İnsanlığın Çevreyle Evrimi

İnsan ırkının ilk ataları olan primat türleri bundan yaklaşık 80 milyon yıl önce ortaya çıkmaya başladılar. Uzun ve zorlu bir evrim sürecinden sonra ilk Eski Dünya maymunları bundan 30 milyon yıl önce evrimleşti. Bundan sonra giderek ayrışan ve genişleyen genetik havuzla beraber, atalarımıza en yakın akrabalar olan maymunlar, şempanzeler ve goriller, sırasıyla 20 milyon ila 6 milyon yıl kadar öncesinde taksonomik olarak ayrıldı ve farklı türler oluşturdu. Buradan giderek evrimleşmeye devam eden hominid (insansı) türleri son 6 milyon yılda birçok türe ayrılmıştır (Şekil 1).

 

Şekil 1. Hominid türlerinin son 10 milyon yıl içindeki ayrışmayı gösteren bir diyagram.[1]

Bundan üç milyon yıl önce ilk alet kullanan ve iki ayak üzerinde durabilen insansılar olan Australopithecus türünden sonra, ateş yakmayı başarabilen Homo erectus türü ve diğer türler ortaya çıktı. Gelişen beyin kapasitesinin her sonraki türde bulunduğu dönemde Sapiensler, ilk olarak bundan 200.000 yıl kadar önce Doğu Afrika’da bulunan rift vadisinin Etiyopya tarafında evrimleştiler. Bu insan türü ortaya çıktığında, hâlihazırda birçok tür Afrika dışında yaşamaya başlamıştı.[2] Fakat ne kadar kıta dışında Heidelbergensisler, Neandertaller gibi birçok tür yaşamaya başlasa da, bu türlerin veya atalarının ilk örnekleri yine Doğu Afrika’daki rift vadisi sisteminde bulunmuştur. Doğu Afrika içindeki türler daha çabuk gelişim gösterdiler ve dünyaya buradan yayılmaya devam ettiler.

 

Yaklaşık 2 milyon yıl önce bölgede dominant hâle gelen Homolar, diğer kıtalara da dağılmaya bu tarihte başlamıştır.[2] Fakat bugüne kadar yaşamış bütün hominid türlerinin çoğu Afrika kıtasından, özellikle bu bölgeden, rift vadisi ve Doğu Afrika bölgesinden çıkmıştır.[3] İnsan türlerinin evrimleşmesinde, göçlerinde ve hatta yok oluş olaylarında iklim ve değişen çevresel koşulların büyük rol oynadığı düşünülmektedir; özellikle çevresel faktörler, insansıların değişen koşullara adapte olmak için geliştirdiği beceriler ve öğrendiği bilgiler ile hayatlarına devam etmelerini sağlamıştır.[4][5][6]

 

Buna değişen iklimin ve çevresel koşulların hominidleri diğer türlerden farklı bir biçimde iki ayak üzerinde durmalarını açıklamaya çalışan “savan (kuraklık) hipotezi” örnek gösterilebilir.[7] Bu hipotezde, uzun bir süreç içinde meydana gelen doğal iklim değişikliğiyle, bundan milyonlarca yıl önce Doğu Afrika’da bulunan sık yağmur ormanlarının yavaşça kuruması ve arazilerin savan hâline gelmesi; bundan dolayı hominidlerin artık ağaçlarda yaşamaktan çok, geniş, otluk ovalarda yaşamaları, bununla beraber adaptasyon amacıyla çevrelerini daha verimli gözetleyebilmeleri için iki ayak üstünde durmaya başlamaları açıklanır.[4][7]

 

Bunun yanında, Afrika’nın sürekli değişen iklimi, bölgenin özel çevre koşullarına göre türleşen türlerden çok, birçok koşulda yaşamaya ayak uydurabilen genel türlerin evrimleşmesine olanak sağlamıştır. Kısa süren, salınımlı ve sert iklim değişiklikleri, bu koşullar için farklılaşan hominid türlerinin değişen koşullarda daha esnek yaşamalarına ve nesillerini her koşulda devam ettirebilmelerine olanak sağlamıştır.[8][9] Buradaki sert iklim koşullarına rağmen büyük rift vadisinin varlığı, yiyecek açısından verimli topraklar ile insan ırkının beslenmesine katkı sağladı.

 

Rift vadileri, tektonik, yani yer katmanlarının faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan vadilerdir. Bir kıtanın magmadaki hareketlenme sonucu ikiye bölünüp parçalanması ve sonrasında ayrılması sonucunda ortaya çıkar. Ayrılan kıtaların arasında vadi denilen çöküntü oluşur (Şekil 2). Normal, bildiğimiz akarsu vadilerinden çok daha farklı olup, genellikle çok daha büyük, geniş ve uzundurlar. Doğu Afrika’daki rift vadisinin uzunluğu 3500 kilometreyi, genişliği ise 100 kilometreyi bulur. Kuzeyden güneye, Etiyopya’dan Malavi’ye uzanan ve kıtayı bölen rift vadisi, ilk hominidlerin ortaya çıktığı ve evrimleşmelerinin başladığı yerlerdir. Bu vadi, elverişli yaşam koşullarıyla birçok hominid türünün evrilmesine büyük katkı sağladı.

 

Şekil 2. Doğu Afrika rift vadisinin fiziki haritası ve kırmızı ile işaretlenen vadi tabanı sınırları. Yanda bulunan sayılar ayrılmanın o noktada kaç milyon yıl önce başladığını gösterir.[10]

Rift vadileri oluşumlarında volkanik olarak aktif olduklarından dolayı mineral açısından çok zengindirler. Ayrıca çöküntü olduklarından dolayı yer altı su kaynaklarından sürekli olarak beslenirler. Birçok nehir havzasına ve göle ev sahipliği yaparlar. Bu sebeple Doğu Afrika rift vadisine “İnsanlığın beşiği” (Cradle of Humankind) ismi verilmiştir.[8]

 

Bu bölgede bulunan Turkana, Victoria, Tanganyika ve Malavi gölleri dünyanın en büyük gölleri arasındadır. Bu göller, uzun süreli iklim döngüleri sebebiyle periyodik olarak birkaç yüz bin yılda bir kuruyup tekrardan meydana gelirler. Hominid fosillerine baktığımızda, bu fosillerin türlerinin mekân ve zaman olarak değişkenlik gösterdiğini, fosillerin giderek kuzeye ve güneye doğru göç ettiğini görürüz.[11] Bu dönemlerin kuraklık sırasında yaşanan kıtlıklar ve tekrardan yağışlı dönemlerde yaşanan su baskınları ve büyük göllerin oluşmasının insansı türlerinin baskı altında kalarak kuzeye doğru vadi tabanını takip ederek göç etmelerine sebep oldukları düşünülmektedir.[6][11]

 

Aynı bölgede yürütülen kazılarda şu an dünyanın en ünlü Australopithecus’u olan, bundan yaklaşık 3,2 milyon yıl önce yaşamış olan “Lucy” ablamız da bulunmuştur. Australopithecus türleri, ilk kez iki ayak üstünde durabilen ve yürüyebilen insansı türleridir. Kendisi, büyük bölümü bulunabilmiş en eski fosillerdendir. Beyin kapasitesi modern bir şempanzeninki gibiydi.

 

Diş ve çene yapısına bakıldığında, 6 milyon yıl öncesinden itibaren hominidlerin omnivorluğa (hem et hem de bitki tüketen canlı) geçtiğini, fakat çoğu yediklerinin meyve türleri olduğunu görüyoruz.[7][12] İklim değişikliği ile azalan ormanlarla, açık alanda avlanmanın vereceği kolaylıkla, meyveler ve bitkilerden çok, hominidlerin, daha kısa yollarla enerji elde etme ihtiyacından dolayı et yemeye başladıkları düşünülüyor.

 

Et yemeye başlama ile daha kısa yollardan fazla enerji kazanan insansıların beyin kapasiteleri büyük gelişme gösterdi. Homo habilis ile başlayan büyüme, Homo erectus ile büyük ölçüde devam etti. Erectus’un beyin kapasitesi Australopithecus’unkinden %80 daha büyüktü.[6][8] Fosil ve kayaç kayıtlarında bu beyin büyüme eşiklerinin Afrika’daki göllerin oluşumu-kurumasıyla aynı zamanlarda olduğu görüldü. Bu durum, sürekli iklim değişiminin doğal seçilimle bazı esnek türleri daha avantajlı çıkarması üzerine kurulu “değişkenlik seçilim hipotezi”nin (variability selection hypothesis) oluşturulmasını sağladı.[7][8]

 

Doğu Afrika’da yaşanan sert iklim değişiklikleri, ortama kısa sürede daha az adapte olabilecek ilkel türlerin nesillerini tüketirken, iklimlere esnekliğiyle daha kolay adapte olabilen, uzun mesafeleri kat edebilen, ateşi ve aletleri verimli kullanabilen, beyin kapasitesi büyük ve gelişmiş zeki Erectusların rekabet ile baskın tür olmasına yol açtı.[8] Aynı zamanda fosil kayıtlarından görüleceği üzere vücutları da büyüdü. Erectusların vücutlarında yaşanan büyüme ve dik durmaları, hem doğum sürelerini kısaltıp üreme hızlarını artırdı, hem de uzun mesafeleri kat etmelerine olanak sağladı. Böylelikle ilk Homolar iki milyon yıl önce Afrika’dan Avrasya’ya doğru yola çıkmaya başladılar.[11]

 

Ateşin kullanımı ve et ağırlıklı diyet ile artan beyin kapasitesi, daha sonraları hüküm süren Homo heidelbergensis ve Homo sapiens ile devam etti. Çevresel koşulların nüfusu taşımada zorlu hâle gelmesiyle yapılan göçlerin yanında, kendini hava durumuna ve çevreye karşı korunaksız hisseden Sapienslerin kıyafet ihtiyacıyla ilk kez giyinmeye başlamaları daha hızlı ve efektif yayılmalarına sebep verdi.[8][13]

 

Dünyaya hızlıca yayılan Sapiensler, burada Neandertaller gibi başka türler ile karşılaştı. Bu türler ile çiftleşmeleri ve karışmalarının yanında, aynı zamanda hayatta kalma konusunda rekabete girmeleriyle birlikte sosyal becerileri ve iş taktikleri diğerlerine nazaran daha gelişmiş olan Sapiensler gerek soykırım ile gerekse asimilasyon ile galip geldiler ve her yere yerleştiler. İklim zorluklarının bize verdiği avantajlarla, rift vadisinin bize sağladığı nimetlerle bugün dünyanın hâkimi hâline gelen Sapiensler, artık çevre koşullarına uyum sağlayarak değişme yerine, kendileri çevreyi ve iklimi değiştirmeyi daha uygun görüyor.

 


 

Kaynakça

[1] Dbachmann. (2017). “Model of the speciation of Hominini and Gorillini over the past 10 million years; the hybridization process within Hominini is indicated as ongoing during roughly 8 to 6 Mya.” Wikipedia.

[2] Agusti, J., Lordkipanidze, D. (2011). “How “African” Was The Early Human Dispersal Out Of Africa?”. Quaternary Science Review, 30: 1338-1342.

[3] Antón, S., Swisher, C. (2004). “Early Dispersals of Homo from Africa”. Annual Review of Anthropology, 33(1): 271-296.

[4] deMenocal, P., (1995). “Plio-Pleistocene African Climate”. Science, 270: 53-59.

[5] Maslin, M., Christensen, B. (2007). “Tectonics, Orbital Forcing, Global Climate Change, And Human Evolution In Africa: Introduction To The African Paleoclimate Special Volume”. Journal of Human Evolution, 53(5): 443-464.

[6] Shultz, S., Maslin, M. (2013). “Early Human Speciation, Brain Expansion and Dispersal Influenced by African Climate Pulses”. PLoS ONE, 8(10): e76750.

[7] Site editörleri. (2020). “Climate Effects On Human Evolution”. Smithsonian.

[8] Maslin, M., Brierley, C., Milner, A., Shultz, S., Trauth, M., Wilson, K. (2014). “East African climate pulses and early human evolution”. Quaternary Science Reviews, 101: 1-17.

[9] Vrba, E.S. (1988). “Late Pliocene climatic events and hominid evolution” in F. Grine (ed.), Evolutionary History of the “Robust” Australopithecines. Transaction Publishers: New Brunswick, New Jersey.

[10] Corti, G. “The relations between magmatism and deformation during continental rifting: examples from the Main Ethiopian Rift, East Africa”. CNR – Istituto di Geoscienze e Georisorse, U.O. Firenze. (PowerPoint sunumu).

[11] Trauth, M., Maslin, M., Deino, A., Junginger, A., Lesoloyia, M., Odada, E., Olago, D., Olaka, L., Strecker, M., Tiedemann, R. (2010). “Human evolution in a variable environment: the amplifier lakes of Eastern Africa”. Quaternary Science Reviews, 29(23-24): 2981-2988.

[12] White, T.D., Asfaw, B., Beyene, Y., Haile-Selassie, Y., Lovejoy, C.O., Suwa, G., Wolde-Gabriel, G., (2009). “Ardipithecus Ramidus and the Paleobiology of Early Hominids”. Science, 64: 75-86

[13] Shultz, S., Nelson, E., Dunbar, R.I., (2012). “Hominin cognitive evolution: identifying patterns and processes in the fossil and archaeological record”. Philosophical Transactions of the Royal Society B: Biological Sciences367(1599): 2130-2140.

 

Fotoğraf: Johannes Plenio, Unsplash.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir