Jeopolitik Dengeler, İnsan Hakları ve Belarus

Birçoğumuzun Belarus’ta neler döndüğü hakkında az çok bilgimizin olduğunu düşünmekteyim. Tabella’nın 100. sayısına gelirken bu yazımda Belarus’taki protestoların sebebini, jeopolitik dengelerin bunları nasıl etkilediğini ve Belarus’ta demokratik düzenin nasıl tesis edilmesi gerektiği hakkında düşüncelerimi yazacağım.

 

Sovyetler Birliği’nin yıkılışından sonra Belarus diğer post-Sovyet ülkelere nazaran daha istikrarlı bir görüntüye sahipti. İyi bir ekonomik durum vardı, zira diğer post-Sovyet ülkelerde serbest piyasayı getirmek adına şok terapiler (büyük ölçekte özelleştirme, fiyatlarda ve dövizlerdeki devlet kontrollerinin iptal edilmesi vs.) uygulanırken Belarus’ta ciddi ölçüde özelleştirme olmadı ve endüstriyel fabrikaların birçoğu devletin kontrolü altında tutuldu. Ancak düzenli ve merkezî bir ekonomiye sahip olmadan, sanayi tesislerinin devletin kontrolü altında tutulması ekonomik istikrar için yeterli değildi.

 

Son dönemlerde yoğunlaşan ekonomik problemler, koronavirüs salgınına karşı hiçbir önlemin alınmaması ve son seçimde devlet başkanı Aleksandr Lukaşenko’nun şüpheli bir biçimde oyların yüzde 80’ini alarak tekrardan seçilmesi özellikle başkent Minsk’te 220 bin kişinin yer aldığı büyük protestolara yol açtı.[1] Lukaşenko 1994’den beridir ülkeyi demir yumrukla yönetiyor, kendi iktidarını güçlendirmek için kişisel özgürlükleri kısıtlıyor ve uyguladığı ekonomik politikalar sebebiyle ülkeyi iflasa sürüklüyor.

 

Seçimlerde birçok adayın başvurusu reddedilirken, bazıları ise adaylıktan vazgeçildi. Seçimde ise sadece iki aday vardı: Lukaşenko ve adaylığı kabul edilmeyen siyasi aktivist Sergey Tihanovskinin eşi Svetlana Tihanovskaya. Seçimlerde uluslararası gözlemcilere izin verilmezken Lukaşenko’nun oyların yüzde 80’ini Tihanovskaya’nın ise sadece yüzde 10’unu aldığı iddia edildi; ancak daha sonra Tihanovskaya’nın Koordinasyon Konseyinin tahminlerine göre Tihanovskaya’nın oyların en az yüzde 60’ını aldığı ileri sürüldü.[2]

 

Ülkede protestolar devam ederken güvenlik güçlerinin göstericilere orantısız şiddet gösterdiği ise aşikârdır. Polis, protestoculara karşı göz yaşartıcı gaz, hatta canlı mermi kullanmaktan çekinmedi ve bunun sonucunda iki kişi hayatını kaybederken birçok kişi de yaralandı. Ayrıca, 68’i gazeteci olmak üzere 7.000 kişi tutuklandı ve gözaltına alınan kişiler yemek ve su gibi temel ihtiyaçlarından yoksun biçimde son derece kalabalık gözaltı merkezlerinde tutuluyorlar.[3][4]

 

Bu koşullar göz önünde bulundurulduğunda Belarus’taki taraflar iktidar ve protestocular gibi görünse de aslında olanlar jeopolitik dengelerin bölgedeki bir yansıması; zira bu türden özgürlük ve demokrasi protestolarını 2014’te gerçekleşen Ukrayna’daki Yevromaydan protestolarında ve son yıllarda Venezuela’da gerçekleşen başını Juan Guaidó’nun çektiği iktidar karşıtı protestolarda da görebiliriz. Çünkü verdiğim örneklerde de iktidarı Rusya ve Çin’den oluşan Doğu bloğu, iktidar karşıtı protestocuları ise Batı bloğu yani AB, NATO ve ABD desteklemişti.

 

Belarus’ta protestocuların desteklediği Tihanovskaya AB’ye ve NATO’ya yakın bir pozisyon sergilerken Lukaşenko ise özellikle son günlerde Rusya’ya daha yakın bir duruş sergiliyor. Protestolar esnasında Lukaşenko ile birçok temasta bulunan Putin seçimlerin meşru olduğunu kabul etmiş ve protestolar sonucunda daha da zayıflayan Belarus ekonomisine 1 milyar dolarlık borç vereceğini ve protestocuların anayasal düzeni bozması hâlinde Belarus’a askerî destek göndereceğini açıklamıştı. Rusya bu hamlelerini Belarus ile olan dostane ilişkilerini daha da güçlendirmek için yapsa da esas neden AB ve NATO gibi kurumların Belarus’ta muhalefete destek vermesi; çünkü komşusu olan bir ülkede Batı yanlısı bir rejim kurulması Rusya’nın çıkarlarına karşı olur.[5]

 

NATO üyesi birçok ülke Belarus’taki muhalefete maddi destek sağlıyor. AB ise üst düzey Belarus yetkililerine diplomatik yaptırım uygulama kararı aldı[6] ve Tihanovskaya’nın önderlik ettiği Koordinasyon Konseyinin kurulmasını destekledi. Ayrıca, Belarus’a önemli yatırımlar yapan ve Belarus hükûmetiyle yakınlığı ile bilinen Çin’in son günlerde ülkede yaşanan krizle yakından ilgilenmesi, NATO’nun Belarus’un komşu ülkeleri olan Polonya ve Litvanya’da askeri personel sayısını artırmasına sebep olabilir.

 

Son yıllarda başlayan özelleştirmeler, emeklilik yaşına getirilen artış, kamu hizmetlerinin kaldırılması gibi işçilerin çıkarlarına aykırı politikalar, daha önce geleneksel tabanı işçilerden oluşan Lukaşenko’ya olan desteğin ciddi bir şekilde azalmasına sebep oldu. Protestolarda daha az bulunan işçiler, şu an muhalefetin büyük bir parçası hâline geldi. Önce Minsk Traktör İşleri Fabrikasındaki (MTZ) işçiler greve katıldı ve bunu çelik ve demir fabrikasında çalışan işçiler ve daha sonra da ulaşım sektöründe çalışan emekçiler takip etti. Emekçilerin muhalefete katılması Lukaşenko’nun üstündeki yükü artırdı ve emekçilerin baskılarına dayanamayan Lukaşenko birçok siyasi tutukluyu bıraksa da bu emekçileri yatıştırmak yerine onları daha da cesaretlendirdi.

 

Ekonomik güç, Tihanovskaya’nın başını çektiği Koordinasyon Konseyinden ziyade emekçilerin ellerinde, zira işçilerin eylemlerinin -sanayi üretimini büyük ölçüde düşürme ihtimali de düşünüldüğünde- ekonomiyi iflasa sürüklemesi mümkündür. Örneğin, işçi grevlerinin sadece ilk haftadaki ekonomiye zararı 500 milyon dolar olarak hesaplanmıştır.[7]

 

Belarus’ta işler yolunda değil. Dünyadaki jeopolitik gerilimlerin yansımaları Belarus’ta da hissediliyor. Bana göre en uygun yol, dıştan herhangi bir müdahalenin gerçekleşmemesi ve demokratik düzenin Belarus halkı tarafından tesis edilmesidir. Tabii bunlar olmadan önce, adil ve hilesiz bir seçim olması gerekir; ancak, seçimlerin hilesiz yapıldığının garantisini kimin vereceği büyük bir soru işareti. Sözde “bağımsız gözlemciler” Batı’nın emperyalist kurumlarından mı yoksa bir diğer emperyalist ülke olan Rusya’dan mı gelecek? Eğer Belarus’ta yeni bir rejim kurulursa -ki Lukaşenko’nun sayılı günleri kaldı gibi gözükmekte- ekonomik liberalleşme adına “anarko-kapitalizm”i andıran ani özelleştirmeler gibi emekçi düşmanı şok terapilerin uygulanmaması gerekir. Tabii şu an en önemlisi protestocuların karşılaştığı insan hakları ihlallerine son verilmesidir. Umarım, Belarus halkı kendi kaderini emperyalist güçlerin müdahalesi olmaksızın tayin eder ve anayasal düzen tekrardan kurulur. Ancak yeni kurulacak olan rejimin tüm halkı kucaklaması ve grevlerle Lukaşenko’nun koltuk ömrünü azaltan emekçilerin çıkarlarının da unutulmaması gerekir.

 


 

Referanslar

[1] Site editörleri. (2020). “Belarus’ta neler oluyor? Sokaklara dökülen on binlerce kişi ne istiyor?”. BBC News Türkçe.

[2] Site editörleri. (2020). “Belarus election: Exiled leaders calls weekend of ‘peaceful rallies’”. BBC News.

[3] Site editörleri (2020). “Belarus: Widespread torture of protestors suggests crimes against humanity”. World Organisation Against Torture.

[4] Site editörleri (2020). “Belarus election: Second protester dies as UN sounds alarm”. BBC News.

[5] Weiss, Clara. (2020). “Mass protests in Belarus continue as conflict between Russia and NATO intensifies”. World Socialist Web Site.

[6] Site editörleri. (2020). “EU foreign ministers greenlight new Belarus sanctions”. Deutsche Welle.

[7] Weiss, Clara. (2020). “Lukashenko regime, Belarussian opposition seek to stifle mass strike movement”. World Socialist Web Site.

 

Fotoğraf: Jana Shnipelson, Unsplash.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir