Polis Dokunulmazlığı

Polis şiddetinin gittikçe daha görünür olduğu ve daha çok tartışıldığı bu son birkaç ayda, topluma hizmet etmesi gerektiği düşünülen bir devlet biriminin birilerine yersiz şiddet uygulamaktan neden çekinmediği konusu da gündeme geldi. Gerek polisin aldığı eğitimin belirli grupları ayrıştırıp genelleme yaparak şüphelilerin profillerini çıkarmak üzerinde durması, gerekse polis olmak için gereken niteliklerin diğer mesleklere göre nispeten az olmasına karşın, polislerin kanunu korumak gibi ciddi bir görev üstlenmeleri öne sürüldü. Fakat bir hukuk öğrencisi olarak benim en çok ilgimi çeken İngiltere ve ABD’de polisin keyfini sürdüğü yasal korumaydı. “Dokunulmazlık” olarak Türkçeye çevrilebilecek yasal bir doktrinin, polis tarafından haksız muameleye uğrayıp dava açmaya çalışan insanların önünü nasıl kestiğini görmek, zor kullanma yetkisine sahip insanların davranışlarının nasıl yasal düzence kontrol edilmediğini, bu tutumun da polisi kafalarına göre davranmak için nasıl cesaretlendirdiğini görmemi sağladı. Bu yazı her ne kadar İngiltere ve ABD üzerinde dursa da dünyanın hemen her yerinde polisin insanlar üzerinde zor kullanma yetkisinin kanun tarafından kısıtlanmamasının çok ciddi bir sorun olduğu kanaatindeyim.

 

Dokunulmazlık doktrinini İngiltere’de polisler için çok yaygın bir hâle getiren ilk davalardan biri olan Hill v CC of West Yorkshire davasıydı.[1] Bu dava polis şiddeti üzerinde değil, polisin işlerini beceriksizce yapmalarının sonucunda bir kadının ölmesine rağmen polisin sorumlu tutulup tutulamayacağı üzerinde durmaktaydı. 2018 yılında Robinson davasıyla geçersiz kılınmasına[2] kadar Hill davası önemli bir emsal karar oluşturmakta ve polisin suçu önleme sırasında alınan önlemlerle ilgili olarak bireylere karşı herhangi bir sorumluluğu olmadığına hüküm getirmekteydi.

 

Bunun sebebi Lordlar Kamarasının polisin üzerine böyle bir yasal sorumluluk yüklemenin memurların işlerini yaparken çoğunluğun yararına olacak kararlar vermelerini engelleyeceği endişesiydi; bu argüman “eğer bireyler tarafından dava edilme korkusuyla hareket ederlerse işlerini düzgün yapamazlar” olarak özetlenebilir. Ancak polisin soruşturma yürütürken ya da suçlularla uğraşırken herhangi bir şekilde dava edilme korkusuyla hareket ettiğini gösteren herhangi bir ampirik kanıt yoktur. Lordlar’ın polis güçlerinde suç bulmamak adına öne sürdükleri bu tümevarım tamamen abartı ve teoriden ibarettir[3] ve senelerce bunu kullanarak poliste suç bulmamak, tarafsız olması gereken yasal düzenin halktan değil devletten ve devlet güçlerinden yana saf tuttuğunu göstermektedir. Polisin profesyonellik standartlarının altında hareket etmesinin bir karşılığı olmamasının adaletsizliği Osman davasında[4] görülebilir. Ahmet Osman adlı öğrencisine takıntı geliştiren okul müdürünün çocuğu ağır yaralayıp babasını öldürmesine sebep olan ve Mayıs 1987’den Ekim 1987’ye kadar süren bir dizi taciz olayı sırasında beceriksizce davranan polise karşı açılan davada, Hill doktrininin uygulanması üzerine polis yine herhangi bir tazminat ödememiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesiyse bu şekilde bir dokunulmazlığın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesince korunan adil yargılanma hakkına aykırı olduğu hükmüne varmıştır.

 

ABD’deki dokunulmazlık doktrini de benzer şekilde işlemektedir, ancak ABD’yi İngiltere’den ayıran şey bu doktrinin daha da özgürce kullanılması ve şu zamana kadar yasada polisin değil kurbanların lehine olacak herhangi bir değişikliğin yapılmamış olmasıdır. 2018’deki Robinson davasında Hill doktrinin polisin dikkatsizliği yüzünden bir sivilin yaralanmasında polisin sorumlu tutulabileceğini öngörürken, ABD mahkemeleri sivillerin polisin uyguladığı ölçüsüz şiddet karşısında haklarını yasal olarak arayamamaları için uğraşmaktadır. Bu doktrin 1967 yılında iki siyahi vatandaşın sivil itaatsizlik olarak beyazlara ayrılan bir alanı kullandıkları için polis şiddetine uğradıkları, ardından polisin kendilerine yersiz güç uyguladıklarını iddia ettikleri bir davada ortaya çıkmıştır, dolayısıyla ABD polisiyle özdeşleşen ırkçı alt metni açıktır.

 

ABD mahkemeleri polislerin aşırı güç kullanmakla suçlandıkları tazminat davalarında polisin dokunulmazlıktan yararlanıp yararlanamayacağını kararlaştırmak için iki aşamalı bir test uygulamaktadırlar. Öncelikle mahkeme gerçekten de aşırı güç kullanılıp kullanılmadığına karar verir, daha sonra ise davanın unsurlarının daha önceki bir davayla karşılaştırarak polisin tutumunun daha önceki bir davada da yasa dışı olarak hükmedilmiş olup olmadığına bakar. Bu testte soruna neden olan en önemli etken, ikinci aşamada mahkemenin dava unsurlarındaki en ufak farklılıklara bakarak eldeki davayı polislere dokunulmazlık verilmeyen davalardan ayırabilmeleridir. Geçtiğimiz yıllarda görünen örneklerde mahkeme polise dokunulmazlık verebilmek için gerçekten de polisin şiddet uyguladığı kişiyle arasındaki mesafe gibi ufak ve önemsiz detaylara kadar bakarak eldeki davayı emsallerden ayırmaya çalışmıştır. Polis şiddeti kurbanlarından birinin ailesini temsil eden Avukat Matt Farmer, bu testin “içtihatların donduğu kapalı bir döngü” yaratarak davacıların asla kazanamadığı bir sistem oluşturduğunu söylemiştir.[5] Bu doktrinin varlığı için öne sürülen argümanlar da yine aynıdır; polisin yasal işlem tehdidi karşısında zor kararlar vermesi ABD mahkemelerince de zor görünmektedir.

 

Devletin, konu çalışanlarının davranışları ve iş etikleri olduğunda vatandaşlarının yaşayacakları sıkıntıları umursamadan kendilerinden olanı korumaya çalışmaları aslında beklenen bir durumdur. Polis güçleri yukarıda belirttiğim ülkelerde zaten çoğu zaman cezai yaptırımdan muafken, kurbanların tek çıkış yolları olan tazminat davalarında da davacıların önlerinin taraflı Yüksek Mahkeme hâkimlerinin taraflı görüşleriyle şekillenmiş doktrinlerce kesilmesi adaletin kendini liberal addeden ülkelerde bile ulaşılması ne kadar zor bir şey olduğunu göstermektedir. Yaptıkları iş bu kadar önemli olan insanların sorumsuzluklarının ya da otoritelerini kötüye kullanmalarının sonuçlarına katlanmamalarının yasal doktrinler tarafından desteklenmesinin sonuçları ancak daha fazla polis şiddeti ve polis ihmalkarlığı olacaktır. Eline silah verilen insanlar sıradan vatandaşlardan daha fazla yasal yükümlülük altına girmeli ve hatalarının sonuçlarının insanlar üzerindeki etkisi yasalar çerçevesinde sürekli olarak kendilerine hatırlatılmalıdır.

 


 

Referanslar

[1] Hill v Chief Constable of West Yorkshire [1988] 2 WLR 1049

[2] Robinson v Chief Constable of West Yorkshire [2018] UKSC 4

[3] Jamil Z. (n.d.). Police Liability for Negligent Investigations: Unravelling the Blanket of Immunity. Birkbeck Law Review, cilt 1, sayı 2, s. 316.

[4] Osman v UK 87/1997/871/1083

[5] Chung, A. et al. (2020). For cops who kill, special Supreme Court protection. Reuters.

 

Fotoğraf: Pikist.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir