“yol soran yok değil başka bir ülkeye,
yol soran çook,
ama değil mi ki köklerimiz sende, ve nereye gitsek
kökümüzde bir tutam toprak götüreceğiz senden”
– “Cypri!”, Limnidi Ateşinden Bugüne
15 Ekim 2018 günü Fikret Demirağ’ın bu dizeleriyle açmıştım Tabella‘daki ilk yazımı.
Yüz sayı ve neredeyse iki yıl sonra, buradayız. O satırları yazdığımda tıp fakültesi üçüncü sınıfa yeni başlamış, laboratuvardaki araştırma projeme adapte olmaya çalışıyordum. Bu satırları yazarken pandemi dünyasındaki acilden akşam eve yeni gelmiş, yorgunluğa direnmeye çalışıyorum.
Her şey o kadar farklı ama her şey o kadar benzer.
Ne yaptık burada bu iki yılda? Ne dedik, ne oldu?
***
“Gerektiğinde aynı sayıda aynı konu üzerine zıt görüşlerin yayımlanacağı, yazarların birbirlerinin argümanlarını çürütmeye çalışacağı bir platform.” bunu hayal etmişim 15 Ekim 2018’de.
Peh! Eğri oturalım ve doğru konuşalım, daha geçen hafta bu platformda yalnızca üç yazıyla sayı çıkardık. Yazar bulmakta zorlandık, yazı almakta zorlandık, belli standartlardan ödün vermediğimiz için yazı düzenlemekte zorlandık, sosyal medyada var olmakta zorlandık, okuyucu çekmekte zorlandık, eh, yani, sebat etmekte zorlandık.
Yayınların ve örgütlerin moda haftasındaki mankenler gibi geçip gittiği ülkemizde kim zorlanmadı ki?
Yola çıkarken aslında pek gerçekçiydi hedefimiz: “Biz birbirimizi okusak yeter.”
Ama sonra biz de yazmakta zorlandık, birbirimizi okumakta zorlandık.
Yine de ama elimizden geleni denedik. Nereye gidersek gidelim, ister Cambridge’te hastaneden çıkmış olalım ister Kiev’de operadan, Tabella ve onu ideallerimize yaklaştırmak hep gündemimizde oldu. Belki süslü hayallerimize yanaşamadık. Ancak ilk yazımda nasıl ki Kavafis’in şiirinden alıntıladıysam, yine Kavafis’in bir şiirinin dediğine geldik:
“İthaka’ya doğru yola çıktığın zaman,
dile ki uzun sürsün yolculuğun,
serüven dolu, bilgi dolu olsun.
[…]
Hiç aklından çıkarma İthaka’yı.
Oraya varmak senin başlıca yazgın.
Ama yolculuğu tez bitirmeye de kalkma sakın.
Varsın yıllarca sürsün, daha iyi;
sonunda kocamış biri olarak demir at adana,
yol boyunca kazandığın bunca şeylerle zengin,
İthaka’nın sana zenginlik vermesini ummadan.
Sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka.
O olmasa, yola hiç çıkmayacaktın.
Ama sana verecek bir şeyi yok bundan başka.”
***
Sahi, ne verdi bize İthaka’ya yolculuğumuz? Ne verdi bana?
Envaiçeşit konular ve insanlar geldi-geçti bu mecradan. Uzay çöplerinin değerlendirilmesinden iklim krizinin Kıbrıs’a etkisinin bilimsel anlatımına, ülkenin ilk opera incelemesinden COVID-19 hakkında ülke basını ortalamasının çok üzerinde bilim temelli yazılara, reglden akıl sağlığına kırmaya çalıştığımız tabulara, şiirlerden küçürek öyküye, röportajlardan (Her siyasi lidere LGBT haklarına dair düşüncelerini sorduğumuz röportajlardan!) futbol tarihine…
İthaka’ya doğru yola çıkmasaydık var olmayacak yüzlerce düşünce, yüzlerce yazı.
Ve İthaka’ya yolculuğumda bana neler olmadı ki? İkinci yazım olan ve kürtaj konusunda hâlen savunacağım bilimsel değerlendirmeden, duygu yoğunluğuyla yazılmış ve şu an baktığımda kendimi soyutladığım yazılara. Hatta bu platformun demografik altyapısını, maksadını tanımlarken kullandığımız “genç” ve “gençlik” kelimelerine dahi bakış açım negatifleşti!
20’li yaşlar kişinin kendini durmadan yeniden icat etmesi, durmadan rotalar çizmesi, silmesi, değiştirmesi gereken, ideallerini sonuna dek sorgulayıp gerekirse temelinden sarsması gereken yaşlardır bana göre. Bazı yazılarıma bakıp “Bu da neyin nesi yahu?!” demeseydim asıl yolda olduğumdan emin olmayacaktım. Sanırım da en kötüsü o olacaktı.
Bu yolculuktaki gemimiz olduğun için teşekkürler Tabella.
Çok güzel söyledin. Bir sayıda az yazı çıktğı zamanlarda ben de üzülsem de, Tabella hiçbir zaman benim için modası geçmiş bir platform olmadı – Tabella sayesinde onlarca güzel insanla tanıştım, ve yüzlerce insanın hayatında bir fark yarattığımıza inanıyorum. Bu güzel yazı için klavyene sağlık.