Giriş
Yaşadığımız günleri hangi şarkıyla açıklarsın diye bir soru sorulsa, Büyük Ev Ablukada’nın “Çıldırmıcam” şarkısı ile cevap veririm. Çünkü bardağın taşmak üzere olduğunu bundan daha iyi anlatan bir şarkı olduğunu sanmıyorum.
“Uzun uzun zaman sonra
Ben de geldim bir noktaya
Bu noktadan aşşağısı
Uçurumun başlangıcı kendimi tutucam
Çok sabırlı olucam
Napıp edip sonunda
Ben çıldırmıcam
Çıldırmıcam…”
Bu dizelerle başlayan şarkı, özellikle nakarat kısmında yüksek bir tona bürünerek, olan tüm negatif enerjiyi dökmek istercesine bir hâl alıyor.
Bu gündem içinde çıldırmamak çok zor. Yüzyılın olayı COVID-19, ekonomik kriz ve bunların gölgesinde yaşanacak bir Cumhurbaşkanlığı seçimi, gündemi meşgul eden başlıca meseleler. Nitekim, ileriyi görememek için gereken tüm elementlerin mevcut olduğu can sıkıcı bir vaziyet desek abartmış olmayız.
Ancak, enseyi karartmamak lazım. Umut, en son ölür. Nitekim, genç yazarların, fikirlerini özgüre yazıya döktüğü dijital bir dergi olan Tabella’nın yüzüncü sayısına ulaşması hâlen umudun var olduğuna dair en güzel örnektir. TebriklerTabella!
***
Tüm hafta boyunca, Tabella 100 için ne yazsam diye düşündüm durdum. Yine aşktan bahsedebilir, tasavvufta aşkın yerinden ve Mevlana ile Şems-i Tebrizi’nin arkadaşlığından bahsedebilirdim. Ya da cumhurbaşkanlığı seçimleri temalı bir yazı yazarak, içinizi daraltabilirdim. Yok yok en iyisi, son okuduğum roman Kürk Mantolu Madonna’yı anlatayım dedim ama o da içime sinmedi. Dün akşam, yeni keşfettiğim ve Berberice söylenen bir şarkıyı sizinle paylaşayım dedim lakin yine kararsız kaldım. Hâl-vaziyet böyle olunca, Tabella’da en iyi yaptığım model, yani ayrı konuların birbiriyle alakalandırıldığı notlar olarak bir yazı yazmaya karar verdim.
Birinci kısım: Siz hiç Berberice şarkı dinlediniz mi?
Bazı şarkılar vardır, üst üste dinlenilir. Bazen bir iki saat, bazen birkaç gün olur ancak çok beğenildiği için mutlaka usanılana kadar, daha doğrusu şöyle diyelim, tesiri geçene kadar dinlenilmeye devam edilir. Geçenlerde, Spotify listelerini karıştırırken karşılaştığım, Cezayirli Berberi bir sanatçı olan Idir’in A Vava Inouva adlı şarkısı böyle bir şarkıydı. Asıl adı Hamid Ceryat olan ve aynı zamanda aktivist olan sanatçı, eserleriyle Berberi dilinin yaşatılmasına önemli bir katkıda bulunmuştur.[1] 1976 yılında yayınlanan A Vava Inouva yani “Inouva Baba” adlı şarkı bir baba ile kızın hikayesini anlatıyor. İlk başlarda hangi dilde olduğunu anlamadım, lakin melodi çok hoş ve dinlendiriciydi. Tekrar dinledikçe, merakım arttı ve böylece kısa bir araştırmadan sonra şarkının dili ve hikâyesini öğrenebildim. Bu acayip günlerde, bana güzel ve sakin hissettirdi. Dinlemeyenlere mutlaka tavsiye ederim.
İkinci kısım: Kavuşamayanların dramı, Kürk Mantolu Madonna
Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna kitabı 1943 yılında yayımlanır. Günümüzde ise Türk edebiyatının başyapıtları arasında kabul edilir. Sabahattin Ali, vuslata ermeyen sıra dışı bir aşk hikayesini, ana karakterin iç dünyasını en ince detayına kadar tasvir ederek anlatmış. Tabiri caizse, Sabahattin Ali’nin yazdığı satırlar arasında dolaşırken, ana karakter Raif Bey’in en yakın arkadaşı gibi hissettim. Böylesine sürükleyici bir romanı hâlen okumayan varsa, şiddetle tavsiye ederim.
Bir kitabın okuyucu üzerinde yarattığı hissiyat elbette çok önemlidir, ancak ben oldum olası yazarların o kitapları nasıl yazdıkları, nasıl tarif ettikleriyle de fazlasıyla ilgilenirim. Mesela, Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna romanının ana fikrini şu cümlelerle açıklar: “Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir! Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz?”[2]
Ana karakter Raif Bey, oldukça içine kapanık ve ruh âleminde yaşayan bir karaktere sahip. İnsanlarla pek konuşmayan sıra dışı birisi olunca, babası belki bir meslek öğrenir düşüncesiyle onu Almanya’ya gönderiyor. Ancak Raif Bey, burada Maria Puder ile tanışıyor ve çok ilginç ve derin bir aşk yaşıyorlar. Bu yazıyı yazarken, Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali’nin bir demeci ile karşılaştım.
Filiz Ali, babasının romanı ile alakalı BBC’ye verdiği bir röportaj’da Maria Puder karakterinin gerçek bir kişi olduğundan bahsediyor:
“Filiz Ali, açıklamalarında Kürk Mantolu Madonna’nın ana karakterinden Maria Puder’in gerçek bir kişilik olduğunu söylüyor: ‘Bir süre önce Maria’nın gerçek bir kişi olduğunu keşfettik. Babam bir arkadaşına hapisteyken yazdığı mektupta, Alman hanıma duyduğu tutkunun hikayesini anlatıyor…'”[3]
Üçüncü kısım: Yazı yazmak üzerine
Tabella sağ olsun ve var olsun, son iki senedir düzenli yazı yazmama vesile oldu. Yazı yazmak hep bir heyecan oldu ve umarım ki ilerleyen zamanlarda da olmaya devam edecek. Bu heyecanı duymayı sürdürdüğüm sürece, çevremde gözlemlediğim hikâyeleri yazıya dökmeye gayret edeceğim.
Tabella’nın birinci yıl dönümünde yazdığım yazıda Orhan Pamuk’tan bir alıntı yapmıştım. İzninizle o alıntıyı tekrarlayarak üçüncü kısmı sonlandırmak istiyorum.
Dört sene önce katıldığı bir etkinlikte “Niçin yazıyorsunuz?” sorusuna muhatap olan Orhan Pamuk, şöyle cevap verir: “İçimden geldiği için yazıyorum. Başkaları gibi normal bir iş yapamadığım için yazıyorum. Benim yazdığım gibi kitaplar yazılsın da okuyayım diye yazıyorum. Hepinize, herkese çok kızdığım için yazıyorum. Bir odada bütün gün oturup yazmak çok hoşuma gittiği için yazıyorum. Onu ancak değiştirerek gerçekliğe katlanabildiğim için yazıyorum. Ben, ötekiler hepimiz, bizler; İstanbul’da, Türkiye’de nasıl bir hayat yaşadık, yaşıyoruz tüm dünya bilsin diye yazıyorum. Kağıdın, kalemin, mürekkebin kokusunu sevdiğim için yazıyorum. Edebiyata, roman sanatına her şeyden çok inandığım için yazıyorum…”[4]
Final: Hâletiruhiyemiz ve belirsizliğe alışmak
Bir şarkı önerisi, bir kitap önerisi ve yazmakla alakalı kısa birkaç söz ile Tabella’nın yüzüncü sayısına dair notlarımızı da böylece tamamlamış olduk. Sonbaharın yaklaşmakta olduğu şu günlerde, alıp başını giden belirsizlik yetmezmiş gibi bir de havalar 40 derece civarlarında seyrediyor. Şüphesiz ki, tarih boyunca insanoğlu çok daha büyük belirsizliklerle yaşadı. Uzunca bir yoldan sonra ulaştığımız teknolojik konforla birlikte hava durumunu, doğacak çocuğun cinsiyetini ve daha birçok şeyi tahmin edebildiğimiz bu modern çağın içinde ciddi bir kaos ile karşı karşıyayız. COVID-19 salgını bildiğimiz hemen hemen her şeyi tekrar gözden geçirmemiz gerektiğini gösterdi. Belki de, belirsizliğe alışarak ya da daha doğrusu her şeyi kontrol edemeyeceğimizi hatırlayarak işe başlamalıyız. Sonrasında, elbet güzel günler gelecek deyip şarkılar veya kitapların açtığı kapılardan başka dünyalara seyahat edebiliriz. Kim bilir, belki farklı dünyaların da var olduğunu hatırlamak bir parça huzur getirir.
Referanslar
[1] https://dunyalilar.org/idir-a-vava-inouva.html/
[3] https://www.milliyet.com.tr/gundem/maria-puder-gercek-bir-kisi-2241712
[4] https://www.ntv.com.tr/sanat/aliskanlik-oldugu-icin-yaziyorum,Mc6_3xxQP0GOdz8sos1crA
“Little Little into the Middle”: Cem Yılmaz’ın Fundamentals gösterisinde geçen deyiş. Her şeyden azar azar olması.
Kapak görseli için tıklayınız.