Kapalı Maraş’ın Açılmasına Neden Karşı Değilim

Kapalı Maraş’ın “açılmasına” karşı değilim.

 

Birçoklarından, hatta bu açılımı gerçekleştirenlerin önemli bir kısmından ziyade ben Kapalı Maraş’ın açılmasının adadaki toplumlara zarardan çok faydası olabileceğine inanıyorum. Ancak mevcut adımların da hem toplumlararası ilişkilere hem de Kıbrıslı Türklerin uluslararası statüsüne zarar verdiğini de görebiliyorum. Bu konuda da kendimi açıklama ihtiyacını fazlasıyla hissediyorum.

 

Öncelikli olarak Kapalı Maraş’ı “açmaktan” söz ederken ne ima ettiğimizi açıkça belirtmemiz gerekir. Kapalı Maraş’taki iki caddeyi yaya ziyaretine açmak bir reklam kampanyasından ötede bir durum değildir. Kapalı Maraş’ı “açmak” hiç değildir. Bugün hâlen “Kapalı Maraş” olarak ifade ettiğimiz bölge askerî bölge statüsündedir. Kapalı Maraş’ı “açmak”, askerî bölge statüsünü kaldırmak suretiyle ilgili bölgeyi yeniden iskâna açmak demektir. Henüz bu konuda atılmış bir hukuki adım olmamakla beraber basına yansıyan demeçlerden süzerek bir anlamlandırma yapmak gerekir. Başbakan olarak ve şu anda da Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı olarak Ersin Tatar bu bölgenin Taşınmaz Mal Komisyonu aracılığıyla eski sahiplerine iade edileceğini beyan etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı da aynı minvalde bir açıklama yapmıştır.

 

Mağusa şehrinin Maraş bölgesi 1974 öncesinde çok büyük çoğunlukla Kıbrıslı Rumların yaşadığı bir bölge idi. Bu bölgenin büyük zenginliklere sahip önemli bir kısmı da bugüne kadar askerî kontrol altında kapalı tutulmakta ve olası bir anlaşma için koz olarak tutulmaktadır. Kapalı bölgedeki malların sahipleri kendi mülklerinde yaşamak bir yana yaşadıkları yeri 46 yılı aşkın bir süredir görememektedirler. Adanın her iki yanında var olan bu yerinden edilme trajedisinin en büyüğü Kapalı Maraş’tır.

 

Kapalı Maraş’ın eski sakinlerinin evlerine dönmesi insani ve tabii hukuki bir haktır. Bu insani meselenin yıllarca kapsamlı çözüm uğruna askıya alınması fikri ise sanıyorum miadını doldurmuştur. Kapsamlı çözümün ne zaman geleceği bir muammadır. Kapsamlı çözüm öncesi de Kapalı Maraş’ı içeren bir ara anlaşmanın da zemini mevcut değildir. “Kapalı Maraş’a karşılık Ercan’a direkt uçuş” tarzı fikirler daha görüşülemeden masadan kalkmıştır. Kapalı Maraş’ın bir güven arttırıcı önlem olarak Kıbrıslı Rumlara ya da Birleşmiş Milletler yönetimine tek taraflı ve karşılıksız devredilmesi de bana göre olası bir çözüm yöntemi değildir.

 

Bütün bu şartlar değerlendirildiğinde Kapalı Maraş adına iki opsiyon ortaya çıkar. İlk opsiyon tarafların bölgeyi de ilgilendiren bir anlaşmaya varana kadar Kapalı Maraş’ın mevcut durumunda (belki de sonsuza dek) kapalı kalmasıdır. İkinci opsiyon da Kapalı Maraş’ın tek taraflı bir hamle ile Kıbrıslı Türkler tarafından tekrardan açılmasıdır. Taraflar arasında gerek kapsamlı gerekse dar bir anlaşma ihtimalinin oldukça uzak olunduğunu düşündüğümüzde bu iki opsiyon arasında seçim yapmamız gerekir. Benim bu opsiyonlar arasındaki tercihim 1974 öncesi eski sahiplerin haklarına sadık kalınmak şartıyla tek taraflı da olsa artık bu bölgenin açılması yönündedir.

 

İleride yapılacak bir anlaşmaya zarar getirmeden ve hatta yolu kolaylaştıracak şekilde Kapalı Maraş’taki mülkiyet sorununun Taşınmaz Mal Komisyonu aracılığıyla çözülmesi ve bu süreçte egemenliğin Kıbrıslı Türkler tarafından tutulması yanlış bir adım değildir. Diğer opsiyonu seçerek 40 sene daha orasının kapalı kalması ihtimali dururken doğru kararın tek taraflı bir adım atmak olduğunu kabullenmek gerekir.

 

Türkiye’nin bu adımı atarken niyetinin ille de saf ve insani duyguları olup olmadığını sabaha kadar tartışmak mümkündür. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde ilgili mallar hakkında köşeye sıkışmışken bir çıkış aradığı herkesçe malumdur. Ayrıca olası yatırımlardan faydalanmayı bekleyen Türk müteahhitlerin iştahının kabardığı da bilinen bir durumdur. Ancak tüm bu motivasyonlar pratikte yüzlerce insanın mülkiyet hakkına kavuşması ve yaşadığı topraklara dönmesinin önünde değildir.

 

Bu süreçte hukuki çerçevenin nasıl olacağını net olarak bilmediğimiz için o boyutu tam olarak değerlendirmek mümkün değildir. Hâlen bugün ziyaretler dışında herhangi bir resmî karar yürürlüğe konmamıştır.

 

Ancak değerlendirmeye açık olan nokta sürecin nasıl yönetildiğidir. Şubat ayında kendi meşruiyeti tartışma konusu olan Türkiye Barolar Birliği yönetiminin Kapalı Maraş’ta yapmış olduğu şovdan başlayarak seçimden günler önce yapılan büyük rezalete kadar ve sonrasında yaşananları mantık sınırlarının içerisinde değerlendirmek oldukça güçtür. Uluslararası kamuoyunun ve Kıbrıslı Rumların takdirini kazanacak ve bu açılımda Kıbrıslı Türk tarafının elini güçlendirecek onlarca yöntem varken takınılan tavır tedirgin edicidir. Aynı açılımı “Kapalı Maraş’ı eski sahiplerine Kıbrıslı Türk yönetiminde açıyoruz.” cümlesinin arkasında sunmak ve hatta bayraklı, fetihçi bir açılış yerine Mağusalı bir Kıbrıslı Türk ile Kıbrıslı Rum’un birlikte ilk adımları atarak Demokrasi Caddesi’nin halka açıldığını göstermek emin olun tüm dünyada bu açılıma tebrik mesajları yağmasına sebep olacak ve hatta iki toplum arasında güvene katkı sağlayacaktı. Açılıma ters açıklamalar yapan Kıbrıslı Rum liderlere halk tarafından tepki gösterilmesi hele de Cyprus Papers skandalı ile beraber çok olası olacaktı. Gelgelelim bunun yerine ne Ersin Tatar’ın bugün oturduğu makam olan Cumhurbaşkanlığına ne de diğer hiçbir kurumumuza haber verilmeksizin Türkiye’den gelen ve hukuki dayanağı olmayan bir emirle Kapalı Maraş’ın sözüm ona “açılması” bir seçim şovunun ötesine gidememiştir.

 

Uluslararası destek alınabilecekken hem salt bu proje üzerinden hem de Kıbrıslı Türklerin genel statüsü üzerinden çok ciddi bir itibar kaybı yaşanmıştır. Yıllardır kabul etmediğimiz ve uluslararası camiada aksini kanıtlamak için dövündüğümüz “kukla” sıfatına karşı savunmasız bırakılmışızdır. Kendi egemenliğimizin olduğu ve Türkiye’nin “işgalci” olduğunu kabul etmediğimiz bir alanla ilgili kararın Türkiye’den alındığını duyurup, Kapalı Maraş’ın Türkiye Büyükelçisi tarafından açıldığını göstererek aslında kendi “millî davamıza” ciddi ölçüde zarar vermiş bulunduk. “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devletini tanıtmak ve sonsuza kadar yaşatmak” gibi amaçları olan Sayın Tatar’ın bunu bahsettiği devleti kendisi tanımamak suretiyle nasıl başaracağını da görmüş olduk.

 

Kapalı Maraş meselesi ile ilgili kararın AİHM’de ödenecek ciddi tazminatlardan bir kaçış olmasının yanında Türkiye kamuoyunda “Kapalı Maraş’ı Rumlara geri verdi” eleştirilerinden kaçınmak isteyen Cumhur İttifakı liderlerinin piknik gibi komik hareketlerle konuyu bir fetih gibi resmetme çabaları gözler önündedir. Günlerdir çeşitli meselelerle çalkalanan Türk siyasi meydanında manşetlere çıkacak zafer ihtiyacı Kapalı Maraş üzerinden karşılanmaktadır. Bu uğurda uluslararası dengeler ve optikler ikinci plana atılmıştır.

 

Kapalı Maraş salt “açılarak” çözülecek bir problem değildir. Altyapıdan tutun yeniden iskânın düzenlenmesine kadar onlarca problemle beraber gelmektedir. Oraya geri dönen Kıbrıslı Rumların tıpkı Dipkarpaz gibi kanton bir azınlık bölgesi oluşturma ihtimali mümkündür. Bu noktada da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi nezdinde azınlık haklarının korunması ile ilgili yapılacak birçok çalışma vardır. Buraya yerleşecek çocukların ana dillerinde eğitim görme hakkından başlayarak birçok meselenin nasıl çözüleceği belirsizdir.

 

Kapalı Maraş’tan çok daha kolay çözülecek olan Kıbrıslı Maronitlerin köylerine dönme projesinin ne şekilde sonuçlanacağı da merak konusudur. Karpaşa, Özhan ve Gürpınar köyleri ile ilgili alınan ve uygulamaya konulmayan kararlar Kıbrıslı Türk yönetiminde azınlıkların statüsü hakkında soru işareti oluşturmaktadır. Umuyorum bu tekrar iskân projesinin bir ayağı olarak Kapalı Maraş ile beraber Kıbrıslı Maronitlerin köyleri de ve belki de 1974 öncesi 2000 nüfusu olan Düzce (Ahna) gibi diğer kapalı köyler de eski sahiplerine kavuşur.

 

Bunun yolu “yaptım oldu” diyerek ya da iç politikada kazanımlar uğruna dışarıya rezil olmakla değil önce sorunu anlamak, en doğru çözümü üretmek ve en sonunda bunu dünyaya anlatmakla olur. Umuyorum yüzlerce insan evine döner de adamızda kalıcı bir çözüme giden yolda kanayan yaraların bir kısmı daha iyileşir. Umuyorum yüzlerce insan evine döner de birlikte var olmaya ilişkin umutlar biraz olsun yeşerir. Acıları üzerinde piknik yaparak hislerini hiçe saydığımız insanların acısını sarmak ve yeni günleri birlikte karşılamak için, evlerini hoş bulmasalar da umarım hoş gelirler. Kapalı Maraş’ı eski sahipleri ile yeniden canlı görmek dileğiyle.

 


 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir