21 Aralık Üzerine

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasının ertesinde baş gösteren iki toplum arasındaki problemlerin bir silahlı çatışmaya dönüşmesi beklenmedik bir hadise miydi tartışılır. O günlerde gerçekte ne olduğu, motivasyonların ne olduğu, kimin kimi vurduğu tartışılır. Kimin nerede, hangi mezarda gömülü olduğu dahi tartışılır. Ancak tartışılamayacak tek şey ölümün varlığıdır. Toplumlararası olaylarda 1950’li yıllardan bu yanı binlerce insan hayatını kaybetmiştir.

 

Tüm bu olaylarda adamızın her tarafındaki insanlardan birçoğunun ailesinden kayıplar yaşanmıştır. Şehit çocuğu, şehit torunu olmak ve bunun getirdiği travmalarla büyümek ister istemez birçok kişinin hayatını daha sonrasında ciddi şekilde şekillendirmiştir. Bu durumun yükü kişilerin ve de halkın omuzlarında olmaya devam etmiştir. Adanın her tarafında ve hatta dışında başta politik olmak üzere çeşitli çıkarların peşinde olan birtakım çevreler bu hissiyatları sömürmek için çeşitli manipülasyonlara girişmiştir.

 

Bugün, tüm bu zamanlardan farksız değildir. Özellikle bu acılara ancak uzaktan seyirci olanlar ile bu acılara tamamen yabancılar bizleri maniple etme gayretinden geride durmamaktadır. Kendi politik çıkarları için bir çatışma ortamı yaratanlar, bunun bedelini kendi canları ile ödemeyeceğinden dolayı oldukça rahattır. Buna kendi çıkarları için çanak tutan adadaki iş birlikçiler ise toplumlarına karşı suçların en büyüğünü işleseler de yarattıkları sahte milliyetçilik maskelerinin ardında korunmaya devam etmektedir.

 

Bir sıcak çatışmanın yarın bu adada da olmayacağının garantisini kim verebilir? Uzaktan kumanda ile bir anda sınır tellerine her iki taraftan yığılan onlarca iradesi çürümüş zat gibi uzaktan kumanda ile bir sıcak çatışma için kıvılcım çakacak birilerinin hazırda beklemediğini mi sanıyoruz? Teknolojinin bu denli gelişmesini yanlış yorumlayıp çok yakın coğrafyalarda vuku bulan vahşetin saatler içerisinde bu adada da gerçekleşme ihtimalini nasıl göz ardı ediyoruz?

 

Savaş dediğimiz şey 1963’te ya da 1974’te ne kadar gerçekse bizim için de bugün bir o kadar gerçektir. Gerginliği arttırmak için ellerinden geleni yapanlar ve buna çanak tutanlar ise bunun farkında olarak birebir hepimizi tehlikeye atmaktadırlar. İnceldiği yerden koptuğunda saraylarının ve ordularının kendilerini koruyacağını düşünenler tabii ki sarayları olmayanları ya ordularının içinde ya da ordularının dışında ne beklediğini umursamayacaktır.

 

Ayvasıl’da, Gaymaklı’da, Aşa’da, Çatoz’da ve daha nice köyümüzde iki toplumdan öldürülen onlarca insanı saygıyla anarken, tek dileğimiz onların arasına yeni kayıpları eklememek olmalıdır.

 

Sığınacağımız tek liman barıştır. Barışın yolu da diyalogdur. Bir arada yaşamı benimsenmedir.

 

Çocuklarımıza ve torunlarımıza travmaları değil barışı ve kardeşliği miras bırakmak için…

 


 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir