Kapanmazsak da “Aç” Kalacağız

Önceki “kapanma” döneminde de benzer tartışmalar çok yapılmıştı. Kapıların kapanmasından iç kapanmalara kadar birçok konuda halk ile birtakım “elitler” arasında açıldıkça açılan tartışmalar uzun uzadıya devam etti ve geçtiğimiz hafta sonu olan gerilim ile de farklı bir hâl aldı. Özellikle Başbakan Yardımcısı, Ekonomi ve Enerji Bakanı Erhan Arıklı’nın başını çektiği bir grubun “kapanırsak aç kalırız” söylemi ile baskı altındaki Bakanlar Kurulu, bağımsız kararlar alması gereken Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesini de etkisi altına alarak sokağa çıkma yasağı dâhil alınan birçok önlemi geri çektirdi.

 

Sürecin yürütülmesi tabii ki oldukça vahim bir şekilde vuku buluyor. Pandeminin en başından beri Sağlık Bakanlığı yöneticileri ve personeli ile diğer hükûmet kanatları arasındaki gerilimi, hâlen gece yarısı darbe yaparmış gibi atılan paylaşımlardan da gözlemlemek mümkün oluyor. Çocuk oyuncağı hâline gelen ve kurumlara saygı duyulmasını imkânsızlaştıran bu gibi hareketler ileride olası sorunların baş kaynağı olarak hatırlanacaktır.

 

Kapanmanın bizi aç bırakıp bırakmayacağına geldiğimizde ise şu problem karşımızdadır: Her yer açıkken de ekonomi dönmemektedir. Her gün 20-30 yerel vaka çıkarken insanlar dışarıya çıkmamakta ve dükkânların çoğu boş kalmaktadır. Virüsün nispeten temizlendiği temmuz ayı ile kıyaslandığında birçok mekânın boş olduğunu gözlemlemek zor değildir. Vakalar sıfırlanmadan ya da en azından ciddi ölçekte azalmadan insanların iç ekonomiyi kalkındıracak adımlar atmasını beklemek abesle iştigalden gayrı bir hâl değildir. Vakalar bu şekilde seyretmeye ve daha ciddi yayılmalara gebe olmaya devam ettiği sürece ülkeye öğrencinin de getirilmesi çok zordur.

 

Güvenli ortamın sağlanıp karantina koşulu ile öğrencileri getirmekten başka ekonomiye yapılacak dıştan katkı yoktur. Hele ki bu mevsimde ve şartlarda turist gelmesini beklemezken elden gelen tek şey öğrencileri buraya getirtmek ise bunun tek yolu vakaları tamamen ya da bütüne yakın şekilde azaltmaktır. Bu hem öğrencilerin gelmesine fayda sağlayacak hem de iç piyasanın dönmesi için ortam yaratacaktır.

 

Birleşik Krallık dâhil onlarca ülke zaman zaman bu tarz kapanmalar yapıp milyarlarca poundluk sektörleri üzecek adımlar atabiliyorsa bizim de bazı işletmelerimiz hem toplum sağlığı açısından hem de ekonominin biraz olsun toparlanabilmesi açısından 14 gün de olsa bir bedel ödeme hususunda fedakârlık yapmalıdır. “Kapanırsak aç kalırız” gibi tribünlere oynayan popülist söylemler yerine bugün kapanma yokken de randımanlı işleyemeyen işletmelerin sorunlarını çözmek için ne yapılacağı esas soru olmalıdır.

 

Halkın dışarıya çıkıp piyasayı canlandırması için güvenli bir ortam şarttır. Bugün birçok işletme zaten müşterisizlikten kapanma noktasına gelmiştir. 14 günlük bir genel kapanmada genellikle 12 iş günü kaybı olacak işletmelere 12 gün yarım çalışmak mı daha iyi gelecektir yoksa bu 12 gün sonrasında -belki de karantinanın uygulanmasıyla çok- uzun süre tam olarak çalışmak mı daha iyi gelecektir?

 

Bir siyasetçinin popülizm yapıp puan toplamak uğruna halkı gerçeklerden saptırması ve sağlıksız bir tartışma ortamı sağlamaya çalışması kabul edilebilir bir durum değildir. Çağımızın hastalığı hâline gelen bu saçmalık kimlerin ilkeli olup kimlerin ilkeli olmadığına dair önemli bir göstergedir.

 

Halk sağlığını düşünenlerin kimlerin olduğu birçoğumuzca bilinmektedir. Sağlığı korumak öncelikken ekonominin de korunması için çalışma yapılması gerekir. Ekonomiyi düzeltecek ve Türkiye’den para alacak diye seçilen cumhurbaşkanı ve bu bağlamda kurulan eklektik hükûmetin de ekonomiyi düzeltmek için herhangi bir adım atmadığını gördüğümüzde ne sağlığın ne de ekonominin korunmadığını, belirli çıkar gruplarının baskıları ile onların menfaati nasıl getiriyorsa ona yönelik adımlar atıldığını görmek zor değildir.

 

Bu süreçte hem sağlığın korunması açısından hem de orta vadede ekonomiye katkı getirmesi açısından sert sağlık önlemlerinin alınması ve hatta 14 günlük sokağa çıkma yasağının getirilmesi ciddi önem taşır. Bu konuların ciddiyet ile ele alınması ve sağlıklı bir tartışma ortamının oluşması gerekmektedir.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir