Genel Bir Değerlendirme: Bu Gidiş Nereye?

Bu hafta Tabella’da spesifik bir konuya değinmek yerine, sizlerle ülkemizin boğuştuğu ekonomik sorunlar yumağını, kötü yönetim anlayışını ve daha nereye kadar taşıma su ile değirmen döndürmeye çalışacağımızı sorgulayan, genel bir değerlendirmeyle yazımı ele almak istedim. Ülkemizde her geçen gün vaka sayılarının arttığı bu günlerde, aslında her şeyin temelinde sağlıklı yaşamın olduğu gerçeğini daha iyi anlıyoruz. Toplumun ciddi bir kısmı sokağa çıkma yasağının ilan edilmesini istiyordu. Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi de bunu önermişti hükûmete zaten. Geldiğimiz noktada ülkemizde şu an geç de olsa sokağa çıkma yasağı mevcut. Tabii bunun önemli bir de bedeli var şimdi. Ülke ekonomisi ne olacak? Buna cevap var mı? Ülkemizde ekonominin dibe vurduğu bu günlerde konuya kısa bir Karadeniz fıkrası ile başlamak istiyorum.

 

Karadeniz’de bir camide, hoca cuma vaazı veriyormuş ve her cuma namazı sonrasında da camiye yardım diye para topluyormuş:

“Ey cemaat camimizin tadilatı için 100 TL buraya, 200 TL şuraya vs. derken toplam 900 TL’ye ihtiyacımız var. Namaz sonrası yardım toplanacak. Allah hayrınızı kabul etsin.”

 

Namaz çıkışı herkes bir şeyler verir. Ancak camide 300 TL toplanabilmiştir. Bu para beklenenden çok azdır.

 

Ertesi hafta hoca hutbede dert yanar. “Ey cemaat; 300 TL topladık ama 600 TL açığımız var. Ne yapacağız, ne edeceğiz?” diye cemaate ısrarla sorarken cemaatten biri artık dayanamayıp söze girer: “Yahu Hocam, zarar ediyorsak kapatalım camiyi!”

 

Teşbihte hata olmasın. Fıkradan hareketle tıpkı cami cemaati gibi, özel sektör çalışanının geldiği isyan durumu da neredeyse bu kadar ciddi hâlde. İnsanlar “Yönetmeyi beceremiyorsanız bırakın.” diyorlar. Bu koalisyon hükûmeti Türkiye’den parayı ne yapar eder, bir yolunu bulup kopartır diyenlerinde hayalleri suya düştü sanırım. Yaşanılan bu ekonomik bunalımda işsizlik rekor kırıyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ana gelir kaynaklarının başında yer alan turizm dibe vurmuş durumda. Bu sebeple zaten oteller, orada çalışan personeller, taksiciler, turist rehberleri vs. hep işsiz.

 

Öte yandan üniversitelerimizin uzaktan eğitime geçmesi ile öğrenci akışı da ülkemizde durmuş durumda. Esnafı, kiralık evi olanı dâhil neredeyse tüm özel sektörler iflasın eşiğinde. Yaşanılan döviz krizi zaten hayatı pahalılaştırıyorken, asgari ücretle çalışan emekçilerin alım gücü ortadayken, üstüne işsiz olanlar, banka borcu olanlar, kirada kalanlar ne yapacak diye düşündüğümde âdeta boğazım düğümleniyor. Birçok işyeri çalışanlarını durdurmak zorunda kalıyor, hatta kepenk kapatıyor. Evine aylık girmeyen o kadar çok tanıdığım insan var ki etrafımda, üzülmemek elde değil.

 

Benim değinmek istediğim asıl nokta ise bu süreçte sosyal devlet anlayışı nerede? Devlet yetkililerimiz ne yapıyorlar sizce? Ülkemizde resmen bir başıboşluk söz konusu. Siyasete güven zaten azken, şimdi daha da yerlerde. Aralık ayında memura 13. maaş için Türkiye’ye gidip para isteyen hükûmetimizin hâlâ daha asgari ücreti belirleyemediği gerçeği ortada. Devlet, memuru ödemek için mi var sadece diye soranların sayısı her geçen gün artıyor toplumda. Özellikle özel sektör emekçilerinin hâli ne olacak diye samimi şekilde dert edinen yönetim anlayışına ihtiyacı var bu ülkenin.

 

Öte yandan 2020 yılında karar vermesi gereken Asgari Ücret Saptama Komisyonunun, hâlâ daha toplanıp bir karar vermemiş olması da başlı başına ayrı bir skandal değil mi? Peki size Asgari Ücret Saptama Komisyonunda, asgari ücretle ödenen kimsenin olmadığını söylesem ne dersiniz? Daha durun, asıl ilginç olanı daha söylemedim. Asgari Ücret Saptama Komisyonunda özel sektör çalışanı kimsenin yer almadığını, özel sektörü temsil eden bir sendikanın olmadığını biliyor muydunuz? Ülke olarak gerçekten ciddi bir çıkmazdayız. Tüm bu sorunların yanı sıra öğrenci destek burslarının en son 3 ay önce yatırıldığını biliyor muydunuz? Yurt dışında okuyan, kirada kalan, döviz krizi gerçeği ile doğrudan yüzleşen, bu ülkenin gelecek nesli olan öğrenci arkadaşlarımızın burslarını bile yatırmaktan aciz bir yönetim anlayışı olabilir mi?

 

Sonuç olarak, gelinen bu noktadan çıkış yolu var mı? Ya da en az zararla bu kaosla nasıl başa çıkılabilir? Taşıma su ile değirmen ne kadar daha idare edilebilir? İşte bu soruları, siyasi çıkar gütmeden, şapkamızı önümüze koyup, samimi ve ciddi şekilde, toplumun her kesiminden insanların bir araya gelip düşünmeye, tartışmaya başlaması gerekmektedir. Aksi hâlde varılacak noktanın her geçen gün daha da kötüye gideceği bariz ortadadır.

 


 

Fotoğraf: 12019, Pixabay.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir