Globalleşme 101: Kültürel Globalleşme ve Emperyalizm (3)

Globalleşme serisinin ilk iki yazısında da üzerinde durduğum gibi, globalleşmenin toplumun politik, ekonomik ve teknolojik alanlarında görmezden gelinemez etkileri vardır. Buna ek olarak da toplumdaki kültür ve kültürler arası etkileşimde de globalleşmenin bir rolü bulunur. Kültürel küreselleşme, fikirlerin, değer yargılarının ve bir milletin kendi özelliğini taşıyan yaşayış tarzının değişmesi, farklı bir içerik kazanması ve farklı kültürler ile etkileşim hâline girmesine denir.[1] Geçmiş bir saat içinde yaptıklarınızı düşünün. Yediğiniz yemek, içtiğiniz kahve, dinlediğiniz şarkı… Çok büyük bir ihtimalle son bir saat içindeki kültürel tercihlerinizde globalleşmenin büyük bir rolü var.

 

Peki kültürel alanda da McLuhan’ın söylediği gibi bir “global köy” olduk mu?[2] Uluslararası seyahatin ve internetin erişiminin kolaylaşması ile, fikirler, ideolojiler ve kültürel uygulamalar, belirli ulus-devletlerde kalmak yerine dünyadaki diğer kültürlerle etkileşimde, bizim seyahat ettiğimiz gibi kültürümüz de yolculukta.

 

Kültür, toplumları bir arada tutan bir araç olmasının yanında, toplumların kişiliklerini ortaya koyan bir kavramdır, ve “kültür alışverişimizin” globalleşme ile başladığını söylemek de çok doğru olmaz. Tarih boyunca bu kültür alışverişi gerçekleşti ve bu sebeple de toplumlar zenginleşip, medeniyetler hâline geldi. Kültür, bir milletin, başka milletlerden ayırt edilmesinde rol oynamasının yanında o millete, kendine özgü kişiliğini veren bir görevi de barındırmaktadır.[3]

 

Teorik olarak kültürlerin yolculuğundan ve kültürlerin etkileşimlerinden bahsettiğimizde, bunun iki yönlü bir işlem olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Ancak, serinin önceki yazılarında da bahsettiğimiz, sorguladığımız gibi, pratikte globalleşmenin iki yönlü bir işlem olup olmadığı yine bir soru işareti yaratıyor. Globalleşmenin ekonomik ve politik olarak aslında tek yönlü olması ile ilgili çıkardığımız sonuç, bence kültürel globalleşme ile de uyumlu.

 

Uluslararası ticaretin, var olan politik ve ekonomik dengesizlik sebebi ile neoliberalizm altında tamamen özgür ve eşit olmadığı gibi, kültürler arası etkileşim de aynı dengesizliklerden etkilenmekte. Daha fazla Batı’dan olan güçlü ve politik azınlık tarafından empoze edilen ideolojiler ve değerler, kültürler arası etkileşim yerine kültürel emperyalizmi gözler önüne sermekte. Bahsedilen içerikteki “emperyalizm”, uygarlıklar arasında yaratılan ve sürdürülen ve daha güçlü olan uygarlıkları onaylayan eşitsizliği kastetmektedir. Kültürel globalleşmeye bakıldığında, Batı uygarlıkları kendi kültürel ürünlerini diğer ülkelere ihraç etmeleri ile birlikte, politik düşünceden, güzellik standartlarına kadar birçok ideolojiyi de diğer uluslara empoze etmektedir.

 

Elli yıldan daha kısa bir sürede Starbucks, Seattle’daki tek bir kahve dükkanından, neredeyse altmış ülkede bulunan ve yirmi bin dükkânı olan bir zincire dönüştü.[4] Benzer senaryoyu, hepimizin de bildiği ve neredeyse her ülkede bulunan McDonald’s restoranları ile de görebiliriz. McDonald’s hazır yemeği küreselleştirmesinin yanında kendi özel çalışma yapısını da küreselleştirmiştir. Ritzer’in de söylediği gibi McDonald’s, liyakati destekleyen, bürokratik ve rasyonel bir ideolojiyi de küreselleştirmiştir.[5]

 

Starbucks ve McDonald’s örneklerinde de gördüğümüz gibi, dünyaya ihracat edilen popüler kültür ürünlerinin çoğunun köklerinin Amerika Birleşik Devletleri’ne ulaştığını söyleyebiliriz. Yani, kendi kültürünü en çok ihracat eden devletlerden olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu Amerikan kültürel emperyalizmin örnekleri, her gün görebileceğimiz markalaştırılmış ürünler, seri olarak üretilen yemek sermayesi, medya ve eğlence kanallarıdır. Starbucks’tan aldığımız kahve, izlediğimiz Hollywood filmleri, ihracat edilen her şey, sadece yurt dışına gönderilen ürünlerden çok, bir yaşam tarzı, ideoloji ve aslında Amerikan kültürünü yaymaktadır. Kültürel globalleşme, aslında Batılılaşma ve Amerikanlaşma olarak da yorumlanabilecek bir durumdadır ve bence küresel olarak Amerikan kültürünün egemenliği de göz önündedir.

 

Teknolojinin gelişmesi ve dünyanın daha enterkonnekte olması ile kültürel küreselleşmenin de varlığının ortada olduğunu düşünmekteyim. Politik, ekonomik ve kültürel globalleşme ve bilim ve teknolojinin gelişimi ile, dünya küçülmeye ve her zamankinden daha akışkan hâle gelmeye devam ediyor. Ancak her ulus-devlet için aynı durum geçerli olmamakta. Kültürel globalleşmenin de ekonomik ve politik globalleşme gibi küresel olmadığı ve belirli ulus-devletler tarafından tecrübe edildiği ortada. Yukarıda da bahsettiğim gibi kültürel globalleşme konusunda da güç, Batı’daki politik ve zengin azınlık tarafından deneyim edilmekte. Her gün tükettiğimiz ve çevremizde gördüğümüz ürünler aslında Batılılaşmanın ve kültürel emperyalizmin bir göstergesi.

 


 

 

Referanslar

[1] Özüçetin, Y. (2017). KÜRESELLEŞME VE KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA KÜLTÜRLER. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 10(51).

[2] McLuhan, M. (1964). Understanding Media. McGraw-Hill: Canada.

[3] Guibernau, M. (1996). Nationalisms. Polity Press: Oxford.

[4] Pagel, M. (2014). Does globalization mean we will become one culture? Science and Environment, BBC.

[5] Ritzer, G. (1993). The McDonalization of Society. Pine Forge Press: California.

 

Fotoğraf için tıklayınız.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir