Biz kadınların sadece kadın olduğumuz için verdiğimiz savaşın tarihi oldukça kabarıktır. Eşitlik için savaşmayı bırakın, şiddet görmemek için dahi hâlâ savaş veriyoruz. 21. yüzyılda bile kadınlar sokağın ortasında hayatlarını kaybediyorlar. Çağ dışı geliyor kulağa, kanım donuyor duydukça. Birçok insan bu konuda zaten benim kendi içimde beslediğim öfkeyi benden daha da başarılı bir şekilde dillendirdiği için 8 Mart’a özel yazımda konumu kadına şiddet üzerine şekillendirmeyeceğim. Ben daha fazla neden feminist olamadığımızı, böylelikle nasıl davamızı güçsüzleştirdiğimizden bahsedeceğim.
Feminizmi anlamakta ve feminist olmakta güçlük çekiyoruz. Feminizmi anlamakta güçlük çekmemizin en önemli nedenleri ana akım medya ve ataerkil bireyler aracılığıyla bu kavramla karşılaşmamızdır. Feminizm hem feminizm karşıtları hem de feminist olduğunu düşünen bazı bireyler tarafından kimi zaman “erkek düşmanlığı” olarak anılıyor ve “kadının üstünlüğünü” talep eden bir hareket olarak bahsediliyor. Feminizmin ne olduğunu doğru düzgün anlamadan feminist olmaya soyunanların sonucunda ise karşımıza sürekli olarak bir kavram çıkıyor: Feminazilik. Hâlbuki feminizm; cinsiyetçiliği, cinsiyetçi sömürüyü ve baskıyı sona erdirmeye çalışan bir harekettir. Lakin feminist olduğunu düşünen bazı bireyler cinsiyetçi sömürüye ve baskıya yeni bir boyut katıp zaman zaman erkekleri sadece erkek oldukları için yargılıyor, karşı çıkıyor, alçak görüyor. İşte burada davamızı güçsüzleştiriyoruz. Eşitlik talep etmek yerine üstünlüğü kaba bir şekilde talep etmekle kendi kendimizi hedefimizden uzaklaştırıyoruz.
Aynı zamanda feminist olmakta da zorluk çekiyoruz çünkü feminizmin prensiplerini bilmiyoruz. Bunun asıl nedeni ise feminizm üzerine pek kafa yormayıp bu konuda kendimizi bilgilerle beslemememizdir. Ortada basitçe bir cinsiyet eşitsizliği vardır ve biz de cinsiyet eşitliği talep etmenin, göz ardı edilen kadın haklarını savunmanın feminizm için yeterli olabileceğini düşünüyoruz. Fakat feminist olmak için daha fazlası gerekir. Meydana çıkıp feminizm bayrağını elimize almadan önce eşitlik kavramını iyice benimsemeliyiz. Tanıdığımız her kadını tüm farklılıklarıyla kendimize eşit görebilmeli, yıkıcı eleştiriyi veyahut dedikoduyu bir kenara bırakmalıyız. Sorgulamamanın ve bilgisizliğin sonucunda ise feminizmin içinde ayrımcılık yaratıyor ve sadece bizim gibiler için eşitlik istiyoruz. Bizim gibi giyinen, bizimle aynı cinsel eğilime, aynı siyasi görüşe, aynı dinî inanca sahip, bizim gibi kadın “doğmuş”, teni bizimle aynı renkte, kilosu boyu bize uyan, aldığı maaş bizimkine yakın olanlar için eşitliği istiyoruz. Eğer bizim gibi değilse onu en başta biz kendimize eşit görmüyor, biz küçümsüyoruz çünkü toplumun yarattığı ve benimsediğimiz kalıplar içerisinde bize uygun olmayanları veya davranmayanları kendimizden ayırıyor, bizden görmüyoruz.
Ne yazık ki bu şekilde bilinçsizce davranıp amacını ıskalayan davranışlar göstererek güçsüzleştiriyoruz haklı davamızı. Halbuki feminizm din, ırk, cinsiyet, cinsel yönelim, siyasi görüş, ekonomik sınıf ve tarihte insanları birbirinden ayrıştırmış her ne varsa fark etmeksizin herkes içindir.
“Erkek olmanın ayrıcalığından sıyrılmış, feminist politikaya kucak açmış bir erkek mücadelemizde değerli bir yoldaşımızdır ve hiçbir şekilde feminist mücadele karşısında bir tehdit değildir. Buna karşın feminist hareketler içine sızan ve cinsiyetçi düşünce yahut davranıştan vazgeçmeyen bir kadın ciddi bir tehdittir.”
-Feminizm Herkes İçindir: Tutkulu Politika, Bell Hooks