Bir Zamanlar Kıbrıs’a Algısal Bir Bakış

Bu haftaki yazımda, ülke gündemini oldukça meşgul eden, TRT’de yayınlanan Bir Zamanlar Kıbrıs dizisini “algı kavramı” üzerinden ele almayı düşündüm.

 

Bilindiği üzere, diziyi sevenler, savunanlar, güzel ve anlamlı bulanlar olduğu gibi, kültürel değerlerin yok sayıldığını, tarihî gerçeklikten uzak olduğunu ifade edenler de oldu. Ben konuyu daha çok algısal anlamda değerlendirmek istedim.

 

Algı yönetimi, kimilerine göre hedef kitleleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanacakları birer unsur hâline getirmek için amaçlı bir iletişim disiplini; kimilerine göre bir ürün, hizmet veya fikri satın alma konusunda birinci aşama olan ikna etme yolunda kullanılması gereken önemli tekniklerin başında gelmektedir.[1]

 

Çinli general ve askerî teorisyen Sun Tzu’nun yaklaşık 2.500 yıl öncesinde ifade ettiği “Mükemmellik yüz savaşın yüzünü de kazanmak değildir. Asıl maharet düşmana hiç savaşmadan boyun eğdirmektir.” felsefesi egemen bir bakış açısıyla yeniden vizyona sokulmuş ve geleneksel güç ve kontrol mekanizmaları olarak bilinen silah ve askerden ziyade sanat, bilim, teknoloji ve özellikle de sosyal medya etkin bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır.[2]

 

İşte tam da burada algı yönetimi devreye girmektedir. İnsanların düşüncelerine etki etme, onları belli bir düşünce yapısına doğru yönlendirmenin temelinde günümüzde yapılan diziler, filmler, taraflı ve yandaş basın ya da “trol” denecek kadar özgün düşünmeden eksik olan insanlar gelmektedir. Özellikle güce ve paraya sahip olan algı yöneticilerinin, eldeki tüm imkânları seferber edip kullanarak belirlenen hedefe doğru yol aldıkları, günümüzde yadsınamaz bir gerçektir.

 

Sun Tzu “Savaş Sanatı” isimli eserinde algı yönetimi için dikkat çekici şu önerileri vermektedir:[3]

  • Hasım ülkelerde iyi olan şeyleri gözden düşürünüz.
  • Hasım ülkelerin hakanlarının başarılarını küçük göstererek şöhretlerine gölge düşürünüz ve zamanı geldiğinde de kendi milletlerinin onları hor görmelerini sağlayınız.
  • Adi ve aşağılık kişilerin iş birliğinden yararlanınız.
  • Düşman halkın kendi aralarında olan uyuşmazlık ve kavgalarını yayınız.
  • Hasmınızın geleneklerini gülünç hâle getiriniz.

 

Sun Tzu tarafından yaklaşık 2.500 yıl önce verilen öneriler, günümüzde devletler, kurumlar ve kişiler tarafından uygulanmaya devam etmektedir. Yukarıda gösterilen maddeler kitle iletişim araçları, sosyal medya gibi araçlarla hedef kitleye ulaştırılmaktadır. Devletler arası bir algı operasyonu söz konusu olduğu zaman gönderici ülke kendi halkının desteğini almak için lehine kamuoyu oluşturma çabası içine girer. Bu işlem tamamlanıp halkın desteği alındıktan sonra sıra alıcı ülkenin insanlarını algı yönetimi teknikleriyle etki altına almaya gelir.[4]

 

Bu algı yönetimini günümüzde en iyi uygulayanlar hiç şüphesiz Hollywood filmleridir. Herkesin bildiği Rambo: Son Kan filminde, Meksika’nın en negatif biçimde, tam bir yoksulluk, yolsuzluk, suç ve cinayet ülkesi olarak gösterdiğini eminim izleyenlerimiz hatırlıyordur. Bunu yaparken sinemanın senaristi, yönetmeni ya da yetkilileri Meksika’dan izin mi aldılar sizce? Ya da onların dilini, kültürünü, değerlerini dikkate mi aldılar sizce?

 

2001 yılı Hollywood yapımı tarihî Pearl Harbor filmi çekilirken, filmi yönetenler, “Japon sanatçılardan, tiyatroculardan da yer vermemiz lazım, oranın kültürünü, değerini, savaş sanat biçimlerini önemsememiz lazım.” mı dedi sizce? Ya da oranın tarihçilerinin de görüşlerini alıp tarafsız, yansız bir savaş filmi mi yapalım dediler?

 

Mel Gibson, yönettiği ABD yapımı, tarihî Cesur Yürek (Braveheart) filminde ünlü İskoç kahramanı William Wallace rolünü oynamıştı. İngilizlere karşı verilen amansız mücadele rating rekorları kırmıştı. Bu film yapılırken İngiltere’nin ve İskoçya’nın ilgili kurumlarından denetime mi tabi tutulmuştur sizce? Senaryosunu görmeden çekemezsiniz falan mı denmiştir? Yerli diller mi kullanılmıştır? Kültürel değerler dönemin şartlarında doğru şekilde mi ele alınmıştır? İngiliz ve İskoç tarihi ayrı ayrı ve objektif şekilde ele alınıp da mı film oluşturulmuştur?

 

Filmle ilgili tarihçi Elizabeth Ewan, Cesur Yürek‘in iyi bir senaryo için tarih gerçeklerini kurban ettiğini söylemiştir. Tarihçi Sharon Kressa filmde birçok hatanın olduğunu öne sürmüştür. Bunların başında da Wallace ve adamlarının etek giymelerini gösterir. Kressa’ya göre filmin geçtiği tarihlerde İskoçya’da hiç kilt giyilmemiştir. William Wallace’ın babası Malcolm Wallace filmde gösterildiği gibi bir köylü değil; toprak sahibi bir soyludur. Yani William Wallace da aslında doğuştan soyludur. Stirling’deki savaşta İngiliz süvarileri, filmdeki gibi İskoçlar tarafından uzun mızraklarla değil, üzerinden geçtikleri köprünün aşırı ağırlıktan dolayı yıkılmasıyla yenilmişlerdir.[5]

 

Yani tüm bu verilen örneklerde de görüldüğü üzere, günümüz dünyasında yapılan en meşhur dizilerin, filmlerin bile algısal mesajları, amaçları, politikaları vardır. Hiçbir film ve diziden gerçek anlamda doğruluk, gerçeklik, tarafsızlık, yansızlık beklenemez ve beklenmemeli de. Hatta bırakın diziyi, filmi, yapılan belgeseller bile ne kadar objektiftir, o bile tartışmaya açık değil mi?

 

Bu açıdan bakıldığında konuya DAÜ-SEN başkanı Ulaş Gökçe hocamın attığı tweet ile son vermek istiyorum: “Tüm herkesin sanat hakkı vardır. Dizi şunu amaçlamış, bunu anlatmış, böyle yorumlamış, bunlar göreceli şeylerdir. Kaldı ki istediğini de amaçlayabilir. Bir tek beğendiğimizin mi yaşam hakkı olmalı?”

 


 

Kaynakça

[1] Site editörleri. (2011). İletişimde Algı Yönetiminin Önemi. Çağın Polisi.

[2] Öksüz, H. (2013). Algı yönetimi ve sosyal medya. İdarecinin Sesi Dergisi156, 13.

[3] Tarhan, N. (2002). Psikolojik Savaş: Gri Propaganda. İstanbul: Timaş Yayını.

[4] Özcan, İ. (2018). Hollywood sinemasında kahraman yaratma ve algı yönetimi: Bir örnek Vietnam Savaşı ve Rambo filmleri. Maltepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

[5] Site editörleri. (2021). Cesur Yürek. Vikipedi.

 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir