Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan insanların önemli bir kısmının şu an hangi mahallede olduklarını bilmediklerini söylemek çok da büyük bir iddia olmayacaktır. Özellikle de şehir merkezlerinde yaşayanlarının belki de yarısı yasal olarak doğru adreslerini vermekte sıkıntı yaşayacaktır. Buraya yeni taşınan kişilere ya da öğrencilere sıra dahi gelmeden, hayatlarının çoğunu geçirdikleri şehirlerde adreslerini doğru yazamayan insanları görmek ve hatta bunun ötesinde devletin hemen her kademesinde adreslerin hatalı yazıldığına şahit olmak sanıyorum çok da eğlendirici bir mesele değildir.
Peki siz şimdi hangi mahalledesiniz?
Eğer Lefkoşa’daysanız ve cevaplarınızın içerisinde Dereboyu, Dumlupınar, Gelibolu, Kermiya, Surlariçi, Sanayi veya Yediler seçeneklerinden biri varsa yanlış cevabı verdiniz. Mağusa’daysanız ve Maraş, Kaliland, Sosyal Konutlar, Gülseren veya Aşağı Maraş gibi cevaplarınız varsa siz de hatalısınız. Girne’de Püsküllü, Türk Mahallesi veya Yazıcızade de yok mesela. Gönyeli’de Baraj, Güzelyurt veya Değirmenlik’te Merkez, Lefke’de de Karadağ veya Acentu yok.
Şimdi “yok” dediğimiz zaman olmayacak şeyler değil tabii ki bunlar. Sadece kâğıt üzerinde yoklar, çeşitli sebeplerle. Yukarıda yazdığım mahalle adlarının hepsini neredeyse hepsi günlük hayatlarımızda, hukuki işlemlerimizde, yol anlatımlarımızda kullanıyoruz ama aslında kafa karışıklığına da sebep olma ihtimalini üzerimizde taşıyoruz. Bazıları hele gerçekten ilginç sonuçlar doğurabiliyor. Mesela Kermiya.
Genel olarak bu mahalle, köy gibi idari bölümlerin neden var olup neden olmadığı veya nerelerde kullanıldığı halk tarafından pek üstünde durulan bir husus değildir. Mahallelerle alakalı derdimizin ne olduğu ve aslında nerede sorun yaşadığımızı incelemek ilgimi çeken bir husus olmuştur. Arkalarında başka hikâyeler olduğunu bildiğiniz yerler de varsa iletmenizi rica ederim…
Üç isimli mahalle
Kermiya esasen halk arasında Ortaköy’ün bugün 9 Eylül İlkokulu binasının bulunduğu alanı ile arkasında “Şehit Çocuğu Arsaları” olarak bilinen ama aslında Aydemet’in sınırlarına giren bölgeleri ifade eden kayıtsız bir yer göstergeci. Derinliğine indiğimde çeşitli şehir efsaneleriyle karşılaşmış olsam da İngiliz döneminde Ortaköy’ün ilgili bölgesine finansal yatırım yapan, o zamanki adıyla The Kermia Company olan bir şirket ile karşılaştım. Kıbrıs Bankası yönetiminde açılmış bir yatırım şirketi olarak çalışan Kermia bugün aynı grup içerisinde yatırımlarına devam etmekte ve birçok yere yatırımları var. Şirket isminin ya kabuklu bir deniz hayvan türünden ya da bazı kaynaklara göre Lefkoşa’nın eski bir ismi olduğu söylenen Kermia’dan gelmiş olması olası.
Kermiya dediğimiz yerin önemli bir kısmı o dönem üzerinde henüz yerleşke olmayan ve merkezi Lefkoşa’nın güneyinde olan Aydemet’in bir kısmı ile beraber sosyal konutlar yapmak ve şehit çocuklarına dağıtılmak amacı ile ayrıldı ve Lefkoşa Türk Belediyesi yetki alanına getirildi. Bu çalışmaların olgunlaşmasının ve insanların yaşamlarını kurmalarının esnasında halkın bir kısmı Aydemet, bir kısmı da Kermiya kelimesini kullanıyordu. Tüm bu karışıklığın içerisinde 2002 yılında Bakanlar Kurulu, bölgeye resmen mahalle statüsünü verdi ancak daha önce hiç duyulmamış Metehan adıyla. O dönem çokça eleştirilse de hemen arkasından ana kara kapısı olarak Metehan Sınır Kapısı’nın açılışı, yavaş yavaş dillere Metehan’ın da dolanmasını sağladı. Buna karşın aslında ilk kullanışından iki yıl sonra, yani 2004 yılında bir sonraki hükûmet döneminde bu mahallenin ismi Aydemet yapıldı. Yani 2004’ten beridir aslında Metehan diye bir mahalle yok. Burada yaşayan insanların bugün çoğu yaşadıkları yere Kermiya derken, seçimlerde Metehan Muhtarı’nı seçtiğini düşünüp aslında Aydemet için oyunu kullanıyor. Ortaköy için de alternatif olarak Kıbrıslı Rumların ürettiği Minzelli isminin pek tutmamış olsa da var olduğunu not etmiş olalım.
Tabii ne zararı olacak diye düşünmek faydalı ama pratikte özellikle Kermiya’nın iki farklı mahallenin de bir kısmına ifade ediyor olması sıkıntılı bir durum. Çünkü iki ayrı mahallede aynı isimde bir sokak olabildiği için siz Kermiya’daki Ağaç Sokak dediğiniz zaman karşıdaki teslimatın Ortaköy’deki Ağaç Sokak’a da Aydemet’tekine de yapılma şansı doğuyor. Bunun gibi dertler aslında ileride istatistik hatalarının yanında önemsiz kalsa da bir fikir oluşması için göz önünde olması faydalıdır.
Gelibolu nasıl yok ki?
Muhtemelen şaşırdınız çünkü Başbakanlık dâhil pek çok devlet kurumunun bulunduğu bölgenin Dereboyu ışıklarına bakan kısmına, sanırım Gelibolu İlkokulu’nun varlığından dolayı ya da alışılmış bir isim olarak neredeyse herkes bu isimle çağırıyor. Örneğin bu konuları ekseriyetle bilmesi gereken Devlet Planlama Örgütü dahi adresini hatalı yazabiliyor.
Gelibolu, 1963 olayları sonrası Lefkoşa’nın kalanı ve Kumsal’ı Ortaköy’e bağlayan şeridin küçük de olsa bir parçasıydı. Aslında şu anda olduğu gibi ağırlıklı olarak Kızılay sınırlarının bir parçası olsa da o dönemde Kızılay’ın kalanı Kıbrıslı Rumların kontrolünde olduğundan buraya farklı bir tanım yapılması düşünülmüş olabilir. Bugün Marmara olan bölgenin bir kısmı, Un Fabrikası, eski KTHY binasının olduğu Yenişehir arazileri gibi esasen Girne Yolu denilen ve Girne Kapısı ile Ortaköy-Gönyeli-Boğazköy grubunu bağlayan hattı çevreleyen bölgelerin Kumsal, Gelibolu ve Aspava şeklinde işaretlendiği görüntüsü vardır. Aspava o bölgedeki popüler bir bardan gelen bir isimken Gelibolu’nun isim kaynağının ne olduğuna dair bir sonuç bulamadım. Bugün bu hattın ana çoğunluğu Bedrettin Demirel Caddesi ve Yüzbaşı Tekin Yurdabak Caddesi olarak oldukça yoğun bir şekilde trafiğini sürdürmektedir.
1972 yılında kurulan Gelibolu İlkokulu tarafından bugün de kullanılan bina ise 63 olaylarının ertesinde orayı terk eden Kıbrıslı Rumların bıraktığı bir okuldu. Bugünkü Kızılay mahallesinde kalan Kıbrıslı Rum çocuklar bu olaylardan sonra Yenişehir (Neapolis) İlkokulu dedikleri ve şu an üstünde Şehit Hüseyin Ruso Ortaokulu olan binaya devam etmişlerdi. Bu binanın karşısındaki Türk Maarif Koleji binası ise bu okulun devamı olan Yenişehir (Neapolis) Lisesi idi. Bizim daha sonra oluşturduğumuz Yenişehir İlkokulu ise YÖDAK’ın kısa süre önce ayrılmadan kullandığı Şehit Ecvet Yusuf Caddesi’ndeki ofiste konumlanmıştı. Aslında çok yakın mesafelerde bulunan bu okulların yanında bir de 1975 yılındaki referandum için yapılan sandık listelerinde karşıma çıkan Kızılbaş İlkokulu mevcuttu. Bu okul şu an Haydarpaşa Ticaret Lisesi olarak kullanılan yerdeydi ve 1975-76 yıllarında HTL’nin taşınmasıyla kapandı. Bu bölgeye çok yakın olan bir diğer okul da eski adı Kumsal İlkokulu olan Şehit Ertuğrul İlkokuludur. Bilindiği gibi Kumsal’daki Anadolu Üniversitesi Lefkoşa Kampüsü (Açık Öğretim Fakültesi) olarak kullanılacak binadan çıkarılıp daha sonra Yenişehir’deki şimdiki binasına yerleştirilmişti.
Tabii Kızılay-Kızılbaş tartışması çok farklı bir boyutta. Mahallede şu an hiçbir binanın üzerinde, UBP’nin birkaç sene önce açtığı örgüt binası dâhil kimse Kızılay adını kullanmamış. Devlet tarafından kullanılan resmî evraklarda da Kızılay ismi çok seyrek geçer. Eğer 1983 sonrası Bakanlar Kurulu kararlarına bakarsak Kızılbaş isminin Kızılay’dan kat kat daha fazla kullanıldığını görürüz. Bunun sebebini bulmak aslında çok da zor değil. Kızılay ismini taşıyan herhangi bir yol tabelası, okul adı, spor salonu gibi nesnel hatırlatıcılar olmadığı için 1980’de durduk yere değiştirilen bir Türkçe ismin yenisini kimsenin kullanması gerekmedi. Sonuç olarak Kıbrıs’taki yaşantımın tamamını burada geçiren kendim de dâhil olmak üzere herkes bugün bu mahalleye Kızılbaş demeye devam ediyor.
Osmanlı’dan beridir kullanılan ismin 1980’de değiştiği Federe Meclisi oturumu da hayli ilginçtir. Bugünkü mahalle sınırlarının önemli bir bölümünü ve Mağusa’daki mahalle isimlerini belirleyen emirname oylanmadan önce Ekrem Ural ve İsmet Kotak tarafından uzun uzun yapılan itirazlara karşın hükûmet adına söz alan Recep Gürler Kızılbaş konusuna hiç değinmemiş ve doğrudan oylamaya geçilmiştir. Kızılbaş ismi esasen Safevî Türkmenler için kullanılan, özellikle Dersim ayaklanmaları gibi meselelerle anılan Caferiler ile bağdaştırılmaktadır. Bu sebeple de muhtemelen ya Türkiye’den bir hoşnutsuzluk sezilmiş ya da bunun olmasından çekinerek bu değişiklik yapılmıştır. Bu dönemde Kurumanastır, Bahçeler gibi Türkçe isimlerin bile değiştiğini görmek anlamsızdır.
Mağusa’nın kaosu
Tabii yukarıda belirtilen oturumda çıkan kararname ile bugünkü şekline en azından devlet kayıtlarında ulaşılsa da aslında Mağusa için gerçekteki durum çok farklıdır. Gözlemlediğim kadarıyla Mağusa’da bir mahalle adı belirtmek pek olağan bir durum değil. Çok fazla ihtiyaç olduğunda da mahalle olarak sadece Maraş, Kaliland, Gülseren, Salamis Yolu, Büyük Sanayi, Küçük Sanayi ya da Sosyal Konutlar gibi mahalle adı belirtmeyen muhtelif tanımlar kullanılıyor. Maraş bölgesinde ikamet edenler ise ender de olsa mahalle belirtme ihtiyacı duyduğunda bu sefer Veyselliler, Baflılar gibi henüz mahalleler ayrılmadan ve Maraş ve Aşağı Maraş bölgeleri bölünmeden önceki isimler kullanılıyor. Mesela İsmail Arter’in 2018 seçimi için olan manifestosunda Antalyalılar isimli bir mahalleden bahsediliyor. Antalyalılar, Veyselliler ve Gazibaf isimlerini taşıyan 3 cadde ve bu bölgelerin iskânının sonuçları böyle bir fark yaratmış.
Tabii genelde tüm mahallelerin 1974’teki sınırları ne ise bugün de öyle tutulduğu için Lefkoşa, Değirmenlik, Lapta gibi mahallelere ayrılmış yerlerde bir farklılık görmek zordur. Ancak Mağusa’da özellikle Maraş bölgesinin kapalı kalan kısmının düşünülmesi ile 74 sonrası sınırların önemli bir kısmı baştan çizilmiş. Belli ki yerel halk da bunu pek önemsemediğinden Kaliland, Gülseren gibi aslında ayrılmamış mahallelerden bahsediliyor ve tabii bu özellikle istatistikle uğraşanlar için bayağı sıkıntılı bir durum yaratıyor. Tabii bu kadar karışıklıkla herkesin hata yapmasını beklemek bir noktaya kadar anlaşılabilir ama Tapu ve Kadastro Dairesi “Aşağı Maraş Mahallesi İçin Önemli Askı İlanı Duyuru” başlığıyla 2020 yılında önemli bir duyuru yapınca tabii kendilerini sorgulamamak elde değil. Ne de olsa 40 yıldır kullanılmasa da bir şey fark etmiyor. Tapu’nun daha önce Dereboyu isimli mahalleye de duyuru yaptığını hesap ettiğimizde şaşırtıcı gelmiyordur bize.
Lefke ve İskele
Kasabalıktan ilçeliğe terfi ederken Lefke ve İskele’nin merkezlerinin diğer köylerdeki gibi tek mahalleden oluşması da ilginç bir konudur. Özellikle Lefke’nin tarihsel olarak Acendu, (Eski) Karadağ, Karşıyaka, Alçıdağ, Pirpaşa gibi parçaları varken kendi kendimize kolay kolay karar veremediğimizden dolayı Kıbrıs Cumhuriyeti kayıtlarında nasıl kalmışsa öyle devam ediyor. Lefke için farklılık olarak 74 öncesi kayıtlarda Denizli, Soli ve Yedidalga gibi kendine ait üç mahallesi olan Gemikonağı artık mahalle olarak Lefke’ye bağlı. Soli yerine Gemikonağı ayrı bir idari birim olarak kaydedildi. Böylelikle Lefke ilçe merkezi olan Lefke kasabasının dört mahallesinin isimleri Denizli, Gemikonağı, Lefke ve Yedidalga oldu. Lefke, tıpkı İskele gibi hem merkez muhtarı olan Lefke Muhtarı, hem belediyenin başında Lefke Belediye Başkanı, hem de meclise Lefke’yi temsilen iki milletvekilli gidiyor. Atanan Lefke Kaymakamı da hesaba katılınca aslında kendi içerisinde mahallelere bölünemediğinden aslında köy sayılan Lefke’nin yanına Mülki Yönetim ve Bölümleri Yasası kapsamında eklenen 17 kayıtlı yerleşim yeri ve iki özel durumlu (Aplıç, Yörükköy) sebebiyle aslında geniş bir alana etki eder görünse de bu bahsedilen yerleşim yerlerinden Ömerli, Taşköy, Şirinköy, Günebakan, Kurutepe, Madenliköy, Şirinköy, Erenköy ve kayıtlara geçirilmeyen Yörükköy ve Aplıç şu an nüfus yaşanmayan alanlar olarak belirli. Özellikle Türk malı olan Günebakan-Yörükköy-Kurutepe arasındaki bölgenin asker kontrolünde olması, bu kişilere de eşdeğer üzerinden mal verilmesinde sebep oldu. Verilecek mal gözüyle bakıldıklarından buralara bir yatırım pek söz konusu değil ancak Gaziveren’deki yatırımlar küçümsenecek boyutta değil. Girne’nin başına 20 yıl içerisinde gelenleri düşündüğümüzde ve Lefke’nin ağırlıklı Türk koçanlı olması bu kadar yıldır ümit edilip gerçek olmamasına rağmen bundan sonra orada ciddi bir ilerleme olabileceği ihtimalini saklı tutar.
Öte yandan (Yeni) İskele her geçen gün nüfus ve mesafe anlamında biraz daha büyüyor ve şu anda da bu büyümenin duracağına yönelik hiçbir gösterge yok. İskele’deki bütün bu gelişmelerin neredeyse tamamı ile bir muhtarlık ilgileniyor. İskele’de merkezin dışında Boğaz, Boğaztepe ve Cevizli mahalleleri bulunuyor. Boğaz ve Boğaztepe aslında münferit ve merkezden nispeten uzak köyler olsa da zaman içerisinde mahalle hâline getirildi ancak Cevizli uzun süredir merkeze bağlı bir mahalle olarak varlığına devam etmekte. Tabii burada da bir karışıklık var. Cevizli, Larnaka (İskele) yakınlarında olan Kıbrıslı Türk köyü Civisil’e 1958’de konulan Türkçe isim. Tabii köylülerin spor kulübü, sahalarının adı ve önemli bir ailesinin soyadında Civisil geçmesine ve Cevizli ismi neredeyse hiç kullanılmamasına rağmen bu isim sonradan bu köyden taşınan birçok ismin olduğu Bahçeler’e verildi. Bahçeler ise hep bu isim ve Rumca karşılığıyla (Perivolia tou Trikomou yani Trikomo’nun Bahçeleri) bilinip, merkezin aksine ağırlıklı olarak Kıbrıslı Türk nüfusa sahip olup gerginlikler boyunca varlığını ve ismini korusa da 1980’deki kararla Cevizli adını aldı. Şu an buraya Cevizli’nin aksine ağırlıklı olarak Bahçeler ve Civisil (köylülerin Civisil ismini daha ziyade terk ettikleri köy için kullandıklarını duydum) olarak hitap ediliyor.
Yani 1974’te nasılsa öyle bıraktığımız yerel yönetim hudutlarının başa en çok sıkıntı aşan yerlerinden biri de sadece son 5 yılda bile çok değişen ve bu değişime ayak uydurulması gereken İskele oluyor. Çok sayıda yabancı ile beraber yerli halk da artık bölgeleri tarif etmekte ve ayrıştırmakta sıkıntı çekiyor. Artan nüfustan sorumlu olması gereken bir muhtar ve dört aza da ister istemez bu gibi durumlarda yetersiz kalabiliyor. İskele’nin bunlar göz önüne alınarak uygun idari bölümlere alınması gerekiyor.
Çokluk demişken
Yaklaşık iki yıl önce Küçük Kaymaklı ve Zeybekköy’ü kıyaslarken özellikle nüfuslardaki dengesizliklere ve çok büyük nüfusların bulunduğu mahallelerde muhtarlık görevlerinin zorluklarından bahsetmiştim. Yasaların özellikle İngiliz Dönemi alışkanlıklarıyla muhtarlara ve köy ihtiyar heyetlerine verdikleri görevler saymakla bitmez. Muhtarların kendi yönetimlerinde olan kişileri birebir tanımaları, herhangi bir durumda nerde olacaklarını bilebilecek durumda olmaları, bu bilgilerine dayanarak da ikamet belgesi başta olmak üzere birçok belgeyi hazırlamaları gerekir. Ancak takdir edersiniz 2011 sayımları sonucunda 10572 kişi olarak belirlenen Küçük Kaymaklı veya 16380 kişilik Yukarı Girne, 11671 kişilik Gönyeli gibi yerleşimlerde bir insanın bu kadar kişiyi bilmesi olanaksızdır. Kaldı ki bu kadar nüfusla ilgilenen bir muhtar ve dört azanın aldığı ödenek, 100’den az nüfuslu yerleşimlerdeki bir muhtar ve dört azadan farklılık göstermemektedir. Tabii eşit işe eşit ücret prensibi bir yana ihtiyar heyeti üye sayılarının belediye meclislerindeki gibi nüfusa oranlı değil de sabit olarak dört kişiden oluşması bir başka sorundur. Bir yerleşim yerinde bazı kararları özellikle tapusal meselelerde almak için o bölgede yaşayanların berlirli bir oranını toplayarak oluşturulan köy/mahalle meclisleri de doğal olarak ifa edilebilir değildir. Özellikle bahsettiğim yerlerde 2011 yılından beridir nüfusun çok ciddi şekilde arttığını, hem yeni inşaatlarla yerli nüfusa hem de öğrencilere ev sahipliği yaptığını da unutmamak gerek.
Genelde bir seçim çevresi, yani bir köy veya mahallenin tüm seçmenlerinin aynı merkez içerisinde oy kullanması beklenirken 2020 seçimlerinde Lefke’de bir, Mağusa, Girne ve Güzelyurt’ta üçer, Lefkoşa’da ise sekiz bölgede seçmen bir merkeze toplanamayıp bölünmüştür. Seçim ve Halkoylaması Yasası Madde 7 gereği 400 seçmeni geçen seçim çevrelerinde sandıklar en fazla 300 seçmene bir sandık gelecek şekilde ayarlanır. Madde 26 ise bir sandık kurulu oluşurken başkan ve bir üyenin İlçe Seçim Kurulu tarafından o seçim bölgesindeki diğer seçmenlerden, üçüncüsünün ise ihtiyar heyeti üyeleri arasından kura ile belirlenmesi gerektiğini söyler. Eğer bu madde uygulansa idi bir seçim çevresinde en fazla dört ihtiyar heyeti üyesi olduğundan sandıklar ancak 1200 kişiye yetecek şekilde kurulabilirdi. Yani bu da aslında yasanın köy ve mahalle sınırları için nüfusu 1200 seçmenle kısıtlamak olarak yorumlamamıza neden olabilir. Ancak ihtiyar heyeti üyelerinin üçüncü üye olarak görev alması uygulamada olan bir durum değildir.
Ana mesele: İstatistik
Çokluğun muhtarlık görevindeki sıkıntılardan veya seçimlerden öte en büyük sıkıntısı yaratılan istatistik ve veri kaosudur. Bir toplumun kalkınma planlarının doğru şekilde yapılabilmesi için tutulan yüzlerce veri vardır. Mesela çok basit bir örnek olarak eğitim başlığında beş yıllık bir planlama yapılabilmesi için ileriki beş senenin her birinde ve her yaş grubunda tek tek ne kadar toplam öğrenci olmasını beklediğinizi, bu öğrencilerin mesela kaçta kaçının özel okulları tercih etmesinin olası olduğunu, ne kadarının ana dilinin Türkçe olup ne kadarının olmayacağını, ortaöğretimde meslek eğitimi ya da akademik eğitim seçme yönelimlerinin nasıl olacağı, beş sene içerisinde değişiklik gösterebilecek faktörleri ve bunun gibi birçok veriyi toparlayıp tahminlerde bulunurken en çok lazım olacak verilerden biri de bölgesellik faktörüdür.
Yani siz eğer X okuluna olacak talebi ileriki yıllarda doğru tahmin edemezseniz ve ancak yoğunluk ya da az talep olduğu anda harekete geçerseniz bu zaten başarısız bir yönetimdir ve yeni sorunlar yaratır. İşte hastane yapımında, belediyecilikte, şehir planlamada, turizmde, su ve kanalizasyon gibi altyapı çalışmalarında, yol yapımında, kısaca aklınıza gelebilecek her türlü hususta devletin planlama yapıp refah yaratma kapasitesi elindeki verilerle mümkün olur. Bu verilerin keskinliği (precision) için de olabildiğince örneklem gerekir. Yani sizin ülkenin bütününde o yıl kaç birinci sınıf öğrencisi olacağını bulmanız çok fazla sonuç getirmezken, bir belediyede bunu bulmanız daha faydalı olacaktır. İşte bu verileri giderek daraltmak aynı bir fotoğrafın netleşmesi gibi görüntü kalitesi sağlar. Ancak ülkede araştırmalar hem bu kadar derin değildir, hem de zaten bölgesellik konusunda sıkıntılar vardır. Kişilerin mahallelerini doğru ifade etmesi gibi başlangıç problemleri Kaliland, Kermiya cevaplarında hangi idari birimin kullanılacağı veya Mağusa’da Maraş’ın, Lefkoşa’da Surlariçi’nin hangi mahallesinin ima edildiği gibi sorunlar yaratır.
Bunlar aşılsa bile Küçük Kaymaklı gibi bir mahalleden alacağınız veri, küçük bir mahalleye göre keskinlik konusunda size sıkıntı yaratır. İdari bölümlerin yetersiz kaldığı anlarda istatistikçilerin kendi bölümlerini yaratması ve KK-1, KK-2, KK-3 şeklinde başlayıp 15 tane bin kişilik bölge yaratması uygulamada mümkündür ancak standartizasyon olmazsa bu sefer karşılaştırmalı analizler mümkün olmaz. Yani mesela bugün sınırları çok değişmemiş olmamız İngiliz Yönetimi döneminden beri karşılaştırmalı nüfus analizini kolaylaştıran bir faktördür. Bu sebeple yeni idari bölgeler yaratılırken önceki iki bölgenin parçalarını karıştırmak yerine ya bütünler ile çalışmalar daha avantajlıdır. Mesela Gelibolu mahallesi gerçekten yaratılacaksa, birden fazla bölgenin bölünmesi yerine tamamen Kızılay sınırları içerisinden kesilmesi daha sonra yapılacak karşılaştırmalara olanak tanır. Değişimden önceki Kızılay nüfusunun trendlerini ileriye dönük kıyaslamak için değişim sonrası Gelibolu+Kızılay (kalan) gibi kolay ulaşım, verilerde süreklilik sağlar.
Ülke idari bölümlerinin önemi gündelik hayatta çok belli olmasa da aslında pek çok açıdan yaşamı şekillendirir. Adres bulma ya da emlak değeri anlama dışında bazı insanlara büyük anlamlar ifade etmese de birçok insanın da yaşadığı yerle aidiyet duyması açısından içselleşen bir isim çok önemlidir. Aslında istatistiklerin alınması için bir ölçü birimi olarak kullanımı kendi başına olayı çok önemli kılar. Bu yazının devamında COVID-19 örneği ve üzerinden özellikle istatistik üzerinden anlatımı sonlandırıp çözüm için ne yapılabileceğini değerlendireceğim.
Fotoğraf için tıklayınız.
Bir yorum