Bitmek Bilmeyen Gündem (2)

Bundan yaklaşık bir ay önce yazdığım diğer bir yazımda yine ülkemizin gündemini ele almış ve biz Kıbrıs’ın kuzeyinde bu siyasi ve toplumsal yapıya sahip olduğumuz sürece de gündemimizin kolay kolay durulmayacağını söylemiştim. Geçirdiğimiz bu hafta da yine bu fikrimi doğrular nitelikteydi. Gündemimiz, geçtiğimiz bu haftada iki ana konu ile meşgul oldu. Bunlardan birincisi Cenevre toplantısı iken, diğeri ise Anayasa Mahkemesinin verdiği karar oldu.

 

Onlarca yıldır süre gelen Kıbrıs sorununa çözüm bulmak için devam eden arayışlara bir yenisi de bu ay sonu İsviçre’nin Cenevre şehrinde yapılacak “5+1” adı verilen gayriresmî uluslararası bir toplantı da ekleniyor. Bu “5+1” denkleminde yer alan taraflar sorunun direkt tarafları olan iki toplum, üç garantör ülke ve Birleşmiş Milletler (BM) olarak belirlenmiş. Hatta Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in adaya gerçekleştirdiği ziyaretinde kendisini kabul eden Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, kendisine AB’nin bu görüşmede bir taraf olmasını doğru bulmadığını, bu zirvenin adanın toplumları ve garantör devletler arasında, BM gözetiminde yapılması gerektiğini söylemişti.[1] Bu görüşme de pek tabii bugüne kadar yapılan, örneğin en son yine İsviçre’nin Crans-Montana kasabasında gerçekleşen zirve gibi, diğer tüm görüşmeler gibi Kıbrıs gündemini oldukça meşgul etmekte. Ancak bu kez, diğerlerinden farklı olarak Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye masaya yeni bir formülle, en azından ilk kez bu kadar açıkça dillendirerek, gidiyorlar. Bu formül, “egemen eşitliğe dayalı iki devlet” olarak adlandırılmış durumda. Bugüne kadar iki toplum arasında veya diğer uluslararası aktörlerle yapılan hiçbir müzakere veya zirvede yer almayan ve BM parametrelerine de uymayan bu formül Kuzey Kıbrıs’ın iç siyasetinde tarafları bölmüş durumda. Federasyonu tek çözüm yolu olarak gören partiler bunun bir macera olduğunu ve Kıbrıs Türk toplumu olarak bugüne değin masada kazandıklarını kaybetmemize yol açabileceğinin sinyalini veriyor.

 

Her ne kadar Cenevre’de yapılacak bu zirve sadece siyaseti etkiliyor gibi görünse de, konu siyasi partileri aşmış durumda. Geçtiğimiz hafta gerçekleşen ve âdeta bir krize dönüşen “Rektörler Bildirisi” olayı, toplumun farklı kesimlerinde bir kargaşaya sebebiyet vermiş durumda. 21 farklı yükseköğrenim kurumunun rektör ve rektör temsilcileri Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Cenevre’de masaya götüreceği “egemen eşitliğe dayalı iki devlet” modeline destek belirten bir bildiri imzaladılar.[2] Bu olay, gerek siyasi partilerden, gerekse DAÜ-SEN gibi üniversitelerde örgütlü sendikalardan büyük bir tepki gördü.[3] Rektörlerin kurumsal kimlik ilkesini hiçe sayan bu açıklamaları üniversitelerin bağımsızlığını ve özgür araştırma ortamı statülerini zedelediği oldukça açık.

 

“5+1” zirvesinin yanı sıra ise gündemimizi meşgul eden diğer bir konu geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesinin Kur’an kurslarıyla ilgili kararı oldu. Mahkeme kararında Din İşleri Başkanlığına verilen Kur’an kursu açma ve yürütme yetkisinin anayasaya aykırı olduğu, söz konusu kursların Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığının izni ve denetimine tabii olduğu kararını verdi.[4] Ancak bu karar, anlaşılmada kargaşa yarattığı gibi, kararın kendisinden çok beraberinde getirdiği tepkiler odak konusu oldu. İlk olarak Türkiye Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un, ardından ise Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar Kıbrıs’ın kuzeyindeki bir çok kesimden tepki aldı.[5][6] Söylenen sözlerin KKTC mahkemelerine ve bağımsız yargısına açık bir müdahale olduğu ve bunun gerek iki ülke ilişkilerine, gerekse de ay sonu masaya taşınacak “egemen eşitliğe dayalı iki devlet” modeline zarar verdiği öne sürüldü. Bu tartışmalar üzerine hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığını savunmak adına Kıbrıs Türk Barolar Birliği Konseyi başta olmak üzere birçok kesimin de katılacağı bir eylem yapılıyor.[7]

 

Kıbrıs’ın kuzey yarısında gündem bitmek, sular durulmak bilmiyor. Bir yanda “egemen eşitliğe dayalı iki devlet” fikri ile aslında doğmadan ölü olan, uluslararası alanda kabul görmeyecek bir tezi savunmak ve Kıbrıs Türk halkının bugüne kadar uluslararası arenada sağladığı birçok kazanımı tehlikeye atacak bir adım atılıyor. Öteki yandan ise, “bağımsızlığımızı” tanıyan tek ülkenin üst düzey yöneticileri yargımızın kararına itiraz edip, müdahaleyi dillendirirken, bizim “bağımsız KKTC” ve “egemen eşitliğe dayalı iki devlet” modelini savunan siyasetçilerimiz hiçbir ses çıkarmıyor. Geçen yazımda olduğu gibi, bu yazımda da sözlerimi şu şekilde bitirmek istiyorum: “…bizde böyle yöneticiler ve ‘hükûmetler’ var oldukça gündemimiz bitmeyecek.”

 


 

Referanslar

[1] Çetinkaya, B. (2021). KKTC Cumhurbaşkanı Tatar: Cenevre’deki 5+1 görüşmelerine AB’nin gözlemci statüsüyle katılmasını onaylamayacağız. Anadolu Ajansı.

[2] Site editörleri. (2021). 21 Üniversitenin Rektör ve Rektör temsilcileri, Cumhurbaşkanı Tatar’ın egemen eşitliğe dayalı çözüm önerisine destek beyan etti. Bayrak Radyo ve Televizyon Kurumu.

[3] Site editörleri. (2021). DAÜ-SEN: “21 Rektör, 21 kişiyi temsil eder”. Kıbrıs Postası.

[4] Site editörleri. (2021). Anayasa Mahkemesi kaynaklarından ‘Anayasaya aykırı bulunan hafızlık eğitimi değil, düzenleme yöntemi’ açıklaması. Kıbrıs Postası.

[5] Site editörleri. (2021). Fahrettin Altun’dan KKTC Anayasa Mahkemesi’nin Kuran kurslarının kapatılması kararına tepki. NTV.

[6] Site editörleri. (2021). Erdoğan’dan Kuzey Kıbrıs’a sert “laiklik” eleştirisi. Deutcshe Welle Türkçe.

[7] Site editörleri. (2021). Barolar eyleme gidiyor. Kıbrıs Postası.

 

Kapaktaki görsel için tıklayınız.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir