Bir Salgın Önlemi Sorunsalı: Sokağa Çıkma Yasağı

Koronavirüs salgınının başladığı Mart 2020’den beridir devletler çeşitli yollarla salgını kontrol altına almak adına farklı önlemler uygulamaya koydu. Benim bir siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler uzmanı olarak salgını epidemiyolojik açıdan ele alacak bir bilgi birikimim ve de söz hakkım bulunmamakta. Ancak bir buçuk yıl aradan sonra geldiğimiz Temmuz 2021 ayında göze çarpan şu ki, salgın süresince devletler bazı durumlarda salgını bahane ederek halkın temel hak ve özgürlükleri dâhil olmak üzere, farklı ülkelerde değişik şekillerde uygulanan sokağa çıkma yasağıdır.

 

Ülkemizde sokağa çıkma yasağı daha salgın yeni baş gösterirken yürürlüğe konan bir önlemdi. Hatta o dönem henüz ne ile nasıl bir virüsle karşı karşıya olduğumuz bilinmediğinden ve halkta bir endişe havası varken sokağa çıkma yasağı çok da garipsenmedi diyebiliriz. Daha sonraları vakalar düşüşe geçerken, hatta sıfıra inerken hemen hemen tüm sektörler açılmış fakat sokağa çıkma yasağı sadece gece saatlerine ve hafta sonlarına indirgenerek uygulanmaya devam etmişti. İşin garibi şu ki gündüz saatlerinde bir kısıtlama olmaksızın hareket edebilen halk, gece vakti olunca evlere kapatılır hâle gelmişti. Yaz aylarına geldiğimizde ve adanın kuzeyini turizme açtığımız dönemde ise bu yasak kalkmış ve neredeyse maske, hijyen ve sosyal mesafe dışında bir kısıtlama kalmamıştı. Sonbahar geldiğinde ve vakalar arttığında ise tekrardan alınan ilk önlem yine sokağa çıkma yasağı oldu. Değişik saatler arasında, her hafta başka bir şekilde uygulanan bu yasak halkın da kafasını oldukça karıştırır hâle gelmiş ve anlamını yitirmeye başlamıştı. Yok bir hafta akşam saat dokuzdan sabah saat beşe, yok diğer hafta ondan itibaren başlayacak şekilde ve daha birçok kombinasyon.

 

Bir buçuk yıldır devam eden salgının büyük bir kısmını Ağustos 2020’de yüksek lisans eğitimim için geldiğim Hollanda’da geçirdim ve hâlen daha buradayım. Sadece bir aylık bir dönemde yılbaşı tatili için Kıbrıs’a seyahat etmiş olsam da, önlemleri sosyal medyadan takip etmekteydim. Bu sokağa çıkma kısıtlamasını bir salgın önlemi sorunsalına dönüştüren şey aslında Kıbrıs’ın kuzeyinde ve Türkiye’deki uygulanış biçimi oldu. Her iki ülkede de sokağa çıkma kısıtlaması devletlerin sarıldığı ilk önlem hâline geldi. Vakalar artar artmaz birinci çare sokağa çıkma kısıtlaması uygulamakta bulundu. Kıbrıs’ın kuzeyinde yükselen vakalarla birlikte gece sokağa çıkma yasağına pazar günü de eklenirken, Türkiye’de tüm hafta sonunu kapsayacak şekilde uygulandı. Ancak buradaki esas sorun toplumun hafta içi ve gündüz vakitlerinde neredeyse hiçbir kurala uymadan özgürce ve de dikkatsizce gezerken, sosyalleşirken gece vakti ve hafta sonları neden eve kapatıldığı noktasındadır.

 

Yukarda bahsettiğim üzere salgının 11 ayını Hollanda’da geçirmiş bulunmaktayım. Hollanda’da ilk dalga diyebileceğimiz Mart-Haziran 2020 döneminde sokağa çıkma yasağı uygulanmadı. Daha sonra vakalar düşerken tüm sektörler açıldı ve ben ağustos ayında buraya geldiğim zaman âdeta iki yıl önce salgın olmayan dönemde geldiğim Hollanda ile karşılaştım. Ne var ki tüm Avrupa’da olduğu gibi sonbaharla birlikte gelen ikinci dalga ülkeyi çok kötü vurdu ve ağustos sonu beş yüzlerde seyreden vaka sayısı üç-beş binlere sıçradı. Bununla birlikte ilk gelen kısıtlama yurt dışı seyahat uyarısı ve kafe, bar, restoran gibi işletmelerin yer aldığı servis sektörünün kapanması oldu. Vakalar tırmanmaya devam edince ardından eczane, kasap, manav gibi “zaruri hizmetler” haricindeki tüm sektörler kapatıldı. Ocak ayında on beş binlerde tepe noktasına varınca son çare sokağa çıkma kısıtlaması uygulamak oldu. Ancak, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri ilk kez uygulanan bu sokağa çıkma kısıtlaması halktan büyük tepki topladı ve hükûmet oldukça eleştirildi. Yaklaşık iki buçuk ay süren bu kısıtlamanın ardından vakalar düşer düşmez kaldırılan ilk uygulama da yine sokağa çıkma kısıtlaması oldu.

 

Türkiye de 1 Temmuz’dan itibaren sokağa çıkma kısıtlamasını sonlandıran devletler arasına girdi. Ancak Kıbrıs’ın kuzeyinde geçtiğimiz günlerde yapılan son Bulaşıcı Hastalıklar Üst Komitesi toplantısında gece 00.00 ile sabah 05.00 arasında sokağa çıkma kısıtlamasının devam edilmesi kararı alındı.[1] Öte yandan saat 23.30’a kadar tüm eğlence mekânları açık olmakla beraber gündüz saatlerinde neredeyse hiçbir sektörle ilgili kısıtlama bulunmamakta. Bu durum ise artık uygulanan sokağa çıkma yasağının bir manası kalmadığını, devlet ve devletin sağlık otoriterlerinin “önlem alıyormuşuz gibi” davrandığının bir göstergesidir. Bunun yanı sıra, coğrafyamızda konulan yasak ve kısıtlamaları savunmak için söylenen o meşhur “Bunun özgürlükle ‘mözgürlükle’ alakası yok.” lafının aslında konunun tam da özgürlükle “mözgürlükle” alakalı olduğunun ispatıdır.

 

Salgının düşüşte olduğu veya yükselişte olsa dahi, halkın gündüz sınırsız ve kısıtlamasız bir şekilde dolaştığı ve eğlendiği bu dönemde sokağa çıkma kısıtlaması Kıbrıs’ın kuzeyinde salgın bahane gösterilerek bireylerin temel hak ve özgürlüklerinden olan dolaşım veya seyahat özgürlüğünü kısıtlamakta ve ihlal etmektedir. 23.30’a kadar yiyip içen, ağız ağıza dans eden ve şarkı söyleyen insanların yarım saat sonra eve kapanmalarını zorlayacak bu yersiz ve gereksiz uygulama derhâl değişmeli, Kıbrıs kuzeyindeki sokağa çıkma kısıtlaması derhâl kaldırılmalıdır!

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir