Bu Adanın Yarısına Mahkûm Olmayacağız

Çok sonradan fark ettiğimiz bir gerçek olsa da biz Kıbrıslı Türkler, uluslararası topluluğun var olan, hayattaki bir parçasıyız. Bu gerçek bize siyasi iklimin zoruyla unutturulmaya çalışılsa da toplumumuz nefes aldığı sürece dünyanın kalanıyla bir bütün olmaya devam etmek zorundadır.

 

Salgın sürecinde gün yüzüne çıkan kopukluk özellikle sağlık ve ekonomi alanlarında dünyadan kopmanın ne denli bir tehlike yarattığının apaçık göstergesidir. Dünya dört bir yandan aşıya ve fonlara ulaşmak için mücadeleler verirken Kıbrıslı Türkler kendi başlarına tecritte, diğer aktörlere ancak avuç açabilen bir pozisyonda kalmıştır. Dış politika ne Batı ile ne de Doğu ile bir yakınlaşma göstermekten âciz, “pazarlık kozu olma ve başka hiçbir şey yapmama” politikasının bir yansıması hâline gelmiştir. İç meseleler o kadar karışmış ve aynı anda çiğleşmiştir ki halk dünyaya kafasını çevirmeye fırsat bulamamaktadır. Özetle Kıbrıslı Türkler bu adanın yarısına sıkışmış, hatta âdeta mahkûm olmuş konumda birilerinin kendisinin önüne bırakacaklarına minnet eder duruma gelmiştir.

 

Bugün bu toplumun yüzünü dünyaya açacak herhangi bir kamu kapasitesi bulunmamaktadır. Yurt dışında okuyan öğrencilerin aşı sertifikalarının ve aşıya erişiminin sağlanması dahi ancak öğretmen ve öğrenci örgütlerinin (BK-KTÖF, KTOEÖS ve KTÖS) çalışması ile gerçekleştirilebilmiştir. Hükûmet halkının sorunlarından bihaber, yönetmeye çalıştıkları devlet ise bu sorunları çözmeye ehil olmaktan çok uzaktır. Statümüz gereği en harikulade dış politikanın dahi sıkışacağı kapılar da muhakkak vardır ancak kapının yolunu bile aramamak kabul edilebilecek bir yaklaşım değildir.

 

Bu ahval ve şerait içerisinde yeni çözümler üretmek bir zaruret hâline gelmiştir.

 

Türk lirasının değer kaybı ve bu konuda herhangi bir önlem alınmamasının getirdiği ekonomik bunalım başta olmak üzere burs olanaklarının azalması, Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılması gibi gerekçelerle ekseriyetle kısıtlanan eğitim fırsatları başta olmak üzere ekonomi, sağlık, spor ve siyasi temsiliyet alanlarında uluslararası girişimlerin tesis edilmesi bu toplumun temel sorunlarının başındadır. Devletin âciz kaldığı noktada sorunların çözümü devlet dışı aktörlere düşmektedir.

 

Bugün eğitim ve burs olanakları, kalkınma fonları, evrensel sağlık kaynaklarına erişim gibi nice toplumsal meselelerde kazanımların temin edilmesi uluslararası aktörlerle istişare etmekten geçmektedir. Mevcut steril siyasetin bıraktığı boşluğu doldurmaya ise sivil toplum taliptir.

 

Eğitim ve burs imkânlarının zorlanmasından başlayarak Kıbrıslı Türklerin hakkını savunmak, çözüm üretmek ve çözüme doğru mücadele etmek bugün bir zarurettir. İki devletli yahut federal demeksizin herhangi bir çözüm ajandasına angaje olmadan pragmatik, gerçekçi ve önemli kazanımlar elde etmek için denenecek çok kapı ve yöntem vardır. İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth) fonlarından Türk Keneşi konferanslarına, İslami Dayanışma Oyunları müsabakalarından Avrupa Konseyi Genç Delegeler Programı kürsüsüne, uluslararası toplumda sesimizi duyuracak her adıma doğru çalışmalar yapılmalıdır ve yapılacaktır.

 

Her ne olursa olsun Kıbrıslı Türkler kendilerini bu adanın yarısında yalnız hissetmek yerine hem bu ada yarısını kalkındırmak, hem de dünyaya açılacak kapıları yaratmak adına tüm fırsatları zorlamalıdır. Bu husustaki çalışmalar da yetkin eller tarafından, okuyarak, araştırarak ve ezberlenmiş kalıpları tek tek kırıp bugünün gerçeklerini yaratarak ilerletilmelidir.

 

Sivil toplumda tanıdığım onlarca genç tüm bu kapıları zorlamaya fazlasıyla ehildir. Devlerin gölgelerinden sakınarak inançla çalışmaya devam edip yeni kapıların zorlanması rutin hâle gelecektir.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir