Bilinmezliği Bilmek: Nerelerdeydim?

Merhaba sevgili Tabella okuyucuları. Normalde 1-2 sayı arayı geçirmemeye çalışan ben ilk defa Tabella’ya yazmaya bu kadar uzun süre ara verdim. Kıbrıs’ta günlük hayat koşuşturmacasının içerisine girince sakince oturup bir şeyleri araştırarak ve sorgulayarak okumayalı o kadar uzun zaman olmuş ki, okuduklarımı içselleştirip bir yazıya da çeviremedim hâliyle. Hâlbuki bir şeyler öğrenirken hep başkasına da öğretecek şekilde öğreniyorum, motivasyonum olsun diye.

 

Son üç beş haftadır yazmaya başlarken sıkıntı yaşıyorum. Ancak klasik “Yazacak konu bulamıyorum.” sıkıntısı değil, gündem o kadar yoğun ki bu okuduklarım ne anlam ifade ediyor, çözümü neymiş diye anlamaya zaman yetemiyor maalesef. Bir de tabii ki sizlerle sadece gündemi değil okuduğum kitapları, izlediğim filmleri paylaşmak istiyorum. Bakalım, bu haftadan itibaren uzun bir süre yazılarıma her hafta düzenli olarak devam etmeyi düşünüyorum. Belki hepsini belirli bir sıraya dizince aktarması daha kolay olur. Bu haftaki konumuz yine gündem olacak gibi, her ne kadar güzel şeylerden söz etmek istesem de geçirdiğimiz süreç hiç iyi değil. Bazılarımız için kötünün iyisi olsa da, Kıbrıs’ta yaşayan ve göz ardı ettiğimiz, sanki yokmuş gibi davrandığımız özel sektör çalışanları için hiç iyi değil. KKTC’de artan COVID-19 vakaları, içinde bulunduğumuz ekonomik kriz, yaşadığımız panik ve sınır kapısı sorunları bir yana bir de kötü giden Türkiye ekonomisinden etkileniyoruz. Döviz krizi, sınırlar, gaz… Birazcık bunlardan bahsedelim o zaman.

 

Öncelikle yazı tam bitmiş gibi saymasak da turizm sezonu geçtiğimiz hafta içerisinde ani bir kilitle kapatıldı. Önüne geçemediğimiz vakalar, içeride hastalığın yayılımının artması gibi sebepler giriş- çıkışların ve uçuşların aksamasına yol açınca bir de hükûmetin anlamsız tutumuyla zaten yaz sezonunu kıt kanaat geçiren otelciler bu hafta sırayla kapatma kararlarını açıklamaya başladılar.

 

Şimdi bahsedeceklerimi lütfen kişisel algılamayın ama zaten bütün yazdır evinde güvenli bir şekilde kendini izole eden veya dışarıda gezen -ki bunun yargısı bizlere düşmez- gerek ülkede sokağa çıkma yasağı varken gerek ise şimdi maaşlarını tam bir şekilde alan çoğunluğu memur olan kesim bu durumdan pek memnun oldu/edildi. İnsan sağlığı her şeyden önemli, kesinlikle katılıyorum; fakat hükûmetin aldığı bu kararlar ağlayan çocuğun ağzına emzik vermekten bir adım öteye giden kararlar değiller ne yazık ki. Bir gecede “Hop, bunu yapıyorum.” diye karar vermek eğer alınan karar kişinin sadece kendisini ilgilendiriyorsa makul olur, ülke yönetiyorken değil.

 

Biz gençler, çalışıp bu ülke için bir şeyler üretmeye uğraşan emekçiler kadar, kararsızlığı ve karamsarlığı yaşamak zorunda değiliz. Kapatılan otellerle birlikte turizm sektöründe çalışan kişiler işsiz kaldılar; zaten mart aylarında Türkiye’ye büyük bir göç olmuş, özellikle Karpaz bölgesindeki nüfus bir hayli azalmıştı. Şimdi son açık kalan iki otelin de kapanması bölgede hem yerlerde sürünen talebi daha da azaltacak hem de zaten kıt kanaat geçinen bu insanları iyice zor duruma sokacak. Peki tüm bunların yaşanacağı biliniyordu, gelecek olan bu krize karşı önlem alındı mı? Sanmıyorum, fakat bunu unutmayın: Siz şu an bu yazıyı okurken, yanı başınızda aç ve ne olacağı belirsiz birçok insan var. Sınırların kapanması, vakaların azalması tabii ki hepimizin ortak temennisi fakat ekonomi ve halkın içerisinde bulunduğu durum da göz ardı edilemez.

 

Aslında bu yazıyı iki kısımdan oluşturup, ikinci kısmında Türk ve Alman ekonomisine değinecektim fakat yazı çok uzadığı için bölmek zorunda kaldım. Diğer kısım da haftaya kalsın.

 


 

Fotoğraf: Edwin Hooper, Unsplash.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir