Siyasiler Bu Seçim Gençlere İnebildi mi?

Uzunca bir süredir -belki de 2005 seçimleri ertesinden beri- siyasi partilerin gerek iç toplantılarında, gerekse zaman zaman dışarıya aktardığı söylemlerde gençlerle temas kuramamakla ilgili sıkıntılarını dile getirdiklerini gözlemlemekteyiz. 2020 seçimine girerken de bu tespit doğrultusunda adayların seçim stratejilerinin neredeyse tamamını gençler üzerine kurduğunu görebiliriz.

 

Ersin Tatar’ın rap şarkılı videosu ya da bazı oyuncuların aynı olduğu “Bu Son Olsun” çalışması, Serdar Denktaş’ın “bir dakika” diyerek yaptığı gençlere yönelik monolog, Tufan Erhürman’ın yukarıdan inerek gençlerle halk dansları oynaması buna örnek gösterilebilir. Gelgelelim her ne kadar kampanyalarda hedefe gençler alınsa da gençlere giden yolda çok ciddi eksiklikleri görmek zor değildir.

 

Aslında çok kez burası başta olmak üzere yazı yoluyla, ayrıca bu seçimde aday olan birçok aday da dâhil olmak üzere şahsen sözlü şekilde siyasilerin ve siyasetin bu konudaki eksikliklerinden yani gençlere inemediklerinden ve mesajlarını aktaramadıklarından bahsettim. Gelin görün ki seçime 20 gün kala adaylar tarafından çok ciddi denemelere karşın hâlen gençler arasında ciddi bir etkileşim yaratılamamıştır.

 

Mesele videolarda yer vererek ya da onlar gibi düşünebildiğinizi göstererek bir sempati yaratmak değildir. Çevremde gözlemlediğim üzere sempati, bir aday oy verebilmek için değerlendirildiğinde iyi bir faktör olsa da esas belirleyici faktörlerden bir tanesi değildir. Bilhassa altı tamamen boşaltılmış ve seçildikten sonraki beş sene içerisinde gerçekten ne yapılacağını anlatamayan söylemler ile hâlihazırda ailevi, parti üyeliği ve benzeri bağları olup belli adaylara oy verecek olanlar dışında kararsız/bağımsız genç seçmeni oy verecek kadar etkilemek pek mümkün gözükmemektedir.

 

Gençler adına öz eleştiri yapmam gerekirse gitgide kısalan dikkat süremiz ile aradığımız genellikle kısa ve net mesajlar olsa da daha sonrasında bu mesajların rezonansıyla sosyal medya veya diğer kanallar aracılığı ile bu mesajların altının doldurulmasını bekleriz. Aslında bu bir nevi slogan siyasetine dönüş olarak da nitelendirilebilir. Ancak bu ister istemez bildiğimiz slogan siyasetinden daha nitelikli olacaktır. Bunun sebebi şu olabilir: Örneğin “Bu Son Olsun” sloganı hedef kitle tarafından rahatlıkla algılanacak ve sorgulanacak bir mesajdır. Her ne kadar dışarıda ciddi manada reklamını görmesek de sosyal medya aracılığıyla ulaştığı kitleye mesajın ilk boyutunu ulaştırır. Benzer mantığı gördüğümüz adayların dört bir yanı donatmış seçim afişleri de aslında ana mesajı aktarmak adına iyi bir aracı olabilir. Tabii günümüzde bu kadar afişe para saçmak yerine sosyal medya kanallarına verilecek para ile kat kat daha etkili bir harcama söz konusu olacaktır. Hatta bu panoların asılması yerine aynı para ile bir ventilatör ya da güzel bir miktarda test kiti alınması aslında posterlerden kat kat daha iyi bir iş yapacaktı. Konumuza döndüğümüzde sloganın karşı tarafça anlaşılır olması daha sonra bu mesajın altının daha iyi doldurulmasına yardımcı olacaktır.

 

“Bu Son Olsun” örneğinden gidildiğinde mesaj verebilme adına videonun kalanı diğer seçim çalışmalarına göre başarılı olabilmiştir. Bunun sağlanmasında ilgili adayın yurt dışından (muhtemelen Türkiye) getirttiği profesyonellerin katkısı bahsetmeye değerdir. Şahsi görüşüme oldukça ters olsa da videoyu hazırlayanların aktarmak istediği görüş bence sarih şekilde anlaşılabilmiştir.

 

Diğer seçim videolarında ise ciddi anlamda mesaj eksikliği söz konusudur. “Doğrusu”, “Cevap”, “Onun İşi”, “İrade Bizim”, “Yeni Bir Gelecek” gibi sloganlar münferit olarak incelendiğinde ilk aşamayı geçecek nitelikte olsa da önümüzdeki beş yıla dair gerçek bir mesaj vermediği için aslında gençler arasında rezone etmemektedir. Yapmış olduğum fikir alışverişlerinde birçok aday için “e bu seçilirsa nolacak” sorusunu çok kez duymam tesadüfi bir durum değildir. Ne Kıbrıs sorunu özelinde ne de beş yılın bütününde ne yapılacağına dayalı ciddi bir vaat ortaya konmaması, ortaya konan “beşli konferans toplanacak” tarzı vaatlerin de birçok genç için tek başına pek bir anlam ifade etmemesi bu sorunun temel kaynağıdır. Buna çözüm olarak; özellikle federal çözümü savunan adayların “çözüm karşıtı” olarak nitelendirdiği Kıbrıslı Rum lider ile nasıl müzakerelerde yol alacağını açıklaması, aynı şekilde federal çözümü savunmayan adayların da masaya gitmeden dışarıdan ne gibi adımları atacağını somut örneklerle aktarması önemli bahsettiğim anlam eksikliğini gidermek yönünde iyi bir başlangıç olabilir.

 

Son üç haftalık sürece girerken hâlen sayısı ciddi miktarda olan kararsız (ya da çok kararlı olmayan) seçmenlere somut mesajlar gösterilmesi bir zorunluluk hâline gelmiştir. Bu noktada kimin dersine iyi çalıştığı ve kimin altı dolu önerilerle geleceği çok büyük önem taşıyacaktır. Seçim ekiplerinin niceliği yerine niteliği artık bu noktada önem gösterir. Çünkü artık adayların “ne için durdukları”na dair mesaj alınmış ve artık “ne yapacakları”na dair sorgulama başlamıştır. Bunlar düşünüldüğünde adayların, hâlihazırda (seçim öncesi ve sonrası) kendilerinin ve partilerinin destekçileri olan gençlerin etraflarında sayıca çok olmasının yanılgısına düşmek yerine aslında tavlanması gereken bağımsız/kararsız gençlerin ve tabii genel halkın peşine düşmesi gerekir. Tabii ki partili/taraflı gençlerin motive edilmesi ve gönlünün yapılması bu süreçte büyük önem taşır ancak unutulmamalıdır ki çoğunluk ve oy verme eğiliminde ciddi değişimleri yaşayabilecek kitle aslında bağımsız/kararsız çoğunluktur.

 

Buradaki en büyük yanılgı bu kitlenin salt “apolitik” sanılmasıdır. Hâlbuki bu kitlenin çeşitli özgün siyasi yönelimleri olması ihtimali kuvvetle değerlendirilmelidir. Yaklaşık bir yıl önce Gaile dergisine yazdığım “Post-Annan Jenerasyonu ve Siyasi Eğilimleri” başlıklı makalede sıkça değindiğim gibi yaşça büyük jenerasyonların düştüğü en büyük yanılgı bu jenerasyonu “apolitik” olarak tanımlamak suretiyle çeşitli hassasiyetlere sırt dönülmesidir. Bu kitleye “PUBG” ifadesini, halk danslarını veya rap müziği “şlak” diye koymak bahsettiğim iletişim sorununa kayda değer bir çözüm getirmeyecektir.

 

Tüm bunlar değerlendirildiğinde adayların önemli bir bölümünün çok ciddi mesai ve maddiyat harcamalarına karşın gençlere gerçekten inebilme konusunda sandıkları kadar başarılı olamadıklarını tespit etmek pek de zor değildir. Seçimin kalan üç haftalık döneminde sloganların altının nasıl doldurulacağı ve önümüzdeki beş senenin nasıl ilerleyeceğinin anlatılması suretiyle adayların kimin en doğru olduğuna gençleri ikna etmesi gerekmektedir. Pandeminin de etkisiyle sandığa katılımının düşebileceği varsayımı ile önemi artan genç seçmen oyunun etkilenmesi zannımca ancak bu şekilde mümkün olacaktır.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir