Post-Truth: Hakikatin Ötesi ve Günümüzde Doğru Bilgiye Ulaşmanın Zorluğu

“Post-truth: Nesnel hakikatlerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu.”[1]

 

Oxford Sözlüğü tarafından 2016 yılında yılın sözcüğü seçilen “post-truth” kelimesi, günümüzde artık doğru/gerçek olan bilgiye ulaşmanın zorluğunu ifade etmek için kullanılıyor.[2] Post-truth kavramı, yani gerçeklerin sorgulanmadan kabul edilmesi, 2016 yılında hem ABD Başkanlık seçimlerinde hem de İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden çıkmasında büyük rol oynadı. Biliyorsunuz ki Cambridge Analytica 2016’da Trump lehine propaganda yaptığını kabul etmiş ve yüklü bir para cezasına çarptırılmıştı; gelin görün ki artık Amerika için her şey çok geç.[3]

 

Eğer akademik bir makale okuyorsanız, o makalenin diğer kaynaklar tarafından desteklenen referansları olmak zorunda olduğunu bilirsiniz. Lakin sosyal medya üzerinden okuduğumuz içeriğin sağladığı bilgi tamamen içerik yazarının hangi doğruyu doğru kabul ettiği ile ilgili. Günlük rutinlerimizi düşünelim: Google’da her gün eğer aynı gazeteye giriyorsak, Google’ın yapay zekâsı da önümüze yaptığımız araştırmaya yönelik sayfalar sunmaya başlıyor. Hâl böyle olunca o sitelerde her gün ne okursak onları doğru kabul ediyoruz. Her ne kadar hepimiz (ben de dâhil) en doğru en tarafsız sitelerden okuduğumuzu savunsak da biliyoruz ki okuduğumuz bilgiler aslında belirli bir görüşü yansıtıyor.

 

Artık kitleleri yönlendirmek, eskiden olduğundan çok daha basit. Bilgiye ulaşmak çok kolay olduğu için, insanlar anında sunulan bilgiyi hiç sorgulamadan tüketebiliyor. Sorgulama ihtiyacı duymuyoruz bile önümüze sunulan gerçeklikleri. Savunduğumuz görüşü destekleyen her bilgi doğru, karşı görüşü destekleyen bütün bilgiler yanlış.

 

Bilgi Ötesi Çağı ve Algı Yönetimi nedir?

Bilgiye, her an, nereden istersek ulaşabiliyoruz. Mesela ben dilersem bu yazıyı hiçbir referans göstermeden yayınlayabilirim. Kaç okuyucumuz bana “Buse sen bu yazıları yazdın ama dayanak noktan ne?” diye soracaktır? Belki de hiç. Sosyal medyada herkes aynı seviyede: Kimi profesörler var sosyal medya hesapları bile yok; maksimum 200-300 araştırma yapan öğrenci tarafından okunuyorlar. Kimi Youtube hesapları var yayıncıların diplomaları bile yok; yayında bilgileri atıp tutuyorlar. Gelin görün ki bu hesaplar 2-3 milyon kişi tarafından izleniyor. Algı yönetimi dediğimiz kavramın aslında çıkış noktası ve dayanağıdır post-truth.

 

İnanıyorum o halde haklıyım!

Bu cümleye en güzel siyasi parti adaylarının sanki doğruymuş gibi anlattıkları şeylerin aslında doğru olmamasıdır. Mesela “X partinin mitingine coşkulu bir katılım oldu!” şeklinde o mitingi destekleyen gazetelerden tebrik ve övgü yazıları yağabilir. Öte yandan belki de gerçekte mitinge katılım beklenenin altında olmuştur. Sosyal medya üzerinde bu tarz söylemler yapılabilir, zaten kaynak gösterme gibi bir zorunluluk da yok.

 

Post-truth kavramı nereden aklıma düştü?

Gerek KKTC gündemi gerek T.C. gündemi çok yoğun geçiyor. Her gün yeni bir bilgiye maruz kalıyoruz, onu sorgulamadan farklı sunulan bilgiyi tüketmek zorundayız. Her gün aynı internet sitelerine giriyor, aynı araştırmaları Her gün aynı internet sitelerine giriyor, aynı araştırmaları yapıyor aynı yorumlara varıyoruz. İçerisinde çıkılmaz kısır bir döngüye girmiş gibiyiz. yapıyor aynı yorumlara varıyoruz. İçerisinde çıkılmaz kısır bir döngüye girmiş gibiyiz. Kendimize söylediğimiz yalanların ve avuntuların ortasında bir hayat yaşıyoruz bir nevi.

 


 

Referanslar

[1] Şener, O. (2016). “Post-truth neden bu kadar gündemde?”. Teyit.

[2] Özkaya, A. (2020). “Post Truth (Gerçeklik Ötesi): Yalanların Gerçekmiş Gibi Sunulduğu Bir Dünyada, Hakikatin Anlamı Nedir?”. Evrim Ağacı.

[3] Site editörleri. (2018). “Facebook’un, takipçilerinin siyasi görüşleriyle ilgili verileri Trump’ın ekibinin eline mi geçti?”. BBC Türkçe.

 

Fotoğraf: Capturing the human heart, Unsplash.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir