O Kapı Bir Kez Açılınca

Necati Özkan, Faiz Kaymak’a karşı Fazıl Küçük; Fazıl Küçük, Ahmet Mithat Berberoğlu ve nicelerine karşı Rauf Raif Denktaş; Rauf Raif Denktaş’a karşı Mehmet Ali Talat ve bunlar gibi onlarca tercih…

 

40’lı, 50’li yıllarda Türkiye’nin “Kıbrıs diye bir sorunu yok” iken Kıbrıslı Türklerin hâli niceydi. Toplumsal liderlik namına o zamanlar belki Türkiye’den ziyade İngiltere’nin müdahaleleri söz konusuydu. 50’lerle beraber adadaki varlığımız Türkiye açısından ciddiye alınmaya başladıkça liderin kim olacağı da önem kazandı. Fazıl Küçük’ün liderliği için gereken yapıldı, muhalefet susturuldu. Yeri geldi Doktor gitti yerine Denktaş getirildi. 2002’de iktidar öyle bir değişti, Denktaş bile gitti.

 

Toplumumuzun “demokratik” seçimlerine çokça kez müdahaleler oldu. Cumhurbaşkanlığından parti başkanlığına birçok seçimde açık açık taraflar belirlendi, Türk hükûmetleri belirli adayları tercih etti. Birçoğunda da muvaffak oldu.

 

Özellikle 1974 sonrası toplum liderliğinde Denktaş’ın devam etmesi için 2002’deki değişime kadar Türkiye’deki bütün yönetimlerin istisnasız tercih gösterdiğini görmek zor değildir. Hatta saklanan bir konu da değildir. Örneğin olaylı 1990 seçimlerinin devlet başkanlığı için olan ilk ayağından evvel Türk hükûmeti, Hükûmet Sözcüsü aracılığıyla resmî bir Bakanlar Kurulu kararı olarak Denktaş’ın desteklendiğini açıklayabilmiştir. Denktaş o dönemlerden tutun da 2002’ye kadar sadece Cumhurbaşkanlığı seçiminin değil aynı zamanda genel seçimlerinin de bir şekilde etkilenmesinden mesul olabilmiştir.

 

1974 yılından başlayıp Denktaş’ın görevi bıraktığı 2005 yılına kadar Denktaş’ın desteklediği partiler neredeyse hep iktidarda kalmıştır. 1994 yılına kadar UBP, 1994 yılından sonra ise DP’yi destekleyen Denktaş bu partileri hep iktidarda görmüştür. Buna tek istisna olarak 30 Aralık 1998 ile 8 Haziran 2001 arası UBP-TKP koalisyonunun olduğu dönem gösterilebilir. Öyle ya da böyle Denktaş ile uyumlu iktidarların oluşması için elden gelen yapılmış, oluşmadığı tek durumda da bankalar krizinden tutun onlarca olaya tanık olmuş UBP-TKP hükûmetinin arası Türkiye ile açılmıştır.

 

2000 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalan ve kazanması an meselesi olan Derviş Eroğlu’nun başına gelenler malumdur. Telkinler veya tehditler ile Eroğlu bir şekilde adaylıktan çektirilmiştir. Buna benzer örnekler başta TKP ve CTP olmak üzere birçok parti ve partilinin başına gelmiştir. Dönemin YDP’si biraz da zorla kapattırılarak DP’ye birleştirilmiştir.

 

Daha sonra devir değişmiş AK Parti Türkiyesi ile Denktaş’ın arası açılmış, o dönemki konjonktürde en uygun partnerler olarak CTP-BG ve Talat desteklenmişti. 2003 seçimlerinden sonra hükûmet sıkıntısı yaşayan CTP-BG’nin iktidarda kalması için Ahmet Kaşif ve Ünal Üstel’li “proto-ÖRP” Özgür Düşünce Hareketi oluşmuş ve daha sonra bu ikili TKP’ye katılmıştır. Bu oluşum beğenilmeyerek erken seçimlere gidilmiş, erken seçimlerden sonra da ÖRP oluşturularak CTP iktidarda tutulmuştur.

 

2009 seçimlerine girerken Eroğlu ve AK Parti’nin arası açık olsa da UBP tek başına iktidar olabilmiş, 2010 Cumhurbaşkanlığı seçiminde de Talat karşısında Eroğlu galip gelebilmişti. Hemen arkasında olaylı UBP kurultayları yaşanmış Eroğlu’nun adayı Ahmet Kaşif’e karşı AK Parti’nin adayı İrsen Küçük arasında elçiliğin oldukça müdahil olduğu bir yarış gerçekleşmiştir. İrsen Küçük bu yarıştan galip ayrılsa da hem partisinin yarısı istifa edip DP’ye katılmış hem de partinin geri kalanı tarafından tercihlerde kesilip 2013 seçimleri sonucunda milletvekili dahi olamamıştır.

 

İşte bu noktanın AK Parti adına bir kırılma olduğunu söylemek mümkündür. 2009 ve 2010’da istenilen sonucun alınamaması, UBP kurultayında alınan Pirus zaferinin de kötü şekilde sonuçlanması tahminimce AK Parti pozisyonunu değiştirmiştir. 2013, 2015 ve 2018 seçimlerinde bakış açısı birini seçtirmekten ziyade seçilenler ile istenen şekilde ilerlemek olmuştur. Öneğin 2013 seçimleri sonrası oluşan hükûmetlerden Yorgancıoğlu hükûmetinin sona erdirilmesi ve Kalyoncu hükûmetinin oluşmasından, Özgürgün hükûmetinin aldığı pek çok karara birebir karışılmasına kadar birçok müdahale iddiaları ortadadır.

 

2018 seçimlerinden sonra ise önce telkin yoluyla UBP’li bir hükûmeti kurma çabasına girilse de bu mümkün olmayınca, daha sonra kurulan Erhürman hükûmeti maddi ve manevi olarak desteklenmemek suretiyle çökmeye zorlanmıştır. Bu baskıya ve belli ki başka birtakım sözlere kanan HP de yaklaşık bir buçuk yıl sonra istenen hükûmeti oluşturmuştur. Bu hükûmette kimlerin bakan olacağından tutun bazı noktalarda hangi okula kimin müdür atanacağına kadar elçilik etkin olarak karışmış ve 2020 seçimlerine böyle girilmiştir.

 

Gerek dış politikada izlenen tutumun değişmesi gerekse Reddediyoruz başta olmak üzere birçok noktada halkın tepkisi, Türkiye iktidarının seçimlerimize bakış açısını ve hareketlerini sanıyorum yeniden seçimlere müdahil olmak yönünde değiştirmiştir. O kapanacak dediğimiz kapı 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimiyle yeniden ardına kadar açılmış ve tüm politik konjonktür tekrardan değişmiştir.

 

2020 UBP kurultayı da bundan nasibini almıştır. Ersin Tatar’ın muhtemelen elçiliğin icazetiyle görevden almaya çalıştığı ve yine muhtemelen “kontrol edilemez” diye görülen Faiz Sucuoğlu’nun seçimi kazanacağı görülünce artık son bulduğunu sandığımız taktiklerle Sucuoğlu seçimden çektirilmiştir. Ersin Tatar’ı kerhen de olsa destekleyen Faiz Sucuoğlu’nun Ersin Tatar ile uyumlu çalışamayacağı gibi sebepler ortada dolaşsa da gerçek sebepleri tam olarak bilmek mümkün değildir.

 

Gelgelelim işte o kapı yeniden açılmış, Türkiye buradaki “demokratik” seçimlerde taraf ve müdahil olmaya yeniden başlamıştır. Bundan nasibini ilk alan da daha günler önce Ersin Tatar seçilirken müdahale yokmuş gibi davranan Ulusal Birlik Partisi olmuştur. Boş yere kurultay toplayıp milyonlarca lira masraf yapılan ve binlerce üyeyi Lefkoşa’da sıkış sıkış oy verme salonuna getiren UBP, bütün bunları boşa yapmışçasına kurultayını tamamlayamamıştır. Olan saatlerce oy sayan Zorlu Töre’ye olmuştur.

 

Şimdi bu kapı açıldıktan sonra neyin ne olacağını kestirmek mümkün değildir. Rüzgârın hangi taraftan eseceği bilinmemekte, yarınki ilk seçimde kimin destekleneceği ile ilgili yarış sürmektedir. Eski taktiğinin başarılı olduğunu gören AK Parti ise muhtemelen yine aynı taktiğini deneyerek istediği sonuçları seçilmişler üzerinden değil seçimler üzerinden alma çabasına dönecektir.

 


 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir