Aslı Olmayan Bir Görevin Vekâleti Olur mu?

Ersin Tatar’ın 23 Ekim’de Cumhurbaşkanlığı görevine başlamasıyla beraber Başbakanlık görevini kimin sürdürdüğü ile ilgili bir kriz söz konusu. Günlük işleri müsteşarlar Suat Yeldener ve Ömer Aydın Köseoğlu aracılığıyla yönetilen Başbakanlığın siyasi boşluğu Cumhurbaşkanı Ersin Tatar tarafından üstlenilmiş bulunuyor. Bu hafta içerisinde yeni hükûmetin kurulması beklenirken bu süreçte bir Başbakanlığa vekillik edecek bir kimsenin bulunmaması efektif olarak yürütmeyi askıya aldı. Anayasa gereği hiçbir bakanlığın boş bırakılamayacağı sarihken ve aynı zamanda devletin devamlılığı prensibi ortadayken teamüllere aykırı olarak Ersin Tatar Başbakanlık görevinden istifa etmedi ve yerine bir vekil bırakmadı.

 

Bunun bir savunması olarak “aslı olmadan vekaletin de hukuk sistemimizde mümkünatı yok” şeklinde açıklama yapan Tatar, bu “işlemsizliği” Başsavcılık görüşü sonrasında bahsettiği ilgili prensibe dayanarak uyguladığını söylemiştir. Burada dikkate aldığı prensip kısmen ve sadece belirli konularda bir anlam teşkil etse de ilgili konu ile doğrudan alakalı değildir. Bunun başlıca sebeplerinden biri Türkçede “vekâlet” dediğimiz zaman aslında iki farklı durumdan söz edilebilecek olunmasıdır. Kamu hukuku profesörü Kemal Gözler durumu açıklayabilmek için vekâleti “birinci tür vekâlet” ve “ikinci tür vekâlet” olarak tanımlayarak ikiye ayırır.

 

Birinci tür vekâlet, Fransızca karşılığı ile suppléance yani “yedeklik” olarak da adlandırılabilinir. Bir kimsenin görevini yurt dışına çıkma, hastalık, izin gibi sebeplerle yapamayacağı geçici durumlarda kendisinin yerine görevlerini sürdürmesi adına geçici olarak birini bırakmasını ya da kendisi yerine birinin bırakılmasını birinci tür vekâlet tanımı ile açıklayabiliriz. Bu durumun pek çok örneği rutin olarak devlet erkanında yaşanmakta olup sıradanlaşmıştır. Örneğin bir daire müdürünün yurt dışına çıktığı durumlarda ilgili daire ile ilgili imza yetkisini dairede kendisinden sonra en kıdemli olan çalışana geçici olarak bırakması birinci tür vekâlet olarak gösterilebilir.

 

Bu tarz durumları devlet erkanında sıklıkla görmek mümkündür. Mesela bir Dışişleri Bakanı asıl makam sahibi olarak (titulaire) kendi görevi doğrultusunda yurt dışına çıktığında Başbakan’ın önerisi ile Cumhurbaşkanı kendisinin yerine bir başka bakana bu süreçte Dışişleri Bakanı Vekili (suppléant) olarak görev verir. Ancak bu durumda ikinci bakanın görevi birinci tür vekâlet (suppléance) olur. Hukuken, yurt dışına giden asıl bakan (titulaire) Dışişleri Bakanı titrini kullanmaya ve bu görev doğrultusunda temsiliyet yapmaya devam edebilir. Dışişleri Bakanı olarak yolluk almaya, protokol kapsamında olmaya ve maaş almaya devam eder. Yani bu göreve fiilen devam eder. İkinci bakanın (suppléant) görevi ise esas bakana yedeklik (suppléance) ederek yurt dışında bulunduğu durumlarda kendisinin yerine birtakım günlük işleri yürütmek ve ita amiri olarak imza atmaktan ibarettir. Birinci tür vekâlette eğer asıl makam sahibi yani titulaire pozisyonunda olan bir kimsenin görevi sona ererse kendisinin bıraktığı vekâletlerin de sona ermesi söz konusu olabilir. Yani bir bakan ita amiri olduğu bir meselede yetkiyi müsteşarına bırakmışsa ve bu yasada sabit değilse, o bakanın ita amirliğinin sona ermesi ile verdiği vekâlet de sona erecektir. Aynı şekilde diğer hukuk dallarında da genel prensip olarak benzer yaklaşımlar söz konusudur. Örneğin yetkili vekil aracılığıyla yapılan işlemlerde yetkili vekili belirleyen asıl kişinin vefat etmesi ile yetkili vekilin de vekilliği sona erer. Bunun sebebi de aslı olmayan bir şeyin vekili de olmaması durumudur. Bir şirket direktörünün vekili de benzer şekilde şirketin varlığının sonra ermesi ve şirket direktörlüğü görevinin de fillen sona ermesi durumunda böylesine bir vekilliği devam ettiremez.

 

Gelgelelim ikinci tür vekâlet bundan biraz farklıdır. İkinci tür vekâlet, Fransızca karşılığı ile intérim yani “ara” yahut “vekillik” olarak dile getirilebilinir. Bir kimsenin görevi başındayken bu görevden azli, istifası, ölümü yahut kesin görev süresinin dolması gibi gerekçelerle ayrılmasını müteakiben bu göreve geçici olarak bir başkasının gelmesini ikinci tür vekâlet ile açıklayabiliriz. Böyle bir durumun örneği olarak bir okul müdürünün emekli olmasının ertesinde yeni bir müdür atanana kadar okulun günlük işlerine müdür vekili olarak bir başmuavinin vekâlet etmesini gösterebiliriz. Yukarıda verdiğimiz Dışişleri Bakanı örneğinden hareketle Dışişleri Bakanı görevini aslen yürüten kişi (titulaire) eğer bu görevden istifa ederse veya azledilirse yahut görevdeyken vefat ederse artık bu görevi taşıyamaz. Müstafi (istifa etmiş kişi) durumunda olduğu için eğer istifası kabul edilmişse Dışişleri Bakanı titrini kullanamaz, bu görev hususunda imza atamaz, bu görev için maaş kabul edemez. Devletin devamlılığı açısından yerine geçici olarak bir başka kişi vekil (intérimaire) olarak görevlendirilir.

 

Bu tarz durumlar ister istemez daha nadir görülse de devletin devamlılığı prensibine göre zaruret taşır. 1960 yılından bu yanı Kıbrıslı Türklerin bulunduğu yönetimlerin hiçbirinde bir bakanlık yahut devlet başkanlığı makamı boş kalmamıştır. İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın ve Üçüncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun 2005 ve 2010 yıllarında Cumhurbaşkanlığı görevlerine başlamadan önce Başbakanlıktan istifa etmeleri de dâhil olmak üzere onlarca kez bakanlar arasında bu tarz vekâletler söz konusu olmuştur. Mesela son olarak Özdemir Berova’nın Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı görevinden istifa etmesinin ardından 2 Kasım 2017 tarihinden yeni hükûmetin göreve başladığı 2 Şubat 2018 tarihine kadar o dönemin Maliye Bakanı Serdar Denktaş Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı görevine vekâlet etmiştir. Bir önceki hükûmet döneminde Ulusal Birlik Partisine mensup beş bakanın istifa etmesinin ardından yeni hükûmet göreve başlayana kadar kalan beş bakan 4 Nisan 2016’dan 16 Nisan 2016’ya kadar ilgili görevlere vekillik etmiştir.

 

Cumhurbaşkanlığı makamında ise bu yönde bir boşalma bir kez olmuştur. 15 Mart 1990 tarihinde Birinci Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’ın görevinden istifa etmesinin ardından Cumhurbaşkanlığı makamı boşalmış ve yerine yeni biri seçilinceye kadar Anayasa’nın 105’inci Maddesi uyarınca Cumhuriyet Meclisi Başkanı Hakkı Atun vekâlet etmiştir. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın “hukuk sistemimizde mümkünatı yok” söyleminin aksine böylesine vekâletler bizzat Anayasa’dan örnekler ile sabittir. Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanı görevine başladığı anda Başbakanlık görevinin bittiğini kabul etsek dahi Cumhurbaşkanı görevine başlamadan önce o anki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya sunacağı Başbakanlık görevinden istifa mektubu ile yerine vekâleten bir başkasının atanması ile bu durumu çözmesi gerekirdi. O noktadan itibaren böylesine bir vekâleti kimin verebileceği mümkün olmadığı gibi bu bir buçuk aylık süreçte bir başka bakanın yurt dışına gittiği veya başka şekillerde görevinin başında olamayacağı durumlarda kendisinin yerine kimin geçeceği de belirsiz olmuştur.

 

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın bahsettiği “asıl olmadan vekil olmaz” meselesi ilgili durumla örtüşmez. Bahsettiği ifadenin yasal dayanağı olmamakla beraber aksinin teamüllerle sabit olmak üzere devlet geleneğinde birçok örneği vardır. Kamu hukuku profesörü Kemal Gözler’in de ifadesiyle vekâlet, “kurumun temeli” olma özelliğini taşır. Sayın Tatar’ın politik nedenler ile bir başkasına vekillik vermekten kaçınması devletin devamlılığı prensibini ihlal ederek devlet insanlığı disiplinine tezat bir davranış olarak not düşülmüştür. Yapılan ciddiyetsiz davranış nedeniyle Girne ve İskele ilçelerinde meydana gelen doğal afet sonucu ortada hareket edecek bir hükûmet dahi kalmamıştır. Cumhurbaşkanlığı bünyesinde yaptırım gücü olmayacak şekilde toplanmış bir toplantının ötesinde zarar gören kişi ve kurumlara destek çıkacak ve plan yapacak bir yürütme erki söz konusu değildir. Bu sebeple bu veya oluşabilecek daha büyük diğer problemlere daha fazla gebe olmaması açısından acilen yeni bir hükûmetin oluşması elzemdir.

 


 

Kaynakça

Chapus, Droit administratif général, op. cit., c.I, s.1098-1099

De Laubadère, Venezia ve Gaudemet, Traité, op. cit., c.I, s.721-722

Gözler, İdare Hukuku, Bursa, Ekin Kitabevi, 2003, c.I, s.668-675

 

Fotoğraf için tıklayınız.

Bir yorum

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir