Boğaziçi Protestoları Üzerine

Boğaziçi Üniversitesi etik yönetmeliğinin bazı ilkeleri aşağıdaki gibidir:

  • İnsan hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesi.
  • Üniversitede her konunun özgürce tartışılacağı bir ortamın yaratılması ve korunması.
  • Bilgilenme, bilgilendirme, öğrenim ve öğretim özgürlüğünün korunması.
  • Bilimin gelişme sürecinin herkes tarafından desteklenmesi.
  • Saydamlık ilkesi ile saklı kalması gereken bilginin korunması ilkesi arasında denge kurulması.
  • Karardan doğrudan ya da dolaylı etkilenenlerin karar verme sürecine katkılarının sağlanması.

 

Bu ilkeler ışığında rektör ataması ve tüm bu sürecin yönetilmesi dâhilinde yaşananların Boğaziçi Üniversitesinin özgürlüğüne ve demokratik değerlerine yönelik büyük bir darbe olduğu açıkça görülebilir. Kısaca süreçten bahsedecek olursak, geçtiğimiz ay Prof. Dr. Melih Bulu cumhurbaşkanlığı tarafından Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atandı ki normalde seçim aracılığıyla önerilen adaylar arasından verilen pozisyona kurumla ilgisi olmayan biri böylelikle getirilmiş oldu. Bunun üzerine öğrenci ve öğretim üyeleri atamayı protesto etmeye başladı. Bulu’nun seçimle değil atanarak göreve gelmiş olması öğrenci ve öğretim üyelerinin protesto nedenlerinin başlıca sebeplerinden. Protestoların diğer nedenleri arasında ise Bulu’nun siyasi geçmişi ve bu nedenle atamanın siyasi nitelik taşıdığı algısı yatmakta. Melih Bulu 2002’de, Adalet ve Kalkınma Partisi Sarıyer İlçe Teşkilatının kurulmasında görev almıştı. Partinin il yönetiminde, ekonomiden sorumlu İstanbul İl Başkan Yardımcılığı yapmasının ardından, 2009 yerel seçimlerinde Ataşehir Belediye Başkanlığı için AK Parti’den aday adayı olmuş ve Haziran 2015 genel seçimlerinde yine AK Parti’den İstanbul 1. Bölge milletvekili aday adayı olmuştu. Bulu’dan önceki son kurum dışı rektör atamasının 1980 yılındaki askerî darbe sırasında olması da büyük önem taşımakta.

 

Rektörlük Türkiye’de uzun zamandır tartışmalı bir konu. Rektör atamalarının tarihi 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında kurulan Yükseköğretim Kurumuna (YÖK) dayanıyor. Devlet üniversitelerinde rektör adayları, profesör unvanına sahip akademisyenler arasından önce öğretim üyeleri tarafından seçiliyor, daha sonra YÖK adayların üçünü cumhurbaşkanının onayına sunuyor, en son da cumhurbaşkanı rektörü atıyordu. Öncesinde 1946’da kabul edilen kanun, rektörlerin seçimle görev başına gelmesini öngörmekteydi. 1992’de rektörlerin belirlenme sürecini düzenleyen kanun maddesinin değişmesiyle seçimler geri getirilmişti ve üniversite seçimlerinde birinci gelen aday rektör olarak atanmaktaydı.

 

2016’da AK Parti milletvekilleri TBMM’ye cumhurbaşkanına doğrudan rektör atama yetkisi veren bir yasa tasarısı getirdi ve 3 ay sonra bu karar Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile yürürlülüğe girdi. Buna göre, devlet üniversitelerinde rektör YÖK tarafından önerilecek üç aday arasından cumhurbaşkanınca atanıyor. Vakıf üniversitelerinde ise rektör, mütevelli heyetinin belirlediği adaya YÖK’ün olumlu görüş vermesinin ardından cumhurbaşkanı tarafından atanıyor. Bu yasa cumhurbaşkanlığına üniversiteler üzerinde gereksiz söz hakkı vermekle beraber üniversitelerin devletten ve sermayeden bağımsızlığını da kısıtlamakta. Bir üniversitenin en önemli görevi ülkenin gelecek bilim insanlarını, hukukçularını, liderlerini yetiştirmek ve toplumun hep daha ileriye gitmesini sağlamaktır. Kaliteli eğitimin objektif ve erişilir olabilmesi için üniversitelerin siyasetten ayrıştırılması ve özerk olmaları çok önemlidir, bunun için de akademik yöneticilerin atamayla değil, yetenekleri ve birikimleri ışığında seçimle belirlenmeleri şarttır.

 

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri cuma günü kampüste yaptıkları açıklamada “Üniversitemizin akademik özerkliğini, bilimsel özgürlüğünü ve demokratik değerlerini açıkça ihlal eden bu uygulamayı kabul etmiyoruz.” ifadesini kullandı. Yurt dışında rektör seçimleri öğrenci ve profesör aday tespit komiteleri veya öğretim üyeleri tarafından seçilirken Türkiye’de de üniversitenin tüm paydaşlarının dâhil olduğu bir aday tespit ve değerlendirme süreci ile göreve getirilmesi daha sağlıklı sonuçlar verecektir.

 

Yükseköğrenime siyasi müdahelenin bir başka yan etkisiyse rektör branşlarındaki hızlı değişim. Toplanan verilere göre rektörler en yüksek yüzde 21,8 ile tıp, yüzde 18,8 ile mühendislik, yüzde 9,2 ile iktisadi ve idari bilimler ve yüzde 6,1 ile hukuk mezunu. On yıl önce hiç ilahiyat mezunu rektör yokken 2016’dan sonra Türkiye’deki ilahiyat mezunu rektör yüzdesi yüzde 8,6’ya yükseldi ve özellikle devlet üniversitelerinde hızla yükselmeye devam etmektedir. Boğaziçi örneğinde de olduğu gibi üniversitelerin karar alma mekanizmalarına yapılan müdahale ileride vizyon, değer ve misyon farklılıkları kapsamında eğitim kalitesini kötü etkileyecektir.

 

Dinî açıdan muhafazakâr kesim hâlihazırda Boğaziçi Üniversitesinin prestijini liberal eğitim anlayışı yüzünden göz ardı etmekte ve hedef hâline getirmekteydi. Protesto sırasında röportaj veren akademisyenler özellikle Boğaziçi Üniversitesinin yıllardır bütçe kısıtlamaları ve kadro sorunlarıyla cezalandırıldığına dikkat çekmekte. Birçok üniversiteye verilen imkânların onda birinin bile sağlanmamasına ve bunun yüzünden üniversitenin istediği birçok projeyi gerçekleştirememesine rağmen sıralamalarda son derece iyi performans gösterdiklerine değiniyorlar.

 

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, akademik özgürlüğün ve bilimsel özerkliğin korunması, Melih Bulu’nun istifası ve rektörlerin üniversite tarafından seçimle belirlenmesini talep eden protestolar kapsamında yaptığı açıklamalarda “LGBT diye bir şey yok. Bu ülke millidir, manevidir ve bu değerlerle geleceğe yürümektedir.” dedi. Aynı zamanda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun attığı tweet LGBT öğrencileri aşağıladığı için Twitter tarafından uyarı etiketiyle işaretlendi ve kısmen kaldırıldı. Bu ithamlara ek olarak yüzlerce öğrencinin yersiz tutuklanması ve polis şiddetine maruz kalması Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından kınandı. Türkiye bir kez daha yargı ve demokratik reform vaatlerini yerine getirememiş oldu. Aynı zamanda bir cumhurbaşkanının ülkesinin parlak öğrencilerini terörist ilan etmesiyse Türkiye’nin gittiği yön hakkında çok şey söylemekte ve akıllara Gezi Parkı eylemlerinde gençlere “çapulcu” yakıştırmalarını getirmektedir.

 

Günümüzde, Türkiye’de kendi safından olmayanları veya farklı görüşlere sahip olanları terörist ilan etmek alışkanlık hâline gelmiştir. Bir zamanlar farklı dinlere ve kültürlere ev sahipliği yapmış ülkenin 21. yüzyılda bu hâlde olması gerçekten endişe verici. Gerek COVID-19 salgını gerekse siyasi olarak geçtiğimiz bu zor zamanlarda aşağıya değil göğe bakmayı unutmamalıyız.

 


 

Kaynakça

Boğaziçi Üniversitesi. “Etik İlkeler”. Boğaziçi Üniversitesi.

Yalçınalp, E., Şimşek, B. ve Atabay, B. (2021). “Türkiye’de rektörlük seçimleri 75 yılda nasıl değişti? 2016 sonrası atamalar üniversiteleri nasıl etkiledi?” BBC News Türkçe.

Site editörleri. (2021). “Bogazici protests: Police arrest more than a hundred protesters at top Turkish university”. Middle East Eye.

Gülersöyler, S. (2021). “Boğaziçi’ne AKP’li rektör atanmasına tepkiler dinmiyor”. Sözcü.

Site editörleri. (2021). “Melih Bulu”. Vikipedi.

 

Fotoğraf için tıklayınız.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir