Düzenleyici Bilimlerin Hukuki Sorumluluğu

Aslen tarihiyle ünlü olan L’Aquila, orta İtalya’nın Abruzzo bölgesinde bulunmaktadır. 6 Nisan 2009’da yaşanan depremin ardından bu bölge L’Aquila duruşmalarıyla gündeme gelmeye başladı. 6,3 şiddetindeki depremde 300 kişi hayatını kaybetmiş, 60.000 kişi evsiz kalmış ve olayla ilgili altı bilim insanı ve bir devlet memuru kasıtlı insan öldürme suçuyla mahkemeye sevk edilmişti. Daha önce benzeri görülmemiş bu dava devletin danışma organlarındaki bilim insanlarının yasal sorumlulukları üzerine tartışmalar başlattı.

 

Suçlamaların odak noktası anomali ve risk belirtileri açık olduğu hâlde yapılan bilgilendirmelerin mevcut risk değerlendirmelerini sunmak yerine halkı sakinleştirmek ve kontrol altına almak amaçlı olmasıydı. Bölgede büyük bir deprem gerçekleşme riskinin düşük olduğu teknik bilgisi bir dereceye kadar doğru olsa bile halka sağlanan bilgi ve verinin aktarıldığı çerçeve yanıltıcıydı. Depremden bir ay önce gerçekleşen toplantıda anomalilerin tespit edilmesine rağmen bölgedeki artçı depremlerin her daim görüldüğü, daha büyük bir depremin beklenmediği ve halkın endişelenmesi gereken hiçbir şeyin olmadığı vurgulanmıştı. Buna ek olarak depremin gerçekleştiği gün boyunca devam eden sarsıntılar ardından geceyi dışarda geçirmek isteyen halka endişelenecek bir durum olmadığı, sarsıntıların normal ve devamlı görüldüğü tekrar edilmiş ve evlerine dönmeleri çağrısı yapılmıştı. Bu açıklamalar ışığında ulusal ve en önemlisi bireysel tedbirler gevşetildiği için gece gerçekleşen deprem daha fazla can kaybına sebebiyet vermiş oldu.

 

İlk kararda bilim insanlarının L’Aquila bölgesindeki sismik faaliyetlere ilişkin ihtimalleri “yanlış, genel ve etkisiz” bir şekilde değerlendirdikleri ve ayrıca çeşitli makamlarla ve siyasi organlarla iletişimin “niteliksiz ve yetersiz” olduğuna ve bu ihmallerin can kaybına direkt sebebiyet verdiğine karar verilmişti ve toplamda yedi kişi tutuklanmıştı. Yargıca göre aksi taktirde herhangi bir açıklama yapılmasaydı, tedbirler hafifletilmeyecek ve daha çok hayat kurtarılabilecekti. Duruşma sırasında İtalyan Risk Komisyonunun prosedürel bir değerlendirme üzerinden tüm faktörlerin değerlendirip değerlendirmediğine de bakıldı. Sektörün mevcut durumu göz önünde bulundurulduğunda sismik riskin ihtimali saptansa bile depremin zamanlaması ve büyüklüğü üzerine kesin bir değerlendirme yapmak mümkün olmadığından, asıl sorunun deprem riskinin ön hesaplaması değil büyük bir depremin olası sonuçlarının değerlendirilememiş olması olduğuna, yani yönetimsel hatalar olduğuna karar verildi. Bunun ardından Kasım 2014’te temyiz mahkemesi ilk mahkeme kararını bozdu ve bilim insanları beraat etti. Dosyanın sonuçlanmasına rağmen bilimsel danışma organlarının hesap verilebilirliği ve yasal sorumluluğu üzerine tartışmalar gündeme gelmeye devam etmektedir. Bu dava, danışman bilim insanlarına cezai yaptırım uygulayan ilk dava olduğu için büyük önem taşımaktadır.

 

Hesap verilebilirlik tanımlanması zor bir kavram olmakla beraber birden fazla biçimi alabilir ve dallar arası farklılık gösterir. Bir kurumdaki görevlilerin, yetki ve sorumluluklarının kullanılmasına ilişkin olarak ilgili kişilere karşı cevap verebilir olma, bunlara yönelik eleştiri ve talepleri dikkate alarak bu yönde hareket etme ve bir başarısızlık, yetersizlik ya da hilekârlık durumunda sorumluluğu üzerine alma gerekliliğidir. Ayrıca iyi yönetişimin birbirini tamamlayan sekiz özelliğinden biridir. Basitçe yetkinin kötüye kullanılmasını sınırlamak için gerekli bir mekanizma olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla hesap verilebilirlik yönetişim sistemlerinin inşasında ve denetlenmesinde temel bir unsur hâline gelir, buna göre bilim insanlarının ve uzmanların bu sistemin parçası olmaları hâlinde bu sorumluluklara tabii tutulmaları mantıklıdır. Öte yandan bilim insanlarına hesap verilebilirlik dâhilinde cezai sorumluluk yüklemek zaten az sayıda olan araştırma ve denetim alanlarında çalışanları sürece girme konusunda daha da isteksizleştirecektir. Ayrıca yönetim noktasında alınmış hatalı siyasi adımlardan bilim insanlarını sorumlu tutmak söz konusu olmamalıdır. Bu yüzden bilim insanlarının yükümlülüklerini tartışmadan önce karar alma mekanizmalarındaki rollerini sorgulamak gereklidir.

 

Risk tespiti, riskin belirlenmesi, ihtimallerin hesaplanması ve nitelendirilmesinden oluşur ve tamamıyla bilimsel bir süreçtir fakat risk yönetimi siyasetle doğrudan bağlantılıdır. Risklerin kabul edilebilirliği tartılır ve devletin öncelikleri ışığında ayırmak istediği kaynaklar kullanılarak bir plan oluşturulur. Risk tespiti ile risk yönetimi arasındaki işlevsel ayrım net olmadığından, bu süreçte bilim insanlarının tespitlerine uyulmadığında oynadıkları rol gölgede bırakılabilir ve süreç yanıltıcı olur. Buna ek olarak, risk tespiti tamamen riskleri değerlendirmeyi amaçlayan ve işlevsel olarak risk yönetimi aşamasından ayrılmış bilimsel bir süreç olarak kavramsallaştırarak, bilim insanları tarafından fiilen uygulanan düzenleyici otoriteyi atlamış oluruz. Her ne kadar bilim insanlarının ellerinde tuttuğu düzenleyici yetki kısıtlı görünse de, geçmiş örneklerden bilimsel tavsiyelerin çoğu durumda yasal yönetim stratejilerinin temelini oluşturduğunu görebiliriz. Kısaca bu organlar resmî olarak yalnızca bir danışma işlevi görseler de görüşlerinin neredeyse her zaman düzenleyici kararlara dönüştürüldüğüne fazlasıyla şahit olunmuştur.

 

Duruşmalar sırasında alınan kararlardan bağımsız olarak, L’Aquila davası başlı başına, siyasi sürece dâhil olan bilim insanlarının davranışlarını incelemek adına yasal sorumluluğun bazı hususlarda yararlı olabileceğini göstermektedir. Spesifik olarak bu davada bilim insanlarının mahkûm edilip sonra beraat etmesini tartışmaktan ziyade devletin danışma organlarının birbiri ile çeliştiğine dikkat çekmek yararlı olabilir. Bir yandan son zamanlarda bilim insanları düzenleyici süreçte merkezî bir rol kazanmışlardır, öte yandan hesap verebilirlikleri düzenleyici alanda yeterince açıklanmamış ve yalnızca risk düzenlemesi alanındaki akademisyenler tarafından teorize edilmiştir. Bu alandaki bilim insanlarının yetkileri risk tespit ve risk yönetimi arasındaki sınır bulanıklığından ötürü yanlış anlaşılabilir. Bu bulanıklık aynı zamanda L’Aquila örneğinde görüldüğü gibi kontrol mekanizmalarının devreye girmesini de zorlaştırmaktadır.

 


 

Kaynakça

Arcuri, A., & Simoncini, M. (2015). Scientists and legal accountability: lessons from the L’Aquila case. EUI Department of Law Research Paper.

Hall, S. S. (2011). Scientists on trial: At fault?. Nature News.

Cartlidge, E. (2015). Italy’s supreme court clears L’Aquila earthquake scientists for good. Science News.

 

Fotoğraf için tıklayınız.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir