Bundan yıllar önce Sayın Zorlu Töre bir konuşmasında “[M]illi ve manevi değerleri olmayan bir halkın kimliği de olmaz. Kıbrıslı diye bir millet yoktur. Kıbrıslılık milliyetini ve dinini inkar edenlerin işi olabilir.” demişti.[1] Sayın Töre’ye katılmamakla beraber, “Kıbrıslılık” diye bir şeyin var olduğunu savunmaktayım. Ancak son zamanlarda Kıbrıslılığın ne olduğunun veya birini “Kıbrıslı” olarak tanımlamanın ne anlama geldiğinin fazlasıyla çarptırıldığını ve hatta daraltıldığını söylemek istiyorum. Öyleyse kimdir bu “Kıbrıslı”?
Bir grup bireyi, halk, toplum ve millet yapan farklı unsurlar vardır. Birbirinden bağımsız insanları bir araya getiren, ortak bir paydada toplayan; dil, din, ırk, paylaşılmış tarih, coğrafya ve daha birçok faktör bulunmaktadır ve bu faktörler siyaset biliminde “kimlik siyaseti” alt dalında çalışılmaktadır. Bir grup bireyin bir araya gelmesiyle oluşan bu sosyal oluşumda, dünyanın her yerinde olduğu gibi, Kıbrıs’ta da kimlik siyaseti çok önemli bir rol oynamaktadır. Bu bahsi geçen faktörlerden oluşan bu siyaset karşımıza bazen ayrıştırıcı, bazen ise birleştirici bir güç olarak çıkmaktadır. Daha önceki bir yazımda Kıbrıs adasında kimlik siyasetinin nasıl sorunlara yol açtığını ve ayrıştırıcı gücünü ele almıştım. Bu yazımda ise yine aynı kimlik siyasetinin “Kıbrıslı” olmayı nasıl tanımladığını ele alacağım.
Sözüme öncelikle yukarıda da bahsettiğim gibi “Kıbrıslı” tanımının daraltıldığıyla ne demek istediğimi açıklayarak başlayacağım. Son zamanlarda, özellikle içerisinden geçtiğimiz ve toplumu büyük bir kutuplaşmaya iten cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra toplumun bazı -ve maalesef çoğunluğunun sol cenahtan olduğu- kesimleri tarafından kimin “Kıbrıslı” olup, olmadığı konusunda yargılamalar yaptığı dikkatimi çekti. Genelde sosyal medya üzerinden yapılan tanımlarla kendileri gibi düşünmeyen, onlara destek vermeyen ve hatta son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde belirli bir adaya oy vermeyen kimse “Kıbrıslı” olarak görülmemekte. “Kıbrıslı” olmanın “şartları” görmeyeli değişmiş, bir akıma destek vermeye, bir kesimi sürekli eleştirmeye ve hatta bir adaya oy vermeye kadar indirgenmiş, yazık.
Bence “Kıbrıslı” olmak bunlar değil. Böylesine farklılıklara ev sahipliği yapan bir adada yaşayan bir toplum olarak “Kıbrıslı” olmanın homojen bir olgu olmasının aksine, çok geniş ve derinlikli içeriğe sahip bir kavram olduğunu düşünmekteyim. Bence “Kıbrıslı” bir ırk değildir. Zaten “Kıbrıslı” olmanın yine “Kıbrıslı” ebeveynlerin çocukları olmaktan, yani kan bağından geldiğini savunuyor ve “Kıbrıslılığın” devamının böyle süreceğini düşünüyorsak Adolf Hitler’in saf Alman ırkı hayalinden ne farkımız kalır ki?
Bütün bunlar “Kıbrıslı” diye bir şey olmadığı anlamına gelmiyor tabii ki. “Kıbrıslı” diye bir şey vardır elbette, bir halktır, toplumdur “Kıbrıslı”. Irk olmayışımızın bizi eksik veya yarım yapacağı gibi bir durum asla söz konusu olamaz. Çünkü biz “Kıbrıslılar” olarak aynı kültürü, aynı geçmişi ve aynı adayı paylaşıyoruz. Adanın kuzey yarısında ise bunların yanı sıra aynı dili de paylaşıyoruz. Peki o zaman neden bu ayrıştırma? Neden bu “dar Kıbrıslı” zihniyetiyle karşı karşıya geliyoruz?
“Kıbrıslılık” ve “Kıbrıslı” olmak çeşitliliğin, çok kültürlülüğün bir nişanıdır. En büyük örneğidir. Bu adanın her yerinde; Karpaz’dan Baf’a, Girne’den Leymosun’a, her karış toprağında doğan, büyüyen, bu adanın harmanıyla yoğrulan her bir bireydir “Kıbrıslı”. Türküyle, Rumuyla, kaldıysa Ermenisi ve Maronitiyle, göçmeni ve onun burada doğan çocuklarıyla, bu adayı kendine “ev” bilen her bir bireydir “Kıbrıslı”. Bu adanın kaderini üzerinde dalgalanan ay yıldızlı, sarı adalı, mavi zemine dünya simgeli, on iki sarı yıldızlı bayraklar değil, bu adanın kaderini dört bir yanındaki “Kıbrıslılar” belirleyecektir. Bizi, tek başına bireyleri bir toplum yapan, “Kıbrıslı” yapan, farklılıklarımızı ayrıştırmak, daraltmak yerine anlamalı ve onları kucaklamalıyız. Tek başımıza değil de, hep beraber olursak “Kıbrıslı” olacağımızı ve “Kıbrıslı” olmanın bir anlamı olacağını farkına varmalıyız.
Yirmi birinci yüzyılda çok kültürlü, çeşitli, kozmopolit bir dünyada yaşıyorken, bir Amerikalı, Alman, Japon, Afrikalı ve daha bir çoğu ile ortak şeylere sahip oluyorken, aynı adada, aynı şehirlerde yaşadığımız, aynı toplumdan olduğumuz ve aynı kimliği, “Kıbrıslılığı” paylaştığımız insanlarla alıp veremediğimizin ne olduğunu anlayamıyorum. Kimlik siyaseti bizi tarihte bir kez “ortadan” böldü. Artık birleşelim. Adanın Kuzey yarısındaki “Kıbrıslılar” olarak bir olalım. Olalım ki “diğer yarısıyla” da bir olabilelim. Şimdi bu bölünmenin bir daha olmasına izin vermeyelim. Ama “Kıbrıslılar” olarak yapalım bunu. Hep birlikte, “Kıbrıslılar” olarak…
Kaynakça
[1] Site editörleri. (2014). ZORLU TÖRE’DEN İNCİLER… BİZ ASLINDA YOKUZ!. Ankara Değil Lefkoşa.
Kapak görseli için tıklayınız.