Hepimiz biliyoruz ki bir dilin öğrenilip, konuşulmasını istiyorsak bu dili bebeklere, çocuklara konuşmalıyız. Herkes çocukların dil öğrenmede yetişkinlerden daha iyi olduğunu bilir. Peki ama neden? Neden yetişkinler yeni bir dili kolaylıkla öğrenemezken bu çocuklar için çok kolay?
Çünkü beyinlerimiz farklı çalışıyor. Bebeklerin beyniyle yetişkinlerin beyni dil öğrenme konusunda ciddi farklılıklar gösteriyor. Çocuklar 7 yaşına kadar dil öğrenmede tam anlamıyla dâhiler ama ergenlikten sonra bu hızlıca değişiyor. Hiçbir bilim insanı bunun olduğu gerçeğine karşı gelmez ancak soru şu ki bu neden oluyor? Bu sürede insanların beyninde değişen ne ki bu yeteneğimizi kritik öğrenme döneminden sonra çok hızlı bir şekilde kaybediyoruz?
Bunu anlayabilmek için çok sayıda araştırmalar yapıldı. Bu deneylerden birinde 6 aylık Japon ve Amerikan bebekler test edilmiş. 6 aylık bebekler, ana dilleri ne olursa olsun, dünya dillerindeki bütün sesleri birbirlerinden kolaylıkla ayırt edebiliyorlar. Fakat biz yetişkinler bunu yapamıyoruz, çünkü biz kültüre bağlı dinleyicileriz. Biz kendi dilimizde bulunmayan sesleri birbirlerinden kolaylıkla ayırt edemeyiz. Hatta bazılarımız için bu sesleri üretmek ya da ayırt etmek imkânsız olabilir.
Yapılan araştırmalarda bebeklerin ne zaman bu değişimi gösterdikleri ve dillerine ve kültürlerine bağımlı dinleyiciler hâline geldikleri araştırılmış. Bu değişimin hayatlarının ilk yılında gerçekleştiği ve bizim çoğu zaman bunun farkında bile olmadığımız sonucuna varılmış.
Tokyo ve Seattle bölgelerinde yapılan bir araştırmada, 6’yla 8 aralığındaki bebeklerin “ra” ve “la” seslerini ayırt edebilme yetenekleri test edildi. Bu sesler İngilizce ve Türkçe gibi dillerde çok önemli ve kolaylıkla ayırt edilebilinen sesler. Fakat Japoncada bu sesler birbirlerinden o kadar da farklı değil. Japonca konuşan bir yetişkin “ROAD” ve “LOAD” kelimelerinin farkını duyamaz.
Bu bebekler 6 aylıkken test edildiklerinde hepsi “ra” ve “la” seslerini başarı ve kolaylıkla birbirlerinden ayırt edebildiler. Fakat aynı deney iki ay sonra, yine aynı bebeklerle tekrarlandığında farklı bir sonuç elde edildi. Amerikan bebekler hâlâ bu seslerin farkını kolaylıkla duyabiliyor ve ayırt edebilirken, Japon bebekler iki ay sonra bu sesleri birbirinden ayırt etmekte ciddi zorluklar yaşadılar.
Peki bu iki aylık kısa sürede ne oldu? Bebekler bu sürede etraflarında duydukları seslerin istatistiklerini aldılar. İngilizcede “ra” ve “la” seslerinin istatistikleri çok farklıdır fakat Japoncada bu seslerin aralarındaki fark o kadarda önemli olmadığı için bu sürede bebekler bu iki sesin aralarındaki farkı duymamayı öğrendiler ve bizim gibi kültürlerine bağlı dinleyiciler olma yolunda ilerlemeye başladılar. 8’le 10 aylık bebekler artık kendi dillerindeki sesler konusunda uzmanlaşmaya başlamamış oldukları için her geçen gün daha az istatistik almaya başlıyorlar ve kendi dillerinde önemli olmayan sesleri, yetişkinler gibi, yok saymayı öğreniyorlar.
Bir diğer çok ilginç bulgu da bu kritik dönemde ana dili İngilizce olan bebeklere Çince dinletince görüldü. 12 ayrı günde bu bebeklere ana dili Çince olan bir kişi Çince konuştu. Peki sonuçta ne gördük? Bu bebekleri 12 oturumda, 10,5 aydır ana dilleri olarak bu dili dinleyen bebekler kadar başarılı bir şekilde bu dildeki sesleri ayırt edebildiler ve diğer dillerden farklı olduğunu anladılar. Bu bize bebeklerin istatistiklerini ne kadar hızlı aldığını ve ne kadar önemli olduklarını gösteriyor.
Peki eğer bebekler hayatlarının ilk kritik öğrenme döneminde yeterince istatistik toplayamazsa ne olur? Genie, 13 yaşında bulunduğunda bebekliğinden beri toplumdan tamamen izole edilmiş, sosyal bağ ve komünikasyon kurmadan büyümüştü ve hiçbir dili konuşamıyordu. Bilim insanları Genie’nin zihinsel ve psikolojik gelişiminde önemli gelişmeleri kısa zamanda kaydettiler fakat komünikasyon becerileri aynı şekilde ilerlemedi. Sözsüz iletişim ve temel sosyal becerilerinde hızlı gelişme sağlanmasına rağmen Genie hiçbir zaman ana dil gelişimini tamamlayamadı. Bunun sebebinin Genie’nin kritik öğrenme döneminde yeterince dile maruz kalmaması olduğuna inanıyorlar. Genie hayatının ilk yıllarında istatistik toplayacak ve dili deneyimleyecek fırsatı bulamadığı için sözlü iletişimi hayatı boyunca hiçbir zaman tam anlamıyla başarıyla sağlayamadı.
Çocukların dil öğrenme konusunda yetişkinlerden daha yetenekli olması bir söylenti değil, tam aksine kanıtlanmıştır. Çocuklar, ana dilleriyle ilgili yeterince istatistik topladıklarında artık istatistik toplamaları ve bu sesleri öğrenmeleri gerekmez. Tabii ki ergenlikte hatta daha sonrasında yeni bir dil öğrenmek mümkün olabilir fakat bu çok daha fazla emek gerektirir ve tamamlanması daha zordur.