Mutlak Monarşi Savuması: Thomas Hobbes ve Leviathan

Thomas Hobbes 17. yüzyılın en bilinen filozoflarından biri olup, toplumun refahı ve güvenliği için mutlak monarşinin bir gereklilik olduğu konusunda en kuvvetli argümanlardan birini Leviathan’da kaleme almıştır. Kargaşalarla dolu 89 yıllık yaşamında 30 Yıllar Savaşı ve İngiliz İç Savaşı gibi olaylara tanıklık eden Hobbes, özellikle İngiliz İç Savaşı’nda parlamenterlerin krala karşı ayaklanmasını eleştirmiş ve toplumun refahı için mutlak monarşininin devamını vurguladığından tepki görerek Fransa’ya sürgüne gitmiştir.

 

Leviathan’da Hobbes mutlak monarşinin olmadığı zamanlarda, toplumun doğal durum (state of nature) ile karşı karşıya kalacağını ifade eder. Bu koşullarda insanın her zaman tetikte olduğunu, ölüm riskinin baki olduğunu, tarımsal ve endüstriyel üretimin, sanatsal faaliyetlerin ve toplumsal alanda ilerlemeyi sağlayacak herhangi bir aktivitenin mümkün olmadığını vurgular.

 

İnsanoğlunun her zaman savaş riskiyle karşı kaldığı doğal durumda, üç çeşit çatışma toplumun sonunu getirir. Bunlar rekabet (competition), güvensizlik (diffidence) ve boş gurur/kibir (vainglory) olarak sıralanır. Rekabet olgusunu ele alacak olursak, herhangi bir yönetimin veya devletin olmadığı doğal durumda amansız bir rekabet vardır, ve her birey birbirinin mülküne el koyma/çalma hakkına sahiptir çünkü düzenin olmadığı bir dünyada adalet de yoktur. Sınırlı miktarda olan kaynaklar için bireyler mücadeleye girer ve bunu önleyecek bir kurum olmadığı için bu rekabet her zaman ölüm, sefalet ve yoksulluk ile sonuçlanır. Doğal durumda rekabetin artmasını ve sürmesini sağlayan bir diğer özellik ise tüm insanların bedensel ve zihinsel olarak kabaca eşit olmasıdır (rough equality). Dolayısıyla, en zayıf ile en güçlü arasında ciddi bir fark yoktur, bundan ötürü fiziksel ve zihinsel farklılıkların fazla olmayışı, rekabetin daha da artmasına sebep olur.

 

Doğal durumdaki ikinci çatışma ise güvensizliktir; belirsizliğin ve zorluğun olduğu koşullarda bireyin en büyük arzusu kendini korumaktır (self-preservation). Bu arzusunu muhafaza etmek için ise en ılımlı, en barışçıl insanlar bile önleyici saldırılara başvururlar. Önleyici saldırılar (pre-emptive strikes) doğal durumdaki güvensizliğin bir sonucudur. Herhangi bir otoritenin olmadığı zamanlarda, doğal durumdaki her birey diğer bireyin kendi yaşamına bir tehdit olduğunu düşünür, dolayısıyla bu tehdidi azaltmak için rakip olarak gördüğü kişiyi (bu kişi onu öldürmeyi planlamasa da) öldürmeyi amaçlar. Bu mantalite doğal durumda yaşayan her birey için geçerli olduğundan dolayı, bireyler kendilerine tehlike arz ettiklerini düşündükleri insanlara karşı önleyici saldırılar düzenler.

 

Doğal durumdaki son çatışma boş gurur ve kibir üzerinedir, bu duygu doğal durumda dayanışmayı ve iş birliğini baltalayan en büyük etkenlerden biridir. Otoritenin yoksunluğundan faydalanan insanlar kendi egolarını tatmin etmeleri için veya diğer insanlara güç gösterisi yapmak ve onların saygınlığını kazanmak için başta kadınlar olmak üzere göreceli bir şekilde fiziksel olarak zayıf bireylerin üzerinden bir üstünlük/hâkimiyet sağlamayı hedeflerler. Dolayısıyla, kibirli bireyler, hâkimiyet kurabildikleri bireylere insanlık dışı muamele gösterir ve onlara eziyet çektirir. Boş gurur/kibri güvensizlikden ayıran bir özellik, boş gururda, kişisel şehvet ve zevk için şiddete başvurulması (violence for pleasure), ancak güvensizlikten dolayı meydana gelen şiddet eylemi ise, bir bireyin kendisine rakip olarak gördüğü kişiyi ortadan kaldırırarak kendi hayatını garantiye almasıdır (violence for safety).

 

Hobbes doğal durumu savaş durumu (state of war) olarak görür, ve bunu engellemek için de mutlak monarşiye itaat etmemizi ve karşı çıkmamamızı önerir. Ancak bu koşulda bir istisna vardır, bireyin en büyük arzusu hayatını koruma olduğundan, eğer mutlak monarşide veya herhangi bir düzende yaşamını tehdit eden, ona işkence etmeyi amaçlayan ve hapse atmayı düşünen kişilere karşı olan her türlü şiddet ve saldırı adildir.

 

Doğal durumun savaş durumu olmasından dolayı, mutlak monarşinin tek yol olduğunu söyleyen Hobbes, diğer devlet türlerinde güç ve yetki bölünmüş ve sınırlı (divided and limited) olduğundan dolayı, iç ve dış çatışmaları engellemenin başarılamayacağını belirtir. Çünkü bu devlet türleri kurumlar arası sorunlara yatkındır ve kurumların başındakiler kendi kişisel çıkarları için devletin gücünü suistimal eder ve halkı yine kaosa ve ardından da savaş durumuna tekabül eden doğal duruma sürükler. Ancak Hobbes tüm gücün ve yetkinin bir kişinin elinde bulunduğunda bu sorunların olmayacağını savunur. Örneğin, Hobbes İngiliz İç Savaşı’ndan parlamenterleri sorumlu tutar çünkü parlementerlerin Kral 1. Charles’ın otoritesine karşı gelerek güç ve yetkiyi bölmesi ve dolayısıyla iç savaşa neden olduğunu söyler.[1]

 

Hobbes’un doğal durum tabirine bir eleştiri anarşistlerden gelir. Anarşistler doğal durumda iş birliği ve dayanışmanın mümkün olduğunu savunur ve savunma gruplarının oluşturulup, dışarıdan gelecek olan tehditleri savunma gruplarının önleyecebileceğini savunur. Ayrıca, bu grupların sağladığı teminat ile ekonomik ve sosyal aktiviteler sürebilir ve bireyler bir hükümdara itaat etmeden doğal durumda hayatlarını sürdürebilir. Ayrıca bu grupların içinde yapılan anlaşmalara karşı çıkan/hile yapanlar ise cezalandırılır ve bireylerin grup içindeki güvenliğini tehlikeye atan kişilerin cezalandırılması, buna benzer eğilimleri olan kişileri caydırır. Grup içindeki güvenliği bozmaları durumda gruptan atılarak hayatlarının güvence altında olmadığı doğal durumla baş başa kalırlar ve bireysel hareket ettikleri için de her türlü tehlikeye maruz kalırlar ve savunma gruplarının güvencesinden mahrum edilirler.

 

Ancak anarşistlerin eleştirileri birçok konuda yetersiz ve tartışmaya açıktır. Çünkü kurulan savunma grupları polis, yargı gibi adaleti sağlayacak kurumlara sahip değildir, eğer böyle kurumlar varsa da mutlak monarşideki gibi kapsamlı kurumlar yoktur dolayısıyla grup içinde yapılan anlaşmaların cezasız kalmaması mümkündür. Ayrıca güç ve yetki bölünmüş olduğundan, grupta hile yapanlar onlara verilen cezaya karşı direnebilir. Grupların bir diğer zayıflığı grup içindeki farklı fikirlerin anlaşmazlığa ve daha sonra da iç kavgaya sebebiyet vererek grupların bölünmesidir. Grubun nasıl yönetilmesi hakkındaki fikir ayrılıkları da grubu diğer grupların saldırılarına karşı savunmasız bırakabilir.[2]

 

Hobbes’un doğal durumunu eleştiren diğer görüşler ise Hobbes’un daha önce belirttiği gibi insanların en büyük arzusunun kendini korumak olduğu için, birbiriyle savaşmaktan ziyade iş birliği yapmayı, bir diğer deyişle ortak çıkarlar doğrultusunda anlaşmaya varmaları (covenant) ve bu anlaşmaya sadık kalmaları gerektiğidir. Ancak, bu eleştirinin iki yönde eleştirilmesi mümkündür. İlk olarak, doğal durumdaki insanların en büyük arzuları kendilerini korumak olsa da, insanlar risklerden kaçınırlar ve tehdit olarak gördükleri kişilere karşı karşıya kalmaları hâlinde anlaşmaya sadık kalmayıp, önleyici saldırılara başvurmaları daha olasıdır. Çünkü eğer anlaşmaya sadık kalıp, herhangi bir adım atmazlarsa, diğer birey hile yapıp kendisini öldürebilir dolayısıyla anlaşmaya güvenip, risk almak bireyin en büyük arzusu olan kendini korumasına zıt düşer. İkinci olarak, doğal durumda yer alan kibirli kişilerin varlığı herhangi bir anlaşmayı engeller. Çünkü ılımlı ve mantıklı insanlar çoğunlukta olup, anlaşma yapmaya sıcak baksa da kibirli insanların varlığı (kibirli insanlar mantığa aykırı hareket eder ve güvenlikten ziyade kendi zevklerini önde tutar) çoğunluktan olan kesimi herhangi bir anlaşmaya karşı çekimser olmasına yol açar ve doğal durumun devamlılığını sağlar.[3]

 

Dolayısıyla Hobbes doğal durumdan kurtulmak için tek yolun mutlak monarşi olduğunu ve özgürlüğümüzü ve haklarımızı koşulsuz bir krala/hükümdara vermemiz gerektiğini savunur. Hobbes’un felsefesi çok keskin ve kötümser bir felsefe olmasına rağmen hayatı boyunca milyonların öldüğü savaşlara tanıklık etmesi kendisini bu denli karamsar bir kitap olan Leviathan’ı yazmaya itmiştir. Hobbes’un yaşadığı koşullar ile günümüzün koşulları tabii ki aynı değildir ama Hobbes’un felsefesinin global krizlerde ve yönetimin eksik olduğu zamanlarda haklı çıktığını görebiliriz. Mesela koronavirüsün ilk çıktığı ve devletlerin hazırlıksız yakalandığı günlerde, insanların çok amansız bir rekabete girip marketlerde tuvalet kâğıdı, ekmek, patates gibi temel malzemelere akın edip, birçok insana gıda bırakmaması Hobbes’un felsefesinin günümüz dünyasında özellikle devlet otoritesinin zayıf kaldığı, kriz zamanlarında iyi bir analiz olduğunu gözlemleyebiliriz.

 


 

Referanslar

[1] Hobbes, T., & Tuck, R. (1996). Leviathan (Rev. ed.). Cambridge: Cambridge University Press (First published 1651).

[2]Hampton, J. (1986). Hobbes and the social contract tradition. Cambridge University Press.

[3] Kavka, G. (1986). Hobbesian moral and political theory. Princeton University Press.

 

Kapaktaki görsel için tıklayınız.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir