Dijitalleşen Kamusal Alan ve Sosyal Medya

Tabella ailesine katıldığım ilk yazımda sosyal medya ve sosyal medya pazarlamasında doğru bilinen yanlışlar hakkında sizlerle buluşmuştum. Bu yazımda ise dijitalleşme sonrasında sosyal medyanın günümüz kamusal alanı olması ile ilgili yazımı sizlerle paylaşacağım.  Artık günümüzde gelişen teknoloji ile birlikte her alan dijitale taşınmıştır. Kişiler düşüncelerini, bir konuya tepkilerini ve birçok konu hakkında var olan görüşlerini artık sosyal medyadan paylaşmakta ve dile getirmektedir. Öncellikle, kamusal alan kavramına bir bakalım ve kamusal alanın ne olduğunu anlamaya çalışalım.

 

“Kamusal alan” tanımını ortaya koyan en önemli kişilerden biri olan Jurgen Habermas’ın tanımına bakıldığında, kamusal alan toplumsal hayat dâhilinde kamuoyuna veya kamuoyuna benzer bir durumun oluşturulduğu ve halkın tüm kısmının içerisine dâhil olabildiği veya bütün vatandaşların erişebildiği bir ortak alanı/meydanı ifade etmektedir.[1] Kişiler bu alanlarda görüşlerini belirterek bir alan yaratmakta ve kendi düşüncelerini dile getirmektedirler. Kıbrıs’ı düşündüğümüzde eski zamanlarda bu ortamlar köy kahvehaneleri, spor kulüpleri gibi ortamlardan oluşmaktaydı. Kişiler bir araya gelerek, ekonomi, siyaset ve politika gibi konularda görüşlerini belirtip kamusal alanlar yaratmaktaydı. Fakat artık bu alanlar da değişime uğramışlardır.

 

Kamusal alan da değişimini birçok şey gibi dijitalleşmeye borçludur. Web 2.0, 3.0 ve 4.0 sayesinde gelişebilen sosyal medya aracılığı ile kamusal alan gelişim göstermiş ve sosyal medyada oldukça fazla vakit harcayan kişilere içerik paylaşma, içerikleri görme ve yeniden yapılandırma şansı tanımıştır. Sosyal medya, tıpkı kamusal alandaki gibi içerisinde bulunan kişilere kendilerini özgürce ve istedikleri gibi ifade etme olanağı sağlamaktadır. Ayrıca kişilerin paylaşımlarının ve ifadelerinin toplumun daha geniş bir kısmına ulaşmasına yardımcı olmaktadır.

 

Şimdi biraz düşünelim ve kendi kendimize bu soruyu soralım; bu gelişim bize avantaj mı sağladı yoksa dezavantaj mı? Bu sorunun cevabı aslında tartışmaya açık ve birçok noktada bizi ikiye düşürtebilmektedir.  Artık sosyal medya sayesinde, zaman kavramının ortadan kalkması, kolay ulaşılabiliyor olması, geleneksel medyaya göre daha ucuz olması, daha çok etkileşime geçiliyor olabilmesi ve kişilerin görüşlerini birçok alternatif içerikle (video, görsel, yazı) paylaşabiliyor olması bizlere avantajlar getirmiştir. Fakat daha dikkatli olmamızı gerektirecek bazı dezavantajlar da bulunabilmektedir. Örneğin gerçek dışı haberlerin daha hızlı yayılması, kişilerin kendilerini sahte hesaplar aracılığı ile saklayıp yanlış bilgiler vermesi ve toplum üzerinde negatif haber yapmaları ile bu haberlerin kaynağına ulaşımın çok zor olması gibi sorunlar da bulunmaktadır.

 

Özetleyecek olursak, teknolojinin bize getirmiş olduğu bu yenilikleri olumlu ve bize avantaj sağlayabilecek şekilde kullanarak artık daha kolay şekilde sesimizi duyurabilir ve varlığımızı ortaya koyabiliriz. Düşünce ve ifade özgürlüğünü unutmadan sosyal medya gibi alanları kamusal alan olarak kabul edip kendi varlığımızı ortaya koyabiliriz. Bunun yanı sıra, gördüğümüz haber ve paylaşımların doğruluğundan emin olabilmek adına kaynaklarını araştırıp haberlerin gerçekliğine bakalım. Toplumun içerisinde var olduğu kötü zamanlarda negatif bir kamusal alan oluşturmak istenilebileceğini unutmadan hareket edelim. Sosyal medyanın bizi değil bizim onu yönetmemiz gerektiğini her zaman hatırlayıp bilinçli bireyler olarak hareket edelim ve sosyal medyayı bir kamusal alan olarak kabul ettiğimizde bunu olabildiğince olumlu şekilde kullanalım.

 


 

Kaynakça

[1] Habermas, J. (1995). Reconciliation through the public use of reason: remarks on John Rawls’s political liberalism. The journal of philosophy92(3), 109-131.

 

Fotoğraf: MarieXMartin, Pixabay.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir