Körlerin Şehri: Kadıköy

Günümüzde oldukça yaygın olan internet aşklarını sanırım ben de yaşadım. Fakat benim tecrübe ettiğim bu aşk bir bireye karşı değil, bir şehreydi. İstanbul’aydı. Daha önce belli sebeplerden ötürü ziyaret ettiğim İstanbul’un tarihî değerlerine, içerisinde barındırdıklarına hiç özel bir ilgi beslememiş dahi olsam da eğitim hayatım gereği uzun bir süre yaşamam gerekeceğinden araştırmaya başladıkça âdeta âşık olduğumu söyleyebilirim. Biz Kıbrıslı Türklere oldukça ulaşılabilir olduğu için gözlerde değerini kaybettiğini düşündüğüm İstanbul, aslında oldukça zengin bir şehir. Biz Kıbrıs’tan Türkiye’yi hep siyasi olaylarıyla görüp duyuyoruz, belli siyasi gerçeklerinden ötürü asla yaşanamaz olduğunu düşünüp belki de onu da, üstünde yaşayanları da genelleyip burun kıvırıyoruz ama bu şehir ön yargılarımızdan katbekat daha büyük. Bir bilseniz Kadıköy’ü, Pera’yı, Adalar’ı ve daha fazlasını…

 

Biraz bu nedenden, çokça da keyfimden bu yazımda Kadıköy’den bahsedeceğim. Bu aralar keyfime biraz takığım da.

 

Milattan önce 6. yüzyılda Megalılar Kralı Byzas, kavmini göç ettirmeye karar verir. Byzas, yola çıkmadan önce kâhinlere nereye gitmesi gerektiğini sorar, onlar da ona “Körler Ülkesinin karşısına.” diye cevap verir. Konstantiniyye’ye doğru yola çıkan Byzas, Kadıköy kıyılarında durarak Sarayburnu’na bakar. Sarayburnu’nun âdeta cennetten bir parça olduğunu fakat bazı insanların bereketsiz Kadıköy topraklarına yerleştiğini görünce “Körlerin Ülkesi burası olmalı.” der. Byzas yüzyıllar önce ne bilsin efendim yıllar içinde İstanbul’un yaşayacağı sosyolojik değişiklikleri ve buraların ne kadar değerleneceğini, o da haklı.

 

Kadıköy ise bir süre ismini bu hikâyeden alır. O zamandan sonra Kalkedon diye adlandırılan ilçe, Osmanlı zamanında İstanbul’un ilk kadısı olan Hıdır Bey’e ithafen Kadıköy ismini alır. Persler, İngilizler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Haçlılar tarafından daha önce ele geçirilen Kadıköy, İstanbul’un fethinden itibaren Türklerin hâkimiyeti altındadır. Osmanlı İmparatorluğu zamanında, 1882’de yapılan sayımlarda Kadıköy’de 2.695 müslüman, 1.831 Ermeni, 1.822 Yunan, 249 Yahudi, 94 Latin, 28 Bulgar, 16 Katolik varmış. O zamanlarda İstanbul’un birçok yerinin olduğu gibi Kadıköy de kozmopolit bir bölge. Osmanlı döneminde oldukça gözde bir sayfiye yeri olan Kadıköy, maalesef yıllar içerisinde bu özelliğini kaybetmiş. Şu anda ise birçok odak bölgede gerçekleşen sosyolojik değişimlerden ötürü yeni gözde bölge Kadıköy olmuştur. Birçok sanatsal etkinliğe, mekâna ev sahipliği yapan Kadıköy İstanbul’un atan kalbi değerine gelmiştir.

 

Kadıköy denildiğinde ilk akla gelen, âdeta ilçenin bir sembolü olmuş boğa heykeli ise heykeltıraş Isidore Jules Benheur tarafından yapılmıştır. Sultan Abdülaziz, III. Napolyon tarafından Beynelmilel Fuarı’na davet edildiğinde Sultan, Fransa’ya doğru yola çıkmış, böylelikle askerî seferler dışında Avrupa’ya adım basan ilk Osmanlı padişahı olmuştur. Paris’te Rouillard’ın ekibiyle karşılaşan padişah Beylerbeyi ve Çırağan Sarayı’nın bahçeleri için 24 hayvan figürü heykeli sipariş vermiştir. Yıllar içinde birçok lokasyon gezen boğa heykeli 1987’den Kadıköy’dedir.

 

Bu ilçede birçok binanın, dükkânın bir hikâyesi vardır. Mesela Süreyya Operası Binası’nın, mesela Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane’nin, Haydarpaşa Garı’nın, Fenerbahçe Feneri’nin, Moda İskelesi’nin, Surp Levon Ermeni Katolik Kilisesi’nin ve Aya Triada Kilisesi’nin. Hepsini anlatamayacak kadar kısa olan bu yazımda hepsini teker teker araştırmanızı tavsiye ederim.

 

Bunlar bir yana, İstanbul’a bu kadar ilgi duymamın sebebi de kalabalığı olabilir. İlginç duyuluyor, farkındayım fakat hiç kimsenin sizi tanımadığı bir kalabalık içerisinde kaybolmak çok hoş geliyor kulağa. Egolar her ne kadar yer ile bir olsa da hiçbir etiketin yükünü taşımamak, tanıştığınız insanların sizin sadece gösterdiğiniz kadarını bilebilmesi oldukça cazip.

 

Şimdi İstanbul’da olmak var. Kalabalığın içinde kaybolmak, hiç olmak var. Umarım sana olan aşkım memleketime ve evime duyduğum bağlılığa biraz olsun eş değer gelir de, uzun sürecek ayrılığım beni çok yıpratmaz İstanbul’um.

 


 

Kaynakça

Karpat, K. (1985). “Ottoman Population, 1830-1914, Demographic and Social Characteristics”The University of Wisconsin Press, p. 204–205.

 

Fotoğraf: emrecan arık, Unsplash.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir