“Batdık, Çıkdık, Gene Yeyişemedik”

Bu yazıda bu kişinin suçu, şu partinin hatası, o hükûmetin eksiği diye yazmayacağım. Umurumda da değil. Usandık artık herkesi parmakla göstermekten. Bu hafta ve her kazada yeterince okumuşuzdur, yeterince birbirimizi suçlamışızdır. Zaten KKTC’nin bu durumda olmasının sebebi bizim “yeyişemememiz” değil midir? Yaptıklarımızla yüceleceğimize diğer tarafın ayağını kaydırmak değil midir? Bu yazıda ben olayların nedenleri ve çözümleri hakkında konuşacağım.

 

Sel felaketi adamızın kuzeydeki alanlarında çok yoğun bir şekilde hissedildi. Herkesin canı yandı, herkes üzüldü. Peki neden bu kadar büyük bir etkiye sahip oldu ki bu yağmur? World Health Organization’ın (Dünya Sağlık Örgütü) 2010 yılında çıkardığı haritada, Kıbrıs’ın hangi bölgelerinde, ne kadar çok sel riski olduğu gösteriliyor.[1] Sürekli duyduğumuz ve en çok zarar gören bölgeler olarak başta Dikmen, ardından da Girne’yi gösterebiliriz. Peki bu haritayı açtığımızda neden Girne’yi koyu yeşil yani “çok düşük sel riski” olarak görürüz?

 

“E bu Girne’de 2014’de da aynıydı 2016’da oldu, her ikide bir da başımıza gelir, Dünya Sağlık Örgütü da annamaz bu işden galibam” dediğinizi duyar gibiyim. Peki 2014’te neden olarak ne gösterildi? Dere taşmaları.[2] Buna karşı nasıl bir önlem alındı? Ocak 2017’den bir haberle bu alınmaya çalışılan önlemleri görebiliriz.[3] Haberde Hacı Halil Deresinin üzerindeki binaların Aralık 2016’da gerçekleşen sel felaketindeki rolünden bahsediliyor. Belediyenin açtığı davadan, bina sahiplerinin belediye mühürlerini hiçe sayıp binaları tekrar tekrar kullanıma açtığından bahsediyor. Araştırdım ama davanın sonuçlandığına dair bir haber bulamadım, neredeyse 2 sene geçmiş. Bu konunun son halini Girne İnisiyatifi paylaşmış ama, dere yatağını göremeyeceksiniz.[4] 2014’ten olan haberde bahsedilen diğer bir dere olan Doğanköy Deresi, 4 tane gencecik cana mal oldu. Bu derenin akışı moloz ve çöplerle yavaşlatıldı.[5] 

 

“E napalım yani şimdi yapılan bu gosgocaman binaları yıkalım?” Gerekirse evet. Tabii ki kimse evinden, binasından olmak istemez, ama bu binalar her yağmurda sular altında kalıyor, kalacak. Bu 5, 10, 100 bina yüzünden binlerce insan etkileniyor, insanlar ölüyor. Tek önlem kesinlikle bu değil. Bilgisi olan, eğitimini almış insanlarla gerekli altyapı planları yapılmalı ve uygulanmalıdır. Bu bir öneri değil, gereksinimdir.

 

Bu felaketlerin en çok sinir bozan haberi ise yapımı hemen bitmiş Lefkoşa-Girne yolu. Aylarca, Kıbrıs’ın en sık kullanılan yollarından biri olan bu yol, insanlara zehir olmuştur. Bu kadar emek ve para dökülen yol, selde trajikomik sahnelere şahit olmamıza neden olmuştur. Antik Roma zamanında yapılan yollar bile sele, yağmura ve buzlanmaya karşı önlem alınarak yapılmışken, 2018’de yapılmış bu yolun, bu şekilde dağılması, kabul edilemez bir olaydır.[6] Bu kadar yakın tarihte yapılan bir yolun bu şekilde sular altında kalması, ders alınması gerekilen bir olaydır ve kesinlikle gelecek projelerde bu hataların tekrar edilmemesi için önlemler alınmalıdır.

 

İki çeşit eleştiri vardır, geliştirici ve yıkıcı. Kıbrıs’ımızı yeterince yıktık. Artık geliştirmemizin vaktidir. Artık “yeyişme” değil de, gelişme olsun. Barış içinde “yaşaylım”.[7]

  

Referanslar:

[1] http://data.euro.who.int/e-atlas/europe/images/map/cyprus/cyp-flood.pdf

[2] https://www.diyaloggazetesi.com/kibris/sadece-belediye-suclu-degil-h1619.html

[3] https://www.kibrisgazetesi.com/haber/mahkeme-sureci-basliyor/11781

[4] https://www.facebook.com/girneinisiyatifi/videos/577982759204978/

[5] http://www.kibrispostasi.com/index.php/cat/86/news/209151

[6] http://www.crystalinks.com/romeroads.html

[7] http://tabella.org/2018/12/03/nedir-bu-baris-dedikleri/

 

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir