Naylon Poşetler Üzerinden Toplumsal Dönüşüm mü? Yoksa Geri Dönüşüm mü?

Toplumsal olarak “Avrupalı” olmak konusunda hassasiyetimiz artık herkesin malumu. Kıbrıslı insan her şeyden önce Avrupalıdır. Kıbrıslı mı? Kıbrıslı Rum mu? Kıbrıslı Türk mü? Bunların hepsini tartışabiliriz ama Avrupalı olduğumuz tartışma kaldırmaz, bunun tartışmasını bile yediremeyiz kendimize. Peki, iş Avrupalı olmanın gerekliliklerini uygulamaya gelince?

 

Elbette, uygularız! Ve dahası herkesten daha iyi bile uygularız. En azından hiç olmazsa uygulamış gibi yaparız ve buna en başta da kendimiz inanırız!

 

Yeni gündemimiz naylon poşetlerin Avrupa ve dünyada birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de ücretli olması. 18/2012 sayılı Çevre Yasası altında yapılan bu uygulama, toplum içinde tartışmaları çoktan ateşledi bile. Genel olarak toplum iki görüşe bölünmüş durumda: Bir grup “Kesinlikle yapılmakta geç bile kalındı, bakın Avrupa’da çoktan uygulanmaya başlandı.” diyerek alınan kararı destekliyor, diğer taraftan karşıt grupsa alınan karardan memnun olmadığını farklı “bahane” ve/veya argümanlar ile belirtiyor.

 

Tabii ki ben de birçok insan gibi ilk olarak bakıldığında böylesine çevreci ve doğa dostu bir kararı destekledim. Dış dünyada bu tür uygulamalarla birlikte yalnızca bir yılda naylon kullanımının %80’lere varan oranlarda düşmesi, bana bir umut getirdi açıkçası. Temiz bir doğa ve gelecek için gerekli olan bu adımı biz de atmıştık, hem de neredeyse Avrupa ile aynı zamanda…

 

Daha ilk haftalardan sosyal medyada paylaşılan naylon poşetsiz alışveriş fotoğrafları, sürekli kullanım için olan bez çantaları ve alışveriş sonrası marketten naylonsuz çıkan insan görüntüleri bize toplum olarak geleceğe yönelik “bir şey yapmış olmak” hissini yaşattı.

 

Peki, gerçekten de bir şey yapmış mıydık?

Bu kuşkuyu aklıma sokan bambaşka bir konuydu, yıllar önce çözmüş olduğumuz bir sorun. 2008 yılında yürürlüğe giren 44/2008 sayılı ”Tütün Ürünlerinin Zararlarından Korunma ve Denetim Yasası” ile uygulanan kapalı alanda sigara içme yasağı. Yıllar önce “çözdüğümüz” bu sorunu, 2018 yılının son aylarında bizzat devletin kendi dairelerinde bile canlı görmek beni hüsrana uğrattı. Dairede çalışan memurlar ve işlemleri için gelen vatandaşlar yasayı hiçe sayarak, normalmişçesine sigaralarını içiyorlardı. Bunu görmek bende naylon uygulamasının verdiği rahatlığın yerini kuşku ve karamsarlığa bırakmasına neden oldu.*

 

Gerçekte sorunlarımızı çözüyor muyuz yoksa çözdüğümüze inanmak daha kolay mı geliyor?

İşte tam da bu noktada, naylon konusunda karşıt görüşün bambaşka ağızlardan, başka argüman ve gerekçelerle savunduğu ideolojiyi fark ettim. Farklı şekillerde: “Naylona da mı para ablam?”, “Vereceyik da ne olacak bu para abim?”, “Çevre içinmiş? Ne yapdılar çevre için da bunu yapacaklar be gardaş?” diye sorulan sorular… Sonunda aynı noktaya bağlanıyordu aslında ve bunun adı da güvensizlikti. Toplum alınan bu kararın arkasında onun topluma ve doğaya yararlı olmasını destekleyecek neredeyse hiçbir faktörün bulunmadığını çoktan biliyordu. Ve yine aynen sigara yasağındaki gibi daha önce yüzlerce kez farklı noktalarda uygulanan senaryonun aslında sonu da tahmin edilebiliyordu.

 

Halk artık bir şeylerin değişmesini istiyor, bugüne kadar yaptığımız çoğu şey gibi bunu da toprak altına gömmek, göz önünden kaldırarak sorunu çözmüş gibi yapmak istemiyordu. Belki de toplum, uzun zamandan sonra ilk defa “kral çıplak” demek istiyordu, inanmış taklidi yapmak istemiyordu. Devletten somut bir adım bekliyor, verilen ve verilecek olan emeğin, paranın ve daha önemlisi inancın karşılığını görmek istiyordu.

 

Sorunların temelleri ile yüzleşmekten kaçınmak sadece yüzeyi değiştirmemize olanak sağlar, sorunun kendisini değil.

İnsanlara hiçbir şekilde alternatif sunmadan ve arka plandaki sorunları birer birer düşünüp çözmeden atılan bu adımın ne kadar işlevsel ve sürdürülebilir olduğu tartışılmaya devam edilecektir. Ancak yapılması elzem olan şeylerden başlayarak, modern bir sistemi oluşturacak adımlar atılması gerekmektedir. Var olan sorunları gerçek anlamı ile çözmek ve gelecek olanları öngörmek için, en nihayetinde sorunlarımızın temelleri ile yüzleşmeliyiz.

 

İnsanlar haklı olarak evlerindeki çöplerini nereye koyup, bidonlara nasıl atacaklarını sorguluyorlar, alternatif istiyorlar. Bu uygulamayı aldığımız Avrupa ülkelerinde devlet, doğaya kısmen daha az zararlı olan farklı renklerdeki naylon poşetleri evlere aylık ihtiyaca göre dağıtıyor. Halktan ise çöplerini geri dönüşüm ilkesine bağlı olarak ayrıştırmasını ve uygun torbalara koymasını istiyor. Bizde ise bu konuda hiçbir adım atılmamış durumda.

 

Topluma yaşamın her alanında alternatif sunamadıkça bu sorunun Avrupa’da olduğu gibi kolayca çözülmesini beklemek bir yanılgıdır.

 

Buna bağlı olarak naylon kararının toplumda yarattığı inançsızlık ve sorgulamayı anlamak hiç de zor değil. Toplumsal bilinçaltımız huzurlu değil ve âdeta bir isyan hâlinde. “Doğru açı” ile baktığımızda tabii ki çevremizi temiz tutmak istiyoruz ve bunun için çaba sarf etmeliyiz. Buna göre, naylon uygulamasındaki karşıt görüş tabii ki kulağa “sorumsuz” ve “bencilce” geliyor olabilir. Ancak belkide karşıt görüş de göründüğü ve yargılandığı gibi değildir.

 

Gerçek anlamda bir şeyleri “yapmak” ile “yapmış gibi yapma”nın arasındaki farkı bağırarak içten bir şekilde söylemektir (Yoksa öyle değil midir?)…

 

* KKTC sigara ihbar hattı ALO 184’ü yalnızca geçen hafta 3 defa aramış olmama rağmen hâlen bir görevliye ulaşmış durumda değilim ama sesli mesaj olarak bıraktığım ihbarın yerine ulaşıp işleme alınmasını takip edeceğimi bildirmek isterim. Bunun yanında naylon poşet uygulaması için de bir ihbar hattı (ALO 123) oluşturulduğunu da belirtmeden geçmeyelim.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir