Kimi Örnek Alalım?

Bu yazıyı yazmamda ana etken rakamlar, istatistikler, raporlar veya kitaplar değil. Bu yazıdaki fikirler benim kendi mütevazı hayallerim ve gözlemlerimle, hatta saf bir tutku ile edindiğim fikirlerdir. Bu fikirleri öncelikle ölçülebilir bir kavrama çevirmek, belli bir varsayım eklemek, bu varsayımın ve fikrin gerçeklikle uyuşup uyuşmadığını gözlemler ile belirlemek gerekir elbette. Fakat, dünyadaki her fikir gibi benimki de en basitinden, yalın mı yalın, narin ve kırılgan bir kıvılcım ile başlar. Ben bu yazıda o kıvılcımı tanıtmak istedim.

 

Fazla mübalağa yapar gibi görünmeden konuya gireyim. Tabii, mevzu bu fikir olunca titiz olmazsam olmaz, zira beni yakından tanıyan arkadaşlar zaten konu üzerine olan “ince eleyip sık dokuyan” tavrımı bilirler.

 

Kıbrıs diyerek başlayalım mesela. Yüz ölçümü toplam olarak 9.125 kilometrekare, sadece Kuzey Kıbrıs ise 3.355 kilometrekare olan bir ada. Bu bilgi pek çok mana taşır. Coğrafya kitaplarımızda bu bilgi Akdeniz’in üçüncü büyük adası olduğumuzla ilginçleşir, barış müzakerelerinde toprak başlığında incelenir, samimi bir sohbette ise adanın bir ucu olan Karpaz’dan diğer ucu Baf’a yapılabilecek seyahatten bahsedilir.

 

Peki ben nasıl ilginç yapabilirim bu bilgiyi? Pekâlâ ilginç olup olmadığı hükmü okuyana aittir, ancak yine de benim cüretim bu konuda ilgi uyandırmayı aşar; bizzat merakınıza meraklıyım.

 

Ben bu bilgiden anlam çıkarmayı hararet ve hayretle tekrarladığımız bir sorudan esinlenerek sağlamaya çalışacağım: “Bu güçücük adayı nasıl yönetemedik?”

 

Kıbrıs’ın tarihi her zaman yöneten ve yönetilmiş olarak ayrılmıştır. Birileri bu birkaç metrekarelik kara parçasını fetheder, efendisi olur, yönetir ve bir sonraki fethedene devreder. Bu süre boyunca Kıbrıslı halk ise, yönetenin rutin değişiminin aksine, istikrarlı bir şekilde yönetilen olmuştur. Elbette, bu süreç yaklaşık 59 yıl önce bir son bulur, sonunda Kıbrıs halkı kendi evinin efendisi olur. Nitekim, süregelen trajedi yine son bulmaz, bu sefer tarihî bir olay ile Kıbrıs kendi kendini ayırır.

 

Biz bu noktadan sonra, her iki taraf olarak, kendimizi ne kadar iyi yönettik? Kendimiz için fazla yorum yapmama gerek yok, görünen köy kılavuz istemez sonuçta, ister yakın geçmişte KTHY’nin batışından bahsedelim, isterse de çok yakın geçmişte gelişen seller yüzünden elimizde kalan kanlı faturadan bahsedelim. Ancak Güney Kıbrıs bile kendini başarı ile yönetmiş denemez. Buna en kolay örnek 2012 yılında Yunanistan’ı takiben gelişen ekonomik krizdir. Sonuç olarak Kıbrıs temel birtakım “uzağı düşünmeyen yönetim” sıkıntılarından asla kurtulamamıştır.

 

Bu yeni paragrafta farklı bir hikâye anlatalım. Hayal edelim ki Kıbrıs’tan “Uzak” bir yerde, 1960’larda kendi “anavatanı” tarafından kabul görmeyip yeni kurulan bir federasyondan atılan, henüz sömürgecilikten yeni kurtulmuş küçük bir adasınız. Farklı din, dil ve millete mensup, çoğunlukla düşük seviyede eğitim almış insanlardan oluşan kalabalık bir nüfus ile gayet fakir ekonomik koşullara sahipsiniz. Buna ilaveten, bulunduğunuz coğrafi mekân ideolojik çatışmalar ile kızışmış, her an her yerde şiddetli arbede yaşanabilecek bir zamandasınız.

 

Pek parlak görünmeyen geleceğinizi, hatta varlığınızı nasıl koruyabilirsiniz? İç çatışmalara düşmeden, açlıktan ölmeden, ideolojilere kurban gitmeden nasıl sağ çıkarsınız buradan? Zengin olmayı, lüks içinde yaşamayı zaten düşleyecek vaktiniz yok.

 

Öyle ki, sanki Kıbrıs’ı anlatmış gibi hissettim. Her zaman öyle hissederim zaten bu doğudaki adanın hikâyelerini okudukça. Aslında başta bahsettiğim beni yakından tanıyan arkadaşlar mevzuyu kapmıştır belki de. Benim bahsettiğim bu küçük ada Malezya’nın güneyindeki, 719,9 kilometrekare büyüklüğündeki Singapur’dur.

 

Singapur, bu bahsettiğim vahim durumdan kendini bir kuşaklık sürede kurtarmış, bugün kişi başına düşen millî hasılada dünyanın en zengin ülkelerinden biri yapmıştır. Bununla beraber, yine dünyanın en temiz (yolsuzluk bazında) hükûmetlerinden birine sahiptir.

 

Bu yazıda size Singapur’un bunu nasıl başardığını anlatmayacağım, çünkü bu hem tek yazıya sığmayacak bir yük, hem de özet geçilemeyecek kadar değerli bir derstir. Umarım ki bu yükü kaldıracak ve bu çok kıymetli dersi anlatacak kabiliyetim ve vaktim olacaktır. Onun yerine, bu yazıda yalnızca sizlere bu soru işaretlerini bırakmak istiyorum: “Kıbrıs’ın Singapur’dan farkı ne?” ve “Biz kendimizi yönetirken kimden örnek almalıyız?”

 

“Güçücük” Kıbrıs dokuz binlik kilometrekaresini dayanamayıp ayırırken, Singapur sığamadığı yedi yüz kilometrekare ile nasıl bugüne geldi?

 

Merakınızı kazanabildim mi?

Bir yorum

  1. Güzel bir anlatım, merakımı kazandın. “Singapur’u araştır”, yapılacaklar listesine eklendi.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir