Sizinle duvarlarında isyankâr bakışlarıyla asılı “The Beatles” posterlerinin olduğu, plak çalarlarında Rolling Stones’un “Let’s Spend the Night Together” şarkısının odalarda yankılandığı gençlerin yılına, 1968 yılına, Fransa’ya gidelim birlikte. Evet, 1968 Mayıs’ına. Size bu yazımda bizim jenerasyonun bile kulaktan doyma dahi olsa bildiği Fransa’daki “68 Mayıs Öğrenci Hareketi”ni ve beraberinde getirdiği etkilerinden bahsetmek istedim. Bu hareket aynı zamanda işçi örgütlerinin tarihte gördüğü en büyük grevi alevlendirmiş ve yaklaşık 9 ile 11 milyon işçinin greve gittiği bir dönemi tetiklemişti.
Her şey Paris’te Nanterre Batı Üniversitesinden olan üniversiteli 20’li yaşlardaki 150 kişilik bir grup öğrencinin erkek ve kadın öğrencilerin birlikte kalma haklarının verilmesi için bir araya gelmesi ve 21 yaşından büyük olmalarına rağmen reşit muamelesi görmek için verdikleri bir mücadele ile başladı. Polis tarafından kuşatılan okulun çatısına kurulan barikatlar, sabahında binlerce öğrencinin toplanması ve desteği ile bu müdahaleyi başarısız kılmıştı. 3 Mayıs günü ise Nanterre Üniversitesinin bu olaylar üzerine kapatılması ve üniversitenin hareketin başını çeken Daniel Cohn-Bendit ve arkadaşlarına karşı disiplin protokolü uygulamasına karşı, 300 kişilik bir grup öğrenci Sorbonne Üniversitesinin bahçesinde toplanır.
Bir ağaçtan başlayıp ormanı saran bir yangın gibi, 45.000 kişinin katıldığı bu şölenli protestolar 13 Mayıs’a kadar sürmüştür. Şu anki yaşadığımız yüzyılın iletişim araçlarının birçoğunun var olmadığı bir dönemde, aynı davaya inanıp, aynı isyanı hisseden birçok genç başarılı bir örgütlenme oluşturmuştu ve bunu hayal etmeye çalıştığınızda hayranlık içerisinde kalacaksınızdır. Çatışmada öğrencilerin özgürlük çığlıkları ve çırpınışları ile birlikte, 72 polis ve birçok gösterici yaralanıp 400 gösterici tutuklanmıştı. Halkın büyük desteğini toplayan öğrenciler “Quartet Latinos” dedikleri güçlü barikatlarıyla anılıyordu. 13 Mayıs’ta ise General Charles de Gaulle’un hükûmeti yenilgiyi kabul edip, polisi geri çekmiş, Sorbonne’u açmış ve hapisteki öğrencileri serbest bırakmıştı.
Kendi bireysel kararlarını verebilme, üniversitelerdeki geçmişten kalma sınıf ayrımı ve ayrımcılık otoritelerine karşı gelme ve konuşma özgürlüğü için yürütülen bu protestolar aynı zamanda kendilerinden önce gelen muhafazakâr jenerasyona bir başkaldırıydı. Bu isyanın temel sebebi ise ’68 kuşağının eskilerin aksine İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra doğan ve reşit yaşa ulaşan ilk jenerasyon olmalarıydı. Kendi ailelerinin para ve geçinme derdine karşı tüketici bir topluma isyan etmişlerdi. Kendi kararlarının üzerindeki bu meta güçlere karşı verilen mücadeleyi elbetteki Vietnam Savaşının sürmesi ve gittikçe artan işsizlik daha da alevlemişti.
Bu hareket, dönem içindeki talepleriyle Fransa’da Rönesans’tan beri süre gelen cinsel açılımı bir volkan gibi aktifleştirmiş ve cinsel devrimi doğurmuştur. Dinden uzaklaşan, bilimin gittikçe öneminin ve gücünün arttığı bu yeni dönemde kaçınılmaz bir hâl alan bu değişim cinselliği, heteroseksüel ilişkiler dışında da kabullenme, evlilikle bağdaştırmadan ve birden fazla partnerin kabullenilmesini savunmaktadır. Bilimde yaşanan gelişmeler sonucu artan korunma yöntemlerinin ortaya çıkması bazı tarihçilere göre bu devrim ile ateşlenmiştir. Talepleri sadece yasal değişiklik ve özgürlük olmayan bu hareketin ana amaçlarından biri de kültürel bir devrim yaratmaktı. Bu devrimde kadın hareketi ile de birlikte yürütüldüğünden feminizminde mücadeleye yardımcı faktörlerini ortaya koymuştur. 1968 Mayıs’ındaki duvarlara ve grupça çıkan haykırışlara eşlik eden sloganlar arasında “Birini ve herkesi sevin!”, “Bırakın Yaşayalım” başlıca yer gösterdi.
Üniversiteli öğrencilerin başlattığı bu hareketin sonucu olarak, toplumda sömürgecilik, çalışma koşulları ve toplum geleceği gibi tabu konular artık daha rahat sorgulanabilir bir hale gelmiş ve ülke genelinde işçi grevini tetiklemiştir. Fakat bu iki hareket birbirinden ayrı tutulup ayrı anılmaktadırlar. Bunun sebebi öğrenci hareketinin bu sorunlardan bahsetmemesi ve daha çok burjuva kesime hitap eden sorunlardan oluşmasındandır. Yine de temelinde Fransa’yı diğer ülkelerde gerçekleşen öğrenci hareketlerinden farklı kılan ise tarihteki en büyük greve sebep açacak bir kıvılcım olmasıdır.
Gerçekleşen cinsel devrim sayesinde, kadınlar ve erkekler, cinsellikle ilgili daha rahat konuşup, toplumun tabulaştırdığı konuları tartışacak hale gelmiş ve bu kadın-erkek eşitliği mücadelesinde özel hayatlarında kadınların da toplumsal tabuların dışına çıkmaya başlayabilmesini sağlamıştı. Bu devrimin bir diğer katkısı eşcinsel bireylerin kendilerini daha rahat ifade edebilmeleri ve topluma daha fazla dâhil edilmeleri oldu. Bu etkileri herhangi bir Fransız yapımı izlerken bile gözlemleyebilirsiniz. Siyasi olarak tüketici ve otoriter yönetime karşı verilen savaş kaybedilmiş olsa da, felsefi ve sosyolojik çatışma kazanılmıştı.
’68 jenerasyonunun o hayalperest ve cesaretli tutumu, beni daha iyi günler olabileceğini hayal etmeye ve birçok engeli, biz Kıbrıslı gençlerin birlikte aşabilecek güçte olduğumuza inandırmaktadır. Elleri birlikte, sesleri iç içe ve hedefleri bir olan bu öğrenciler bana, bir Kıbrıslı Türk üniversiteli gence, ilham oldu. Umarım siz de 1968 yılından bu güne değişen konjonktür, haklar ve yaşam koşullarına rağmen bu hareketten, gençlerin haksızlıkları değiştirmeye olan inançları ve heveslerini okurken onların yaşadıkları heyecanı benim kadar hissetmişsinizdir.
Kaynakça:
[5] https://www.independent.co.uk/news/world/europe/egalit-libert-sexualit-paris-may-1968-784703.html
Fotoğraf için tıklayınız.