Savaşa ve Barışa Ukrayna’dan Bakış

Savaş ve sanat, savaş ve bellek…

 

Hepimiz savaşların yoğurduğu, mermi delikli binalarla, kışlalarla yaşamaya alışmış bir coğrafyanın çocuklarıyız.

 

Peki ya savaş ansızın gelip tepenize çökerse?

 

Hâlen süren bir savaşı belleğinizde nasıl kurgularsınız?

 

***

 

Geçen hafta, sevgili dostum Mustafa Özbilgehan’la, kendisinin de bir yazısında değindiği üzere Ukrayna’nın başkenti Kiev’deydik.

 

Kısa bir tarihçeyle başlayalım.

 

Ukrayna, Sovyetler Birliği’nden 1991’de bağımsızlığını kazanmasının ardından kimlik krizleriyle sarsılmış bir ülke. Ekonomisi de 1990’larda çökmüş, gayri safi yurt içi hasılası %60 küçülmüş, ki bu ABD’nin 1929’da başlayan Büyük Buhran’da yaşadığı çöküntünün iki katına denk geliyor.

 

Kıbrıslı Türkler olarak kendimizden çok izler görebileceğimiz Ukrayna halkının kimlik sorgusu aslında burada özetlenemeyecek kadar karmaşık. Gezimizde bana bu konuda Serhii Plokhy’nin şaheser niteliğindeki Ukrayna tarihçesi The Gates of Europe rehber oldu. Bu ülkenin kanlı ve trajik tarihini son derece anlaşılır ve sürükleyici üslupla anlatan, bastırılmış bir ulusun tarih yazımına özgün bir ses ve yeni bir soluk getiren bu kitabı ilgililere mutlaka tavsiye ederim.

 

Özetlemeye çalışacak olursak, Ukrayna halkının çoğunluğu hem Rusça, hem de ulusal dil olan ve Rusçaya yakın olan Ukraynaca konuşabiliyor. Ülke geleneksel olarak iki düşünce arasında sıkışmış durumda: ülkenin ağırlıkla Ukraynaca konuşan batısında hâkim olan Avrupa Birliği yanlısı ve Batı demokrasilerinin değerlerini benimseyen Ukrayna milliyetçiliği ve ülkenin ağırlıkla Rusça konuşan doğusunda hâkim olan Rusya’yla bağların güçlendirilmesini ve hatta Rusya’ya ilhakı savunan Sovyet-Rus nostaljisi.

 

2013’te Rus yanlısı Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç, AB ile daha yakından iş birliğini getirecek bir antlaşmayı imzalamayı reddeder. Bunun ardından başkent Kiev’de öğrencilerin başını çektiği bir hareket, polis şiddetiyle kitlesel bir eyleme dönüşür. Putin’in de etkisiyle Yanukoviç, kalabalığa ateş açılmasını emreder ve 70’ten fazla kişi hayatını kaybeder. 1991’den beri barışçıl olan Ukrayna politikası kana bulanmıştır. Artık hiçbir şeyin dönüşü yoktur.

 

Eylemler palazlanır ve AB’nin Meclis üzerinde baskı kurmasıyla bir devrime dönüşür: Euromaidan adı verilen devrimin sonucunda Yanukoviç devrilir, yerine seçimler sonucunda Avrupa yanlısı bir yönetim gelir. Bunu fırsat bilen Rusya, önce halkının çoğunluğu Rusça konuşan Kırım’a üniformasız askerlerini gönderip ilhak eder, ardından da “Yeni Rusya” adını verdikleri geniş bir bölgeyi ilhak etmek için operasyon başlar. Rus destekli milisler ülkenin doğusundaki çoğu kentte belirir.

 

Herhangi bir askerî geleneği bulunmayan Ukrayna halkı, Kırım’ın ilhakını ancak oturduğu yerden izler. Ancak işler ülkenin doğusuna uzanınca tepki büyür: Ukraynalılar bu kez ordularını donatmak için birleşir, çok sayıda genç gönüllü olup cepheye gider. Günümüze dek süren, 13.000 kişinin ölümü, 1,5 milyon kişinin yerinden olmasıyla sonuçlanan savaş böylece başlar.

 

***

 

Kiev’e yukarıdan bakan bir tepede bir elinde kılıç tutan bir kadın heykeli vardır.

 

 

Anavatan isimli bu Sovyet heykelinin altında II. Dünya Savaşı Müzesi yer alır. Sovyet tankları ve mimarisi arasında kendinizi Sovyetler Birliği’nde hissedeceğiniz bu müzenin adı, eskiden “Büyük Yurtseverlik Savaşı Müzesi” olup 2014’teki devrimden bugüne değiştirilmiştir.

 

Zira Ukrayna’da savaş yalnızca cephede değil, belleklerde de sürmektedir. Rusya’nın imparatorluk kalıntısı olarak görülen Sovyet mirası hedeftedir: Devrim sonrası Ukrayna’da yer alan 500 kadar Lenin heykeli yıkılmıştır. “Büyük Yurtseverlik Savaşı” adı da bir Sovyet terimi olduğundan, bu bellek mühendisliğinde temizlenmesi gerekmektedir: Sovyetler idaresinde soykırım niteliğinde bir kıtlık yaşamış Ukrayna halkı için komünizmin totaliterliği artık nazizmden farklı değildir. Bu da ancak Ukraynalıların bedel ödemesiyle bu iki ideolojinin kapıştığı savaşa nötr bir ad vererek yansıtılabilir.

 

***

 

Heykelin altındaki müzenin girişinde ülkenin doğusundaki savaşa adanmış yeni bir sergi var.

 

Bu serginin en önemli özelliği, savaşı yücelten, romantizmini yapan bir sergi olmaması.

 

Mermi delikli ambulanslar, sökük paslı tabelalar, savaşla sarsılmış çocukların çizdiği propaganda sembolleri, yazdıkları mektuplar…

 

 

Beni en çok etkileyenlerden biri, bölgede bugüne dek 25 çocuğun ölümüne sebebiyet vermiş mayınlarla ilgili aşağıdaki eser oldu:

 

 

Hâlen bombalar nedeniyle hayatını kaybeden çocukların olduğu ülkemizi, Mahir’i hatırlattı bana elbette ki bu eser… Ve bizim ne zaman bu çocuklarımız için böylesi bir sergi, bir anıt yapacağımızı, herhangi bir noktada bu çocukların belleğimizde yer edinip edinmeyeceğini sorgulattı…

 

***

 

Bir diğer çok düşündüren noktaysa, savaşa katılan iki tarafın sergideki yansıtılması oldu. Hayatını kaybeden Ukrayna askerleri, sergide üniformaları, madalyaları, çocuklarının mektuplarıyla anılıyordu. Karşı tarafın üyeleri içinse “(Non)Aliens” isimli aşağıdaki enstalasyon hazırlanmıştı:

 

 

“Alien” İngilizcede genel olarak “yabancı” anlamına geldiğinden enstalasyonun ismini “Yabancı Olmayan Yabancılar” olarak çevirmek mümkün. Şüphesiz ki bu isim, bu şahısların aslında Ukrayna vatandaşı olmasına bir atıftı.

 

Burada da belleğin politikası düşündürüyordu beni. Bu Ukrayna vatandaşları kendi devletlerine karşı neden cepheye sürüklenmişlerdi? Sergi bunu açıklamıyordu.

 

Plokhy açıklıyor: Rusya’ya ilhak aslında herhangi bir noktada ülkenin doğusunda çoğunluk görüşü olmamıştı. Tıpkı ülkenin batısında olduğu gibi, ülkenin doğusundaki halk da ekonomik çöküşten ve yolsuzluktan bıkkındı ve çıkış yolu arıyordu. Ancak çözümü AB ve demokratik değerlerde gören Ukrayna milliyetçilerinin aksine, doğunun ülkenin endüstriyel merkezi olmasının da etkisiyle, doğudaki halk eski Sovyet günlerini özlemle anıyordu. Sovyet döneminin tüm sorunlarına rağmen mevcut düzensizliğin, yolsuzluk ve kanunsuzluğun olmadığını hatırlıyor, Rusya’dan uzaklaşmanın kendilerini bu düzensizliğe sürükleyen Batı’ya teslimiyet olacağına inanıyorlardı.

 

Aslında iki tarafın askerlerini de cepheye aynı gerçeklik sürüklüyordu.

 

Peki diğer tarafın askerlerinin de çocukları yok muydu?

 

***

 

Kendi savaşından 45 yıl sonra hâlen belleğiyle buhranlar yaşayan bir toplumun ferdi olarak, Ukrayna’ya baktığımda önlerindeki uzun yoldan umutlu olamıyorum…

 

Plokhy ve diğer gözlemcilerin tamamı Ukrayna hükûmetinin savaşı kazanmaya odaklandığını, ancak ülkenin yeniden birleşmesinin, halk bölünmüşken asla sağlıklı sonuçlar doğuramayacağını söylüyor.

 

Ülkenin barışması için önce belleklerdeki savaşın sona ermesi lazım.

 

Onların savaşı sürüyor, bizdeki 45 yıl önceydi. Ancak aramızda cidden o kadar da fark var mı?

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir