Kavram Karmaşası

Zayıf, saf, duygusal, takıntılı… Aklınızda kimi canlandırdı? Kadını. Çünkü toplumda -ve dolaylı olarak bilinç altınızda- yer edinen kadın imajı bu. Erkekler için de aynı. Erkeklerin herhangi bir platformda güçsüz ve duygusal anlatıldığını gördünüz mü? Fark etmeden veya apaçık şekilde cinsiyetlerle bağdaştırılan kavramlar, özellikle Kıbrıs gibi toplumsal bilimlerin gelişmediği yerlerde önemsiz olarak görülebiliyor; lâkin dünyanın her yanında insanlar, özellikle kadınlar, bu kavramlardan dolayı acı çekiyor.

 

Caster Semenya’yı ele alın. Semenya, Güney Afrika doğumlu bir kadın. Çok iyi bir koşucu, hatta olimpik seviyeye kadar gelmiş. Tam çift altın madalya zaferini kutlayacakken, Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu (IAAF) cinsiyetçi bir kural çıkarmış ve Semenya hak ettiği ödülü alamamış; çünkü IAAF sporcunun görünüşüne bakmış ve fazlaca güçlü olduğunu fark etmiş ve testosteron testi talep etmiş. Yani Semenya’nın güçlülüğünü erkekliğe bağlamış. Biyolojik olarak düşündüğünüzde evet, testosteron hormonu kas yapısını etkiliyor ve yarıştaki performansı da arttırıyor. O yüzden testosteron seviyesi doğal olarak fazla olan hiçbir kadın olimpiyatlarda yer alamıyor veya “terapiye” girmek zorunda bırakılıyor, yani hormon seviyeleriyle oynanıyor. Kaldı ki federasyonlar hiçbir zaman erkek sporcuların hormon seviyelerini kontrol etmiyor. Rakiplerin testosteron seviyelerinde dağlar kadar fark olsa bile herhangi bir adım atılmıyor. Yani federasyonların “hormona bağlı eşitsizlik” diye açıkladığı şey sadece kadınlar için geçerli sayılıyor. Bazı federasyonların bu geleneği 1999’dan beri devam ediyor. Zayıf veya güçsüz görünmeyen, federasyon tanımıyla “şüpheli” görünen her kadın test edilmek zorunda. Yani bağdaştırılan kavramlar kadınların profesyonel hayatlarını da altüst ediyor. Yüksek statüdeki kadınlar için de aynı şey geçerli. Kadın patronların aldığı her riskli karar “duyguya bağlı” olarak algılanıyor. O yüzden iş ortamında kadınlara karşı saygı her geçen gün azalıyor.

 

Kadınların etkilendiği kadar olmasa da bu kavramlar erkekleri de etkiliyor. İş bulmakta zorlanan, finansal gücü yerinde olmayan ve hâlâ aile geçindirme baskısı altında olan erkeklerin bir de toplumsal baskıya maruz bırakıldığını çok net görüyoruz. Fiziki gücü zayıf olan ve karışık cinsiyet ortamlarında baskınlık sağlayamayan erkeklere de binlerce sıfat çıkarıldığını, ‘’kılıbık, yumuşak, pısırık’’ laflarının sadece şaka olarak bile sürekli ortada döndüğünü de görüyoruz. Öyle bir durumdayız ki, eşiyle iyi anlaşan ve eşini dinleyen erkeklere ‘’hanım köylü’’ bile diyoruz. Sonra da ‘’Şaka!’’ diye ekliyoruz, maksat kötü duyulmayalım.

 

Kıbrıs’ta cinsiyet eşitsizliği böyle terimlerden dolayı da artıyor. Biz sadece kulak tıkıyor, fark etmiyoruz. Fark etsek de şaka olarak tanımlayıp gülüyoruz. Yaratacağı o domino etkisini, insanların hayatına yansıyabileceğini yok sayarak. Sadece gülüyoruz…

 


 

Fotoğraf: Anja Niedringhaus/AP

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir