Semerkant: Aykırı Bir Filozofun Hikâyesi

Çok sevdiğim ve mevsim değişince özlediğim Lefkoşa yaz gecelerinin, ilk akşam vakitlerinden birisindeyim yine. Pencereden hafif bir meltem esmeye başlamış, güneş ise batmak üzere…

 

İşte böyle bir vakitte keyifle okuduğum bir kitaptan, Amin Maalouf’un yazdığı Semerkant adlı eserden bahsetmek istiyorum sizlere. Tabella’nın kırkıncı sayısı kapsamında okuduğunuz bu yazıyla birlikte ilk kez bir kitap önerisi yapmaya çalışacağım. Hazırsanız başlayalım.

 

Amin Maalouf, Lübnanlı bir yazar. Daha önce, Doğu’nun Limanları adlı kitabını okumuştum. Osmanlı İmparatorluğu’nu, etnik çatışma ve çözülmeyi, Avrupa’yla Doğu’nun, dillerin ve dinlerin tanışma noktası doğu limanlarını anlattığı bu kitabından öylesine etkilendim ki, mutlaka başka romanlarını da okumam gerekiyor dedim bu yazarın. Bu düşüncenin üzerinden geçen birkaç senenin ardından, geçtiğimiz ay karşılaştım Semerkant romanıyla…

 

Amin Maalouf bu kez 11. yüzyıl âlimlerinden ve şairlerinden olan Ömer Hayyam’ın hikâyesini anlatıyor. Genç Ömer Hayyam’ın Semerkant şehrini ziyareti ile başlayan kitap, onun en büyük eseri olan Rubaiyat’ı yazarken başından geçen olayları konu alıyor. Kitabı okurken, yazar sizi bambaşka bir âlemin içine doğru bir yolculuğa çıkarıyor; çünkü o dönemin koşulları, yaşayışı ve iktidar ilişkileri ile ilgili verdiği ipuçları fazlasıyla heyecanlandıran ve sürükleyen bir nitelikte.

 

Semerkant, 11. yüzyılda başlayıp 20. yüzyılın başında sonlanan bir roman. Bana bu yönüyle edebiyatın ölümsüzlüğünü hatırlattı. Birinci bölümde, Ömer Hayyam’ın Rubaiyat’ı nasıl koşullar altında yazdığı konusu ile başlayan roman, o dönemden yaklaşık 800 sene sonra yaşayan insanların, bu eserle nasıl bir bağ kurduğunu anlatarak son buluyor.

 

“İyi güzel be gardaş da Ömer Hayyam kim?” diyenler için küçük bir parantez açalım. İslam Ansiklopedisi‘ne göre “İbn Sînâ ekolüne mensup bir âlim-filozof olduğu kabul edilen Ömer Hayyâm cebir, geometri, astronomi, fizik ve tıpla ilgilenmiş, müzikle uğraşmış, ayrıca adını ölümsüzleştiren rubâîlerini kaleme almıştır.”[1] Bir başka kaynağa göre “Ömer Hayyam, İran ve doğu edebiyatında rubai türünün kurucusudur. Batı ülkelerinde adına birçok dernek kurulmuş, rubaileri bütün batı dillerine çevrilmiştir.”[2]

 

Bu parantezden sonra, romana geri dönelim. Benim en çok dikkatimi çeken nokta, Ömer Hayyam’ın iktidarla yaşadığı ikilem dolu ilişkidir. İktidar ve saraydan pek hoşlanmayan, sadece şiirlerine ve araştırmalarına düşkün olan Hayyam, tüm bunları yapmak için bir sultanın, bir emirin desteğine ihtiyaç duyar. Dahası kalbini kaptırdığı sevgilisi tam anlamıyla bir iktidar tutkunudur. Bana kalırsa, aralarındaki zıtlıktan dolayı sevgilisiyle arasında geçen diyaloglar hikâyenin bir diğer ilgi çekici noktasıdır.

 

“Her gün biri çıkar, başlar, benim ben demeye,

Altınları, gümüşleriyle övünmeye.

Tam işleri dilediği düzene girer,

Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye…” –Ömer Hayyam

 

Hayyam’ın rubailerinin bir diğer enteresan yanı ise, şarap ve meyhaneden sıkça bahsetmesidir. Kimilerine göre, bunlar salt mistik simgelerdi. Kimilerine göre ise, tam tersine zevküsefa yaşamının ifadesiydiler.

 

Gerçekte neyi düşünerek bunları kaleme aldığı, gizemini koruyan bir muamma olarak kalacak. Ancak, yaşadığı devrin aykırı bir düşünürü ve filozofu olan Ömer Hayyam, geçmişte sıkça konuşulduğu gibi gelecekte de konuşulmaya devam edecek.

 

Lafı fazla uzatmayalım. Sadede gelmek gerekirse, Amin Maalouf’un kaleme aldığı Semerkant romanının edebiyat sevenler, şiir okumaktan keyif alanlar ve tarihle alakalı olanlar için oldukça ilginç bir kitap olduğunu söyleyebilirim.

 

Sonuç olarak, gerek hikâyenin özü, gerekse yazarın kullandığı anlatım dili son derece etkileyici olduğu için, sizlere de tavsiye ederim. Alın, okuyun!

 

‘”Ben mahşer gününün dehşetinden başka iman, secdeden başka namaz tanımayanlardan değilim. Ben nasıl mı namaz kılarım? Bir gülü seyrederim, yıldızları sayarım, yaratılışın güzelliği, onun düzenindeki kusursuzluk karşısında büyülenirim, Rabbim’in en güzel eseri olan insanın, onun bilgiye aç beyninin, aşka aç gönlünün, uyanmış veya tatmin edilmiş tüm duyularının karşısında hayranlığa kapılırım…” – Ömer Hayyam

 


 

Referanslar:

  1. https://islamansiklopedisi.org.tr/omer-hayyam
  2. https://www.aksam.com.tr/yasam/omer-hayyam-kimdir-iste-omer-hayyam-sozleri-siirleri-ve-rubaileri/haber-972358

Fotoğraf için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir