Bir Portre Denemesi: Hüseyin Sırrı Bellioğlu

Kaynak: TBMM Albümü (1920 – 2010)

Hüseyin Sırrı Bellioğlu (veya Sırrı Bey) Osmanlı’nın son mebuslarından, TBMM’nin ilk milletvekillerindendir; bunun yanında tüccar, nafia kâtibi, belediye başkâtibi, kaymakam, mutasarrıf, hariciye encümen reisi (dışişleri komite başkanı), İktisat Vekili (Ekonomi Bakanı); ayrıca bir Kıbrıslı.

 

Liberalizmi anlatmaya çalıştığım geçen yazımdan yola çıkarak bu sefer tarih sayfalarından silinmeye yüz tutmuş, memleketli olmasına rağmen az bilinen, hayatı boyunca kişiliğinden ödün vermeyen bir şahsiyeti anlatmak istiyorum. Yazımda ideolojik görüşlerine ağırlık vereceğim hâlde, bu yazının Sırrı Bey’in sadece liberalizmi benimsemiş tarafına değil, direkt olarak kendisine ait olmasını diliyorum. Belki tarihte, tarihimizde, hak ettiği yeri benim bilgim anlatmaya yetmemiştir, fakat en azından bir başlangıç yapmaya, merak uyandırmaya yettiyse burada anlatılan, yazılanlar amacına ulaşacaktır.

 

Burada yazılan Lefkoşalı Hüseyin Sırrı Bellioğlu’nun hayatının bir kısmıdır.

 

***

 

1876. Kıbrıs’ın İngiltere’ye kiralanmasından iki yıl önce, Eşraftan Mehmet Nuri Ağa ve Ayşe Hanım’ın oğlu olarak, Lefkoşa’da dünyaya geldi Sırrı Bellioğlu. Ortaöğreniminin sonuna kadar Kıbrıs’ta kalmaya devam etti. Yüksek tahsili için bir başka Lefkoşalı Sadrazam Kâmil Paşa’nın tavsiye ve teşviki üzerine İstanbul’a, Mülkiye Mektebine kaydoldu.[1]

 

Eğitimine devam ederken 1897 yılında Padişah II. Abdülhamit aleyhine bir gösteriye katılması sonucu tutuklandı. 11 ay Taşkışla’da tutuklu kalmasının ardından okula devam edememiştir. Ardından Kastamonu’ya sürgün edilmiş, burada önce müebbet hapis cezasına çarptırılmış, fakat sonradan 2 yıl olarak cezası hafifletilmiştir. Yine de, burada 10 sene sürgün hayatını devam ettirecektir. Bu dönem sonrasında çalıştığı son memuriyeti olan Amasya Mutasarrıflığı görevi esnasında bir İngiliz komutanının talebini yerine getirmediğinden İstanbul Hükûmeti tarafından görevden alınıp bir süre tekrar hapis hayatı geçirir.[2]

 

 

Mebus, Milletvekilli, Muhalefet

 

Kaynak: TBMM Albümü (1920 – 2010)

İki kere mahkûm edilmesi ve uzunca sürgün hayatı geçirmesine rağmen aslında Sırrı Bey’in hayatı tam bu noktada, İkinci Meşrutiyetin Mebusan Meclisinin son döneminde İzmit’ten mebus seçilerek şekillenmeye başlar. Bu dönemde yazılan Misakımillî’nin yazarları arasında olduğunu söylemektedir.[2] Zaten Meclis’te Felâh-ı Vatan Grubunda olan Sırrı Bey,[3] Atatürk’ün talebi ve Mebusan Meclisinin kapanması üzerine 40’a yakın diğer mebusla Ankara’ya gelmiş ve 23 Nisan 1920’de TBMM’nin ilk açılışında bulunmuştur.[4]

 

İlk dönemde görece daha ılımlı bir yasama yılı geçmesine rağmen II. ve III. yasama dönemlerinde Sırrı Bey milletvekili seçilememiştir. IV. yasama döneminde TBMM’de yaşanan yönetim tartışmalarından doğan “müstakil” milletvekili durumu üzerine tekrar aday olmuş ve seçilmiştir. Sırrı Bey’in sıkı muhalif kişiliği TBMM döneminde kendini belli eder ve fikirlerinin -özellikle IV. dönem olmakla birlikle- daha kapsamlı şekilde ortaya çıktığını görürüz.

 

Bu dönemlerde Sırrı Bey sıkı bir liberalizm savunucusu olduğunu tekrar tekrar göstermiştir. Buna rağmen bir parantez açmak gerekir. Liberalizm düşüncesinin iki kanadı olarak siyasal liberalizm ve ekonomik liberalizm düşünülürse, Sırrı Bey esasta ekonomik liberalizmi savunmuş, siyasal açıdan  “millî” düşüncesine ağırlık verdiği konularla birlikte sınırsız siyasal özgürlüklerin varlığını savunduğu konular da vardır.

 

Bu konuyu biraz açmak gerekirse; örneğin, “gayri millî” olarak görülen yer isimlerinin değiştirilmesi meclis gündemine geldiğinde bu konuda hassasiyet belirtmiş ve devlet ciddiyetinin sağlanması için isimlerin değiştirilmesini savunmuştur.[5]

 

Bir diğer açıda ise, milletvekilliği yapmış her iki dönemde basın özgürlüğünün önemine sürekli vurgu yapmış, ilk dönem İstanbul matbuatında (basın) sansürün kaldırılmasını gündeme getirmiş, IV. dönemde ise yenilenme sürecindeki basın yasasının komitesine katılıp, tabiri caizse komiteye katılan basın mensuplarından daha sıkı bir basın özgürlüğü savunması yapmıştır. Her iki girişimde de başarılı olmamıştır.[6]

 

Ayrıca, 1931 yılında TBMM’de Evkaf Genel Müdürlüğünün bütçesi görüşülürken Sırrı Bey söz alarak Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî bir dini olmadığını belirterek, nasıl ki Rumların, Ermenilerin, Yahudilerin evkaf bütçeleri mecliste belirlenmiyorsa, Müslümanların da dini konularının meclis gündeminde olmaması gerektiğini savunmuştur. Aksi hâlde Müslümanların diğer dinler huzurundaki eşit muamelesinin inkâr edileceğini söylemektedir.[7]

 

Son olarak, devletçilik ilkesi bazındaki 1932 bütçe görüşmelerinde yaşanan tartışmalar esnasında Sırrı Bey söz alarak hükûmetin “Vasıf ve şiarı [niteliği ve görevi] halkçılıktır.” der. “Hükûmet kendi kudretini her gün vatandaşların kudret ve teşebbüslerinin yerine ikâme etmektedir.” diye eleştirir.[8]

 

Özetle, siyasi açıdan Sırrı Bey yeni kurulan devletin vizyonunu takiben millî düşüncenin ağır bastığı taraflarla birlikte toplum yapısı, dini özgürlükler ile laiklik ve basın özgürlüğü konularında liberalizm çerçevesinde tutarlı konuşmalar yapmıştır.

 

***

 

Ekonomik açıdan ise Sırrı Bey daha sıkı ve kapsamlı bir şekilde, özellikle IV. dönem alevlenen “devletçilik” akımına ve kişisel olarak İsmet İnönü ve Recep Peker’e karşı muhalefet olmuştur.

 

Bunun en somut örneklerinden biri devletin ülke ekonomisi alanında artan kontrol ve müdahalesini simgeleyen Türkiye ile ticaret sözleşmesi olmayan ülkelerden yapılacak ithalata gelen yasaklama kanununa karşı “iktisadın doğal kanunları” ile mücadele edilemeyeceğini söyleyerek azalan herhangi bir malın fiyatının artması demek olduğuna dikkat çeker.[9]

 

Bir diğer misal Denizcilik İdaresi bütçesi görüşmelerinde Sırrı Bey söz alarak devletin ticaret düşünerek teşebbüs oluşturması veya idarelere yetki vermesini eleştirir. Ayrıca bunlara ve devlet eliyle yaratılan bütün avantajlara rağmen bütçede açık çıkmasının başarısız idareden kaynaklandığını düşünmektedir. Bu konuda özel sektörün temsilciliğini yapmış ve işletme sahiplerinin talepleri doğrultusunda İktisat Vekiline özelleştirme çağırısı yapmıştır.[10] Bundan bir buçuk ay sonra posta vapurculuğunun devletleştirilmesi gündeme gelecektir.

 

Devletçiliğin Anayasa Girişi ve Mektupla Muhalefet

Fotoğraf için tıklayınız.

Sırrı Bey’in yoğun ve hararetli muhalefetinin izlediği rotada varılan son durak Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF, günümüzdeki CHP) Genel Sekreteri Recep Peker’in önderliğinde, IV. dönemin sonlarında, CHF parti ilkelerinin (devletçilik) anayasaya girmesi ve diğer ideolojilerin yasaklanması olacaktır.

 

Dönemin sona ermesi ile birlikte yeniden seçimler gündeme geldiğinde Sırrı Bey’in milletvekilliği Atatürk, İsmet İnönü ve Recep Peker’in bulunduğu bir ortamda gündeme gelir. Hasan Rıza Soyak hatıralarından bu anısını anlatır; buna göre Atatürk Sırrı Bey’in milletvekilliğinden memnun olmakla beraber tekrar seçilmesini istemektedir. Bu düşüncesini İsmet İnönü ve Recep Peker ile paylaştığında ise aldığı tepki Recep Peker’in cevabından anlaşılır: “Sırrı Bey geçen devre zarfında, …, âdeta muhalefet yaptı; birçok işlerde bizi güç durumlara düşürdü, bize kök söktürdü. Onun tekrar Meclise girmesi katiyen doğru olamaz.” [11]

 

Bunun üzerine Atatürk Sırrı Bey’i savunmuş olsa da, İsmet İnönü ve Recep Peker’in ısrarı üzerine sözünü diretmez, böylece Sırrı Bey’in milletvekili hayatı yeniden ve bu sefer temelli son bulur.

 

***

 

Ancak vekilliğin bitmesi ile muhalefet bitmez. Seçilmeyeceğini anlayan Sırrı Bey bu sefer imzasız bıraktığı ve sert bir dille görüşlerini yazdığı mektupları cumhurbaşkanına, genelkurmay başkanına, Yüksek Askerî Şura üyelerine, gazetelere ve üniversite hocalarına gönderir. Bu mektuplar cumhurbaşkanınca (İsmet İnönü) bir soruşturma açılmasına yol açar. Millî İstihbarat Teşkilatı (MİT, o zamanki adıyla MAH) tarafından 1940 nisanında İstanbul’da Galatasaray postanesinden mektupları atarken “suçüstü” yakalanır.[12] 1941 yılında da hükûmet aleyhine tahrik ve hükûmetin manevi kişiliğine hakaret suçundan 9 yıl 4 ay hapse mahkûm edilir. Cezasını yattıktan sonra çıkar ve yoğun uğraş sonrası 1951 yılında çıkan özel bir kanunla affedilir.[13]

 

Hayatının geri kalanını, bildiğimiz kadarıyla, sessiz bir şekilde geçirir. Sonunda, Hüseyin Sırrı Bellioğlu, 28 Eylül 1958’de İstanbul’da ölür.

 

Son Sözler ve Bir Soru

Bu yazı ile bir portre çizilmeye çalışılmıştır. Ancak bu portre ne renk, ne detay, ne de boyutu bakımından konusuna gerekli emeği verememiştir. Sırrı Bey, burada yazılanların ötesinde, bir o kadar daha yazılmaya layık bir hayat geçirmiştir. Kıbrıs’taki Türklerin ilk yaptığı “kongre”den Alparsan Türkeş’in ilk kez askerî okula yazılmasına kadar pek çok, belki de yankısı daha derin tarihî olaylarda izleri bulunmaktadır.

 

Ancak ne Kıbrıs’ta ne de Türkiye’de gerekli özen ile bir biyografisi, hayatının özeti yazılmamıştır. Bununla beraber farklı farklı komplo teorilerine alet olmuş, kimi köşe yazarlarınca eksik bilgi ile tanıtılmıştır. Ben ise okurun buraya kadar ilgiyle okumasını ve aklının bir köşesinde isminin yankı yapmasını umarak bu eksik portreyi kaleme aldım. Dilerim Sırrı Bey hakkında edinilecek yeni bilgiler ile daha kapsamlı bir çalışma yapacak insanlara bile ilham kaynağı olabilir, tıpkı bana olduğu gibi.

 

Son olarak bir soru: Yakın zamanda müze olarak açılan Alparslan Türkeş’in evinin restore edilmesinden yola çıkarak, Sırrı Bey ve Sırrı Bey gibi değerlerin nerede doğduklarını ve yaşadıkları evleri bulmak ve o evlerde tıpkı Sevgili Mehmet Göksu’nun karekod projesi gibi işaretlemek hem turistik açıdan hem de kültürümüzü tanıyıp korumak açısından çok güzel olmaz mıydı?

 

 


 

Referanslar

[1] Ahmet An, Kıbrıs’ın Yetiştirdiği Değerler (1782-1899), Akçağ Yayınları, 2002, s. 238

[2] TBMM GCZ, D: I, Cilt: 3, s. 1319

[3] Hıfzı Topuz, Atatürk Sesleniyor, Remzi Kitabevi, 2016, s. 15-17

[4] Ibid; Fahri Çöker, Türk Parlamento Tarihi, D: I, C: III, s. 539-540; TBMM Arşivleri, Hüseyin Sırrı Bellioğlu Tercümeihâl Örneği

[5] Mehmet Kaya, Meclis-İ Mebusan’dan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne: Hüseyin Sırrı Bey Ve Meclis Faaliyetleri, Uluslararası Gazi Akça Koca Ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu Bildirileri, 2015

[6] Ibid; Hıfzı Topuz, Atatürk Sesleniyor, Remzi Kitabevi, 2016, s. 15-17

[7] Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, Liberalizm, C: 7, 2005, s. 152-153

[8] Ibid, s. 146-147

[9] Ibid, s. 151

[10] Ibid, s. 149

[11] Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, C: I, Yapı ve Kredi Bankası Yayınları, 1973, s. 43-46

[12] Hıfzı Topuz, Atatürk Sesleniyor, Remzi Kitabevi, 2016, s. 15-17

[13] Fahri Çöker, Türk Parlamento Tarihi, D: I, C: III, s. 539-540

 

Kapak fotoğrafı için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir