İş Bankasındaki Atatürk Hisselerinin Akıbeti

Geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Milliyetçi Hareket Partisinin (MHP) de desteğiyle Atatürk’ün vasiyetinde Cumhuriyet Halk Partisine (CHP) bırakmış olduğu İş Bankası hisselerinin (%28.09) Hazine’ye devredilmesi için Meclis’e bir yasa tasarısı sunacaklarını açıklamıştı. Mevzubahis hisseler Atatürk’ün ölmeden yaklaşık 2 ay önce, 5 Eylül 1938’de kaleme aldığı vasiyetnamesinin bir hususundan kaynaklanmaktadır.

 

Bu husus, Atatürk’ün ölmeden önce kendi cebinden verdiği para ile ortak olduğu İş Bankasındaki hisselerinin (Atatürk Hisseleri) tümünü CHP’ye, bir takım şartlara tabii tutularak devretmesidir. Vasiyetnameye göre CHP bu hisse senetlerinden elde ettiği kârın tümünü Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuna yarı yarıya pay etmeli, ve hisseler sayesinde hiçbir finansal kâr elde etmemelidir. Günün sonunda CHP bu vasiyetten, hisseleri oranında İş Bankası Yönetim Kurulu’nda CHP’yi temsil etmesi için atayabileceği 4 kişi dışında hiçbir fayda sağlamamaktadır.

 

Türkiye’deki faiz oranlarının arttırılması, döviz kurlarının hâlâ daha yüksek seviyelerde seyretmesi ve bunun beraberinde gelen stabiliteden uzak ekonomik ve siyasi iklim, bu önergenin Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) gündem değiştirmek için yapılmış bir hamle olduğu söylenebilir.

 

Hele ki bu manidar zamanlamayla!

 

Gelin, gündemi meşgul eden bu siyasi konunun temeline birlikte inelim.

 

I. Vasiyet, Türk Tarih Kurumu (TTK) ve Türk Dil Kurumu (TDK)

 

TTK ve TDK, Atatürk’ün yaşamı süresince Türk halkını muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarma uğraşında kendi emriyle kurdurduğu onlarca kurum ve kuruluşlardan sadece ikisidir. Vasiyetinden de anlaşılacağı üzere, Atatürk’ün bu iki kuruma özel bir önem yüklediği aşikâr. Bu nedenle, vasiyetin manevi değeri bir o kadar artıyor.

 

II. Vasiyet Hukuka Aykırı mı?

 

Bu soruya verilebilecek en kısa, ve olayın teknik konularından uzak cevabı, hayır. Vasiyet, Türk Medenî Kanunu’nun alakalı maddeleri uyarınca geçerli ve mahkemelerce uygulanmasında hiçbir sorun olmayan bir vasiyetnamedir. Vasiyetin içeriği uyarınca sorumlulukların yerine getirilmesinin ve yerine getirilmediği takdirde sorumluluk sahibi tarafın (CHP’nin) gerekli yasal işlemlere tabii tutulmasının sorumluluğunu yargı üstlenecektir.

 

Zaten bu hususu ne hisseleri Hazine’ye geçirmek isteyen AKP kanadı, ne de Atatürk’ün vasiyeti dolayısıyla (finansal bir gelir sağlamamalarından ötürü) bu hisseleri sembolik  bir şekilde kullanan CHP kanadı tartışıyor.  Konu daha çok AKP cephesinden “etik”, CHP cephesinden ise “siyasi bir manevra” olarak nitelendirilmekte.

 

III. Siyaset Tarihinde Atatürk Hisseleri

 

CHP’nin yakın geçmişine baktığımızda, şu günlerde gündemi işgal eden Atatürk hisselerinin CHP’nin elinden alınması konusu uzun zamandır (en azından benim yaşantım bazında) konuşulmayan bir konuydu. Ama işin doğrusu, Türk siyaset tarihinin akışına bakınca karşımıza çıkan resim çok daha farklı bir hikâye anlatıyor bize. CHP, Atatürk hisselerine el konulmasına tarihte iki defa tanıklık etmiştir, fakat bunların ikisinde de mahkeme kararlarıyla hisseleri geri alabilmiştir.

 

 i. Demokrat Parti Dönemi

 

Bu olaylardan ilki, resmi olarak çok partili demokratik düzene geçiş tarihi olan 1946 yılından sadece 5 sene sonra, Adnan Menderes’in Genel Başkanlığını yaptığı Demokrat Parti iktidarı döneminde gerçekleşti. CHP’ye bağlı Halk Evlerinin DP tarafından Türk Ocaklarına çevrilmesi, CHP’nin menkul ve gayrimenkul varlıklarına (ve varlıkların kullanımına) dair zıtlaşma, 1950 ile 1951 yılları arasında iki partinin arasını soğutmuş ve en sonunda Demokrat Parti bu olayı Meclis’e bir yasa tasarısı olarak sunmaya karar vermiştir.

 

7 Ağustos 1951 günü CHP’nin birçok menkul ve gayrimenkul mal varlığına el konulması için Meclis’e Demokrat Parti tarafından bir yasa tasarısı sunuldu. Aralarında CHP’li vekillerinin tümü (69) ve bazı DP’li milletvekillerinin de bulunduğu 125 milletvekili oylamaya katılmazken (TBMM Tutanak Dergisi, 7 Ağustos 1951, s.672-4), geriye kalan 342 milletvekilinin oyladığı yasa tasarısı 339 “evet” oyuna karşı 3 “hayır” oyu gibi ezici bir çoğunlukla kabul edilip, 6195 sayılı kanun olarak yürürlüğe girdi. Bunun sonucunda CHP, Atatürk hisselerine ek olarak mal varlığının beşte dördünü bu yasanın Meclis’ten geçmesiyle kaybetti (Çakmak, 2015).

 

27 Mayıs 1960 Darbesi’yle birlikte Atatürk hisseleri CHP’ye geri döndü. 1963 yılında Anayasa Mahkemesi CHP’nin 6195 sayılı kanunun Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle yaptığı başvuruyu kabul etti. Yasa, Anayasa Mahkemesi tarafından “hukukun ana prensipleri ve Anayasa hükümleri ile bağdaştırılması mümkün olmayan keyfî bir tasarruf” (Resmi Gazete, 4 Aralık 1963, s.3) olarak değerlendirildi. Anayasa’ya aykırı bulunan yasanın tümünün iptaline karar verilmesiyle, hisseler tekrar CHP’ye döndü.

 

ii. 12 Eylül Darbesi

 

27 Mayıs Darbesi’yle mukayese edilince, Kenan Evren’in önderliğindeki askeri yönetim, bir öncekine kıyasla çok daha gaddardı. Darbe yönetiminin bütün partileri kapatmasıyla partilere ait bütün varlıklar da Hazine’ye devredildi. Böylelikle Atatürk hisseleri 27 Mayıs Darbesi’yle CHP’ye geri verildiği gibi, 17 sene sonra, 12 Eylül Darbesi’yle bu kez geri alınmış oldu. Parti’nin tekrar açılmasıyla birlikte Atatürk hisselerini geri alma çabası sardı CHP’yi. CHP 1992 yılında, el konulan malları ve İş Bankasındaki hisselerini geri alabilmek için bir dava açtı. Davanın sonunda Yargıtay 11. Dairesi, İş Bankası hisselerinin Atatürk’ün vasiyeti olduğunu ve bu vasiyetin yerine getirilmesi gerektiğine kanaat getirerek hisseleri CHP’ye geri teslim etti.

 

IV. George Orwell ve Türkiye

 

Türk siyaset tarihinden anlaşılacağı üzere gündeme belirli zaman aralıklarıyla periyodik olarak gelmeye devam eden Atatürk hisseleri, bu ay ile birlikte bir kez daha ülke gündemine bomba gibi düşmüş oldu. CHP bu bağlamda Demokrat Parti döneminde başlayan Atatürk Hisseleri konusunda pozisyonunu hâlâ daha değiştirmedi. Retrospektif bir şekilde incelendiğinde bu vasiyetin CHP nezdinde sadece bir kâğıt parçasından fazla önem taşıdığını partinin tarih boyunca bu hisselerin devrine verdiği sert ve taviz vermez duruşundan anlayabiliyoruz.

 

Bu da bizi çok önemli bir meseleye getiriyor.

 

AKP’nin CHP’ye hiçbir ekonomik fayda sağlamayan, uzun zamandır da gündemi işgal etmeyen bir konuyu tekrar siyasi arenaya çıkarma çabası. Bu bağlamda George Orwell’in ölümsüz eseri 1984 bu çabanın neden boş yere olmadığını ve nasıl bir amaca hizmet ettiğine ışık tutacaktır:

“Geçmişi kontrol eden, geleceği de kontrol eder; şimdiyi kontrol eden geçmişi de kontrol eder.”

 

Evet. Cevabı buldunuz. Gerçek amaç gündemi kontrol etmek. Çünkü yaktığınız kibritten çıkan ateş ile mücadele etmek büyük bir orman yangınıyla mücadele etmekten daha kolaydır; ikisi de ateş olmasına rağmen…

 

V. Damokles’in Kılıcı

 

AKP’nin bu çabası ne kadar semere vermeyecek bir amaç olsa da, CHP’de amaçladığı tahribatı eyleyemese bile gündemin kontrolünü elinden bırakmıyor. Bu anlamda en büyük çaba gündemin akışını kontrol altına alabilmek.

 

Buna ulaşmanın en faydalı yolu da ana muhalefet partisine karşı başka bir savaş cephesi açmaktır. Günümüz şartlarında AKP’nin kemikleşmiş seçmen tabanı o kadar büyüdü, o kadar politik ideolojilerine karşı bağnazlaştı ve o kadar ötekileştirdi ki “bizden” diye tanımlamadığı herkesi, âdeta dış dünyaya karşı bir duvar ördü. Devlet büyüklerinin dediklerini sorgulamadan, öyle kör bir itaatkârlık içinde linç etmeye şartladılar ki kendilerini; muhalefetin en ufak açığı, en ufak hatası onların gözünde rakip partinin nüfuzunu sıfırladı.

 

En ufak bir soruya cevap verememek, mantığa değil çığlığa, doğruya değil avutucu yalanlara ve en önemlisi kendini sorgulamadan çok başkalarını yargılamaya kulak veren kemik seçmeni ve en az onlar kadar büyük olan tutucu ve bağnaz zümreyi CHP’den bir o kadar uzaklaştırır.

 

Cevap vermemek CHP’nin seçenekleri arasında değildir. “Söz gümüşse sükût altındır” lâfı CHP için artık sadece uzak geçmişte kalan bir serap olmuştur. CHP her teklediğinde üzerine ceviz kabuğunu doldurmayan temelsiz ithamlarla çullanan bir AKP var karşımızda. Batı ülkelerinde bunun gibi şeylere herkes güler geçer. Türkiye dışında. Türkiye farklı.

 

CHP her ithama cevap vermek, her tartışmaya girmek ve en kötüsü de hepsini kazanmak zorundadır. İlerleme kaydedebilmek için değil, sadece yerinde sayabilmek için. CHP’nin üstünde asılı duran kılıç Damokles’in Kılıcı’nı bile mumla aratacak incelikteki bir pamuk ipliğine bağlıdır. Bu siyasi savaş sürerken gelen her AKP suçlamasında CHP elindeki kaynakları bir o kadar fazla alana yaymak zorunda kalacaktır. Çünkü bu ölçeklerdeki savaşlarda Mustafa Kemâl Atatürk’ün de dediği gibi: “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır.” CHP elindeki kısıtlı mühimmatla (görsel ve sözel medyadaki varlığı, parti gücü, milletvekili sayısı, maddi kaynaklar) kendinden on misli, yirmi misli büyük bir rakibe karşı birden fazla cephede mücadele etmek zorundadır..

 

Yazımı sonlandırırken sanmayın ki hiç umudumuz yok. Umut her zaman var, sevgili arkadaşım Sürel Uluçay’ın da geçen haftaki makalesinde bahsettiği gibi, umut hep bizimle. Nâzım Hikmet’in de dediği gibi:

“Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak…

Unutma; aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak.”

– Nâzım Hikmet Ran

 

 

Referanslar

TBMM Tutanak Dergisi, Dönem: IX, C:9, 110. Birleşim (7 Ağustos 1951)

Çakmak, F. (2015). Halkevlerinin Kapatılması ve Cumhuriyet Halk Partisi Mallarına El Konulması. History Studies International Journal of History, 7(Volume 7 Issue 3)

Hürriyet – “CHP’nin İş Bankası hisselerinin Hazine’ye devrini sağlayacağız” (13 Ekim 2018) http://www.hurriyet.com.tr/gundem/chpnin-is-bankasi-hisselerinin-hazineye-devrini-saglayacagiz-40986112

Türk Tarih Kurumu –“Atatürk’ün Vasiyeti” [http://www.ttk.gov.tr/tarihveegitim/ataturkun-vasiyeti/]

Fotoğraf için tıklayınız.

 

Bir yorum

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir