Toplum Şizofrenik midir?

Evrim ve Şizofreni

Evrim, belirgin bir zaman dilimine ardışık gelen, barizleşen, topluluk çerçevesinde ön plana çıkan, genotipik ve böylece, fenotipik bir çeşitliliktir. Genetik değişime uyarak, evrimin kalıtsal bazı, bir uzantı oluşturur, bundan dolayı toplumlar arası değişkenlik ve katılımcı normaliteler açığa çıkartır. Lakin, yaygın nitelik taşımaya mübah bazı genetik görünümler ve görseller, orantıyı sahiplenen ve orantı ile bağdaşan bir algı oluşturur. Çünkü, normaliteyi oluşturan kavramların aleyhine giden her bir genetik bozukluk, çoğul değerlendirmede “hastalık” olarak kaftan bulmaktadır. Şizofreni, beyin etkinliğinde gösterilen üst düzey disfonksiyondur. Bundan ziyade, dünyevi ve gerçekçi değerlendirmeye sapaklık verebilen bir sinirsel fenomen olarak değerlendirilebilir. Şizofrenik sinirsel girdinin ve beynin farklı lokallerinde gerçekleşen aktivasyonun, zamanen bağdaşması ve böylece eş zamanlı bir hiperaktiviteyle olağan dışı bir olgu yaratması, şizofreninin daha çok kalıtsal vurgusuyla örtüşmektedir.

 

Evrim, Zaman ve Şizofreni

Zaman, hareketi, lokomosyonu, sürekliliği, anlığı ve hızı tanımlayan bir parametredir. Evrensel olay dizilimleri ile dünyevi zaman kavramı tanım bulurken, soyut frekansın bir biçim kazanması insanidir. Evrim ise süregelen bir eylemken, bir fragmanda meydana gelen stabilizenin hareket kazanmasıdır. Şizofreni, önce zamansal, sonra evrimsel düzlemde tanımlanır. Şayet, zamanın stokastik örgüsü, ani yapısı, simültane ve dizilim yönergesine, böylece sinirsel salınım tekerrürüne olasılık bahşeder. Zaman, ayrıca evrime gebedir. Çünkü, değişken yapısı, bu bağlamda empoze ettiği düzeyi ve sabitliği, daha az öngörülebilir hâle getirir. Bu nedenle, genetik modifikasyon, maddi kazanım elde eden insan mekanizmasına, maddesel devrim ve bireyselleşmiş olay kombinasyonu yaratır. Bu olay ardışığı, perspektif yaratarak, zamansal sürekliliği olan bir devrim dinamiği oluşturur, şayet insan, zaman ile etkileşimi sırasında, algıya hasıl olur. Algıya yönelik bu denli doğurganlık ve perspektif değişimi, insan olgusuna doğal gelen bir vesiledir. Fakat, algı, bu zamansal sürekliliği değil de, zamanın simültane niteliğini kazansaydı, boyutsal entegrasyona, yani gerçeğin ve hayalin analojisine mübah kalmaz mıydı?

 

Evrim, Şizofreni ve Toplumsal Algı


Toplum, kalıtsal düşünce toplamına oluşum verebilen bir bütündür. Bu nevi toplumsal getirilerin çıktısı normatif vurgu dağarcığını kapsarken, aynı zamanda, çağcıl evreye, evrimsel aktivite ve tanım düzlemi oluşturur. Yani, insan beyninin potansiyel aleyhi, toplumdur. Şizofreni, fizyolojik uyumluluğuyla bu güne dek süregelebilen bir bozukluk olmasının yanı sıra, bedensel ve öz degradasyona büyük oranda teşvik edebilen bir oluşumdur. Şayet, gerçekçilik kavramının biçimsiz olması, şizofrenik ölümlülüğe oluşum çağrısında bulunurken, davranışsal yaygınlığın olgusu, insan vücudunun genel tepki mekanizmasıdır. Bu genelge çerçevesinde, bilinmezlik aleyhine dönüt niteliğinde olan tepkiler, yani dengesel yapıyı bozabilecek herhangi bir unsura tezat ve antagonist nitelikte olan tepki dağarcığı, yaygın ve davranışsal koruma mekanizmalarını oluşturur. Bu gibi sabit ölçüyü korumaya yönelik çıkışlar, insan fizyolojisiyle bile insicam eder. Maddesel ve ölçütsel dengeleşim, vücut dengesi misali, normale eğilim gösterme güdüsündedir. Bundan dolayı, sadece ansefal bazda kalamayan şizofreni, toplumun evrimsel müdahalesinden büyük oranda etkilenir. Şizofrenik yapı, maddesel anomali oluştursa dahi, vücut tarafından ters tepkimeye duyarsızdır. Fakat, davranışsal ve perspektif bazda dönüşümde bariz hâlde olduğu için, insanın dışa vurum politikası ve doğasından, toplum, vücut dengesine âdeta sentetik bir fonksiyonel ve bağdaşık yapı örtüşmesindedir. Bunun yanı sıra, şizofrenik aktivite neticesinde, objektife edilen herhangi bir duygu ve ya düşüncenin enerjik bazı, hastalığa sahiplik edenlerin toplumsal olgusundan tanınır. Çünkü bakış açısının eğilim çizergesi, sinirsel olay olgusunun mana ve mantık izlenimine adaptasyonuyla tanımlanmaktadır. Böylece, beyinsel ve aynı zamanda toplama bağlı değerlendirmeden etkilenen yapısı barizleşmektedir. Yani, şizofreni ile somutlaşmış olan kişisel düşünce, psikotik olarak negatif ve ya pozitif içerikte dışa vurum gösterebilir. Bu da aynı şekilde, kişinin toplumdan ziyade, özünden gelen izolasyonuna sağlam oluşturur. Yani, şizofrenik yapının eradikasyonu ve bu bağlamda ise, genetik frekansının bozulmuşluğu, toplumdan veya bireyin kendi davranış çerçevesinden neticelenmektedir. Evrimsel dinamik, yeni jenerasyondan, bu şekilde, tanımsal safhasıyla değişime empoze edilebilir. Böylece yine, insanoğlu, kendi öz potansiyeliyle ikileme düşer.

 

Şizofreni ve Evrimsel Manipülasyon

Genetik yapının bozulması, bir epifenomen yaratır, çevresel dengenin gıyabından meydana gelir. Şizofrenik sinirsel yapıt, normale çarptırım ve gerçeğe eğilimdedir. Normale karşıt izolasyonu, onu toplumdan uzak tutarken, gerçek kavramı ve gerçekçiliğe karşı ayrımı, toplama yakındır. Gerçeği tanıma güdüsü, aktarım metodolojisiyle pratikte uygulanır, fakat gerçek kavramına beyin aktiviteleri yabancılaşmıştır. Evrim, teoriğinde, belirgin bir evre ve vurgu bağlamında, çevresel modifikasyon ile sağlanır. Bu, beyinsel yapının, çevresel veya rastgele olaylar örgüsünden morfolojik olarak etkilenebileceğini, aynı zamanda, sinirsel hiperaktivite bağdaşısının, baskı altında kalmış iç güdülere veya fizyolojik kuruma delalet edebileceğini gösterir. Peki, genetik retrospektifle şizofreninin belirtileri barizleşir mi? Yani, sabit bir tehlike yapıtının dürtüsü ile açığa çıkabilecek bu genetik modifikasyon, enerjik bir seçici baskı ile etkileşimde miydi? Fonksiyonel yapıta, özellikle, beynin kavram silsilesine, değişim sağlayabilecek ne gibi bir etkileşim olabilir?
Nörolojik epifenomenler, aktif kombinasyonlarıyla, uyarı niteliğine bir işbirliği, koordinasyon dönütü ve böylece hareket sağlayabilirken, insan, düşüncelerini “harekete geçirebilir” mi? Yani algı dizilimi, deneyim izlenimi ve tehlike fragmanları, sinirsel koordinasyonla, evrimi sağlayabilir mi? Genetik travmadan ziyade, mental travmanın türevi, yeterli vurguyu sahiplenince, tezahür etmeye başlar. Kas dokusuna uyarı bildiriminde ve koordinasyon olgusuna yardım etmesinden ziyade, ensefal, düşüncesel hareket oluşturabilecek kabiliyettedir. Normal, oluşumunda bir kronoloji izlemişse, anormal de izleyemez mi? Peki ya bu bir mental devrimin, genetik çıktısı ise? O hâlde, Algı modifikasyonu bireysel değişimi güderken, kitlesel algının değişmesi, genetikle sağlanabilecek olasılıktadır. Düşüncenin tanıdığı nörolojik farkındalık, potansiyel hareketliliğe, bedene, gerçeğe, boyut ve duyusal aktiviteye oluşum verebiliyorsa, evrimi maniple edemez mi? Yani, şizofrenik yapının evrimsel bazı ve dürtüsü, baskın gelen düşünce kaynağına sahipse ve türevi olduğu baz, çevresel değil de, ensefalik ve kimyasal analojiden oluşuyorsa, düşünce, yapısal devrim yaratamaz mı?

 

Toplum Şizofrenik Midir?

Zamanın insan ile örtüşmesi, insani çerçevenin tabii tutulduğu zamansal yönergede gerçekleşir. Zaman, normal kavramına türdeş ise, evrim ve insan gibi, bir uzantıdan ibaretse, tarih kavramı geçmiş yapıda olduğundan, onu, “şu an” bakımından, anormal yapmaz mı? Bir dizilime meşârib yapıda olan tarih anımı, eski gerçeği bilmekse, geleceğe inanmak, toplumu şizofrenik mi kılar? Şizofreni, dışa vurum biçimi ise, maddeselleşmiş gerçeklik kavramlarına, kapitalizme parallel olmak, sistematik öngörü ve endişeler ile bağdaşmak, bizi şizofrenik mi yapar? Olağanı kavramak, olmuş olanı tanımaz mı? Olmuş olanı bilmek, olabileceklere vizyon mudur?

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir