Havaların ne sıcak, ne soğuk olduğu günlerin birine, bir sonbahar sabahına uyanmıştım. Her zamanki gibi ilk işim, telefonumu karıştırmak oldu. Sabah mahmurluğunda, ilk gördüğüm, Facebook’un “Ne düşünüyorsun?” sorusu oldu. Bir kaç saniye geçmemişti ki, TripAdvisor’den bir e-posta geldi. “Ali Furkan, Trapani hakkında arama yapmıştın. En sonunda gittin mi oraya?” gibi bir şeyler söylüyordu.
Okuduğum şeyi çok fazla önemsemeden yatağımdan kalkıp mutfağa geçtim. Biraz sonra kahvaltımı hazırlarken YouTube’dan bir şarkı açtım. Otomatik oynatmada olmasına rağmen, bir süre sonra şarkı durdu. Ne olduğuna bakmak için masaya geri döndüğümde, “Video duraklatıldı. İzlemeye devam etmek istiyor musunuz?” uyarısı ile karşılaştım. Çok düşünmeden, “evet”e tıklayıp kahvaltıyı hazırlamaya geri döndüm.
En sonunda kahvaltım hazır olduğunda masaya oturmuştum ki, bu sefer telefonun ayarlarından bir bildirim geldi. Şöyle diyordu: “Instagram, kameranızı kullanırken tespit edildi.”
Bu kez uzunca “Allah Allah” diyerek kaşlarımı kaldırdım. Ben fotoğraf çekmemişken bu da neyin nesi oluyordu? Bir kaç dakika sonra, Instagram hikâyelerime gelen mesajlara yanıt vermek isterken, ben basmamama rağmen ses kaydı açıldı. O an, son bir kaç haftadır bu durumun hep aynı şekilde tekrar ettiğini fark ettim.
Kahvaltıyı bitirip kahvemi yudumlamaya başlamıştım ki, “Londra havaalanına uygun ve hızlı ulaşım” diyen bir Facebook reklamıyla karşılaştım. Ne alaka şimdi diye düşünürken, aklıma dün gece bir arkadaşla yapmış olduğum, büyük şehirlerde havaalanlarına ulaşımın uzun sürdüğüne ve pahalı olduğuna dair olan sohbet geldi. Arkadaşım ise, Londra’da yaşadığı için örneğini Stansted Havaalanı’ndan vermişti. O konuşmanın üzerinden saatler geçtikten sonra bu reklamla karşılaşmak, son derece garip olmuştu.
Bu garipliğin ardından, Spotify’dan “Senin için seçtik Ali Furkan” başlığıyla sunulan bir müzik listesini açtım, ve günlük işlerin arasına daldım.
***
Uzun bir süredir hayatımızın merkezinde yer alan akıllı telefonlar sayesinde günlük rutinimize dâhil olan algoritmalar, seçimlerimizi etkilemek için bitmek bilmeyen bir yarış içerisindeler. Bunun da ötesinde, yukarıda bahsettiğim örneklerde de hissedebileceğiniz üzere âdeta bir canlı kişiymişcesine bize eşlik ediyorlar. Baksanıza, birisi otomatik bir mesajla tatil planlarımla ilgili ne yaptığımı soruyor, öteki müzik dinlemeye devam edip etmediğimi merak ediyor, bir diğeri ise benim için müzik listesi yapıyor. İzinsiz kamera kullanımı, arkadaşınızla yan yana iken yaptığınız bir sohbetten sonra o konuyla alakalı reklamlar, yani izinsiz mikrofon kullanımı da cabası. Özellikle izinsiz kamera ve mikrofon kullanımı, ister istemez kullanıcı bilgilerinin gizliliği gibi etik konuları gündeme getiriyor.
Kullanıcı gizliliği meselesinin yanında, tercihlerimizin ve kişiliğimizin maniple edilme olasılıkları da var. “Facebook’ta binlerce arkadaşınız var, ancak siz bazı arkadaşlarınızı ve belirli konulardaki içerikleri daha çok görüyor olabilirsiniz. Çünkü sizin neyi sevip sevmediğinize Facebook karar veriyor ve binlerce arkadaşınızın paylaştığı şeyleri, sizin daha önceki tercihlerinize ve kendisine göre sıralıyor olabilir. Google’da yaptığınız her aramanın sonucu veya sıralaması farklı çıkabilir, bazı içerikler daha üstte ve öncelikli olarak sıralanıyor olabilir. Çünkü bu sonuçlar, lokasyona, zamana ve sizden daha önce bilgisayar başına oturmuş birilerinin tercihlerine göre değişiyor olabilir ve Google sizi sizden daha iyi tanıyor olabilir…”[1]
Sonuç
Toparlamak gerekirse, sosyal medya kullanımına karşı değilim. Ancak sürekli gelen güncellemeler ve her gün karşılaştığım yeni şeylere karşı da şaşırmaktan kendimi alamıyorum. Sanırım burada önemli olan, bu yeni medya imkânlarını nasıl kullandığımız, onlarla ne yaptığımızdır. Yani hareketlerimizin ne kadar farkında olduğumuzdur. Daha da önemli olan, bütün bunların hayatı daha iyi kılmak için bir araç olduğunu unutmamaktır. Bu enstrümanların bir amaca dönüşmesi, bizi gerçek hayattan koparabilir veya kalitesini düşürebilir. Sosyal medya bir amaç değildir, çünkü insanoğluna çok daha büyük amaçlar yakışır.
Referanslar
[1] Ahi, G. (2018). “Özgür irade dönemi bitti, artık algoritmalar var”, digitalage.
Görsel için tıklayınız.