Siz Çözüme Bakın, Barışı Bize Bırakın

Çözüm ve barış iki farklı kavramdır.

 

Barış insanidir, çözüm siyasidir.

 

Bu adaya çözüm geldiğinde barışın geleceği kesin değildir. Barış da ille çözüm ile gelecek diye bir şey de yoktur. Barış apayrı bir kavramdır ve çözüme endekslenmesi oldukça vahim bir hatadır.

 

1963’ü, 1974’ü, hatta 2002’yi bugünlerle kıyaslarsanız bir çözüm gelmeden barış adına ne kadar adım atıldığını görebilirsiniz. 2003’te “diğer” taraftan taraflarına geçenlere âdeta bir öcüymüşlercesine bakan çocuklar bugün büyüdüler ve “diğer” tarafa geçmeye devam ettiler. Bir zamanlar Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu almak vatan hainliğiyken bugün sıradanlaştı.

 

Örnekler o kadar çok arttırılabilir ki. Benim yaşım oldukça küçük olmasına ve kapıların kapalı olduğu dönemi dahi hatırlayamama rağmen bundan 7-8 sene öncesi ile bugünü kıyasladığımda bile çok şeyler değişmekte.

 

Ve henüz çözüm olmadı.

 

İşaret etmeye çalıştığım şudur ki bizlerin iki toplumu yakınlaştırması için ısrarla bir çözümü beklemeye ihtiyacımız yoktur. Sadece onlarla sınırlı olmasa bile güven yaratıcı önlemler buna bir örnektir. Lise yıllarımın önemli bir kısmını etkinliklerinde ve bu etkinliklerin hazırlanmasında geçirdiğim Kıbrıs Arkadaşlık Programı buna bir örnektir. İki toplumlu teknik komiteler buna örnektir. İki toplumlu müzik grupları buna örnektir.

 

Tabii ki masadan kalkmayı, çözüm arayışını sonlandırmayı yahut farklı kanallarda farklı çözümler aramayı önermiyorum. Çözümü de küçümsemiyorum. Sadece ötesini işaret ediyorum. Bizlerin vizyonu çözüm masasıyla sınırlı kalmamalı daha ilerisini ve daha fazlasını göstermelidir.

 

Bu barış misyonu ideolojilerle birleşik olmamalıdır. Hatta ekseriyetle ayrı tutulmalıdır. Bugün sempati duydukları siyasi partilerden bağımsız olarak birçok arkadaşım iki toplumun bir araya gelmesinde beis görmemektedirler. Kıbrıs sorununda çözümü konfederasyon ya da iki devletli çözümde gören gençler de federasyon ve hatta üniter devlette gören gençler de karşı tarafla yakınlaşmak konusunda birleşebiliyorlar.

 

Lakin günümüzde bu gençleri -özellikle belirli bir yaş üstünde olanlarını- bir araya getirecek yeterli sayıda platform olmamakla beraber var olanlar ise kimilerince marjinalleşmiş hâldedir. Bu konuda tek amacı çözüm sürecine baskı yapmaktan ziyade iki toplumu bir araya getirecek, belirli görüşleri pompalamak yerine görüş odaklı değil insan odaklı çalışacak ekiplere de ihtiyaç vardır.

 

Bu konuda Birleşik Krallık’ta okuyan bazı arkadaşlarımızın iyi niyetli çalışmalarını da içtenlikle takdir ederken aynı şekilde çalışmaların daha üst seviyelere taşınmasının gerekliliği de bakidir.

 

Örneğin birçok çalışmaya vesile olan İki Toplumlu Eğitim Teknik Komitesi gibi bir gençlik komitesi oluşturulabilir. Hakeza Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğinin girişimleriyle bu tarz oluşumlar liderlerin inisiyatiflerinden uzakta da gerçekleştirilebilir. Sivil toplum da bunun bir parçasıdır ancak iş sponsorluğa gelince halkın belirli sponsorlara karşı belirli hassasiyetleri olması ve günümüz dünyasında maddi güçten yoksun olarak iş yapmanın zorluğu da bir gerçektir.

 

Bana göre bunun en başarılı örneği toplum liderliklerinin öncülüğünde oluşturulacak iki toplumlu bir komite ile olacaktır. İki Toplumlu Kültürel Miras Teknik Komitesi gibi Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler’in ilgili programlarından alınacak destekler ile birçok proje hayata geçirilebilir ve gençlerden başlayarak iki toplum bir araya getirilebilir.

 

Dediğim gibi iki toplumun bir araya getirilmesi için çözümü beklemenin lüzumu yoktur. 56 senedir gelmeyen çözüm 56 sene daha gelmeyecekse iki toplum olarak barış yönünde adım atmayacak mıyız?

 

Gelin masada çözümün nasıl olacağı ile ilgilenirken dışarıda dahası ile, barış ile ilgilenelim. Emin olun çok daha az etkiyle çok daha fazla şey değişir.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir