Erkân Arayışı

İnsan olmak nedir? Bu soruya nasıl yaklaşmalı?

 

Biyolojiden, fizikten, kimyadan, yani farklı farklı doğal bilimlerden mi?

 

Bu yöntem içimdekilere anlam kazandırmamda beni çaresiz bırakıyor…

 

Yoksa edebiyat, ekonomi, siyaset, felsefe ve teoloji üzerinden yani farklı farklı sosyal bilimleri kullanarak yaklaşmalı mı?

 

Yine netlik kazandırmıyor bu bana, insanlığıma…

 

Bu sorunun altına inmeye çalıştıkça kayboluyorum, çünkü beni rahatlatacak bir yanıt bulmaktan ziyade gitgide ondan uzaklaştığımı hissediyorum…

 

“Hissediyorum”…

 

Belki de yanlış yaklaşıyorum, belki de tanımını aramak doğru yöntem değil!

 

Etiketleme ve anlam kazandırma hastalığı mı var bende?

 

Yoksa bir tek ben değil, çağdaş yaşamın ön koşullarından biri mi oldu bu arayış?

 

İmandan uzaklaştıkça ilme dönüyor, ilme yaklaştıkça imana tekrar dönüyorum, ilim beni çaresiz bıraktığından içimde bir iman yaratıyorum, neye inandığımı bilim seçmiyor, içimdeki mahkeme karar veriyor…

 

Bu mahkeme herkes için farklı…

 

Hâliyle bu heterojenlik “insan”a tanım koymayı hayli zorlaştırıyor…

 

“İnsan, insan derler idi

İnsan nedir şimdi bildim

Can can deyu söylerlerdi

Bu can nedir şimdi bildim.

 

Müminin kalbinde olan

Bulmadı taşrada kalan

Kendisinde buldu bulan

İman nedir şimdi bildim.

 

Bir kılı kırk yardıkları

Birin köprü gerdikleri

Erenler gösterdikleri

Erkân nedir şimdi bildim.

 

Ehli takvanın tuttuğu

Müminlere ok attığı

Münkirlerin şekkettiği

Güman nedir şimdi bildim.

 

Sohbette sözünü bilmez

Sözünün yüzünü bilmez

Ne gafil, özünü bilmez

Hayvan nedir şimdi bildim.

 

Özümü eyledim zelil

İnayet eyledi Celil

Dil içinde yanan delil

Buhran nedir şimdi bildim.

 

Muhyiddin eder Hak nazır

Görene her yerde hazır

Nihan nedir, nedir zahir

İnsan nedir şimdi bildim.”

-Muhyiddin Abdal, (16. yy.)

 

Demek ki yalnız değilim…

 

Muhyiddin Abdal ve onu bugüne taşıyan, yüzümüze tokat gibi vuran Fazıl Say…

 

Fazıl Say ve ekibi bu eseri bestelerken şiirin birinci, ikinci ve altıncı kıtalarını kullanmış ve “mümin” ve “iman” kelimelerini “can” ve “inanç” olarak değiştirmiş.

 

Hâliyle Gezi eylemlerinde bu şiir çok sembolikleşmiş.

 

Neyse konumuza dönelim…

 

Erkânlara dönüyor insan çaresiz kaldığında…

 

Güvendikleri isimlerin ne dediklerine bakıyor anlam kazanamadığında, iç mahkemesinde sonuçsuz kalan davaları bulabildiği erkâna havale ediyor, suçluları onların yargısına iade ediyor…

 

Hâliyle bazen onlar da geç kalıyor, susuyor veya erken davranıyor…

 

Yani onlar da insan…

 

Kanı, kemiği toprağa karışacak insan…

 

Belki de faniliğine dönmeli, cevapları bu arada aramalı.

 

Faniliğimizin farkına varabilsek, bu gerçeğe her gün uyanık olsak, belki de bazı “sorunlara” yaklaşma şeklimiz daha farklı olur…

 

Heterojenliği yok etmek yerine kabullenmek…

 

Taşradayız çünkü hepimiz… (Yanılıyor muyum?)

 

İçimizdekilerle de, dışımızdakilerle de…

 

Her taraftan farklı bir “bilgi” yüklüyor ve indiriyoruz belleğimize.

 

Yükledikçe gerçeklere tutunmak zorlaşıyor, insanlığım kadar gerçekliğim de muğlaklaşıyor, çünkü insanlık ve farkındalık arasındaki duvar inceldikçe gerçekleri görmek zorlaşıyor1.

 

Muğlaklıkta tepinirken haykırmadan edemiyorum, haykırdığımda bazen sesimi duyan oluyor, bazen olmuyor, iyi ki bu hafta annem duymuş…

 

Geçtiğimiz hafta bir süredir izlediğimiz savaş görüntülerinden sonra insanlığıma haykırmadan edemedim…

 

İki sınır arasında ölen masumiyet varken ben yine mutlaklık arayışında…

 

Anlam arayışında, netlik kazanma çabasında…

 

Bakın mutlak olmak istediğimi söylediğimde ama bunu masumlar zarar görürken nasıl yapacağımı sorduğumda annem ne diyor:

“İki tavır bana bu zor durumda arkadaşlık edince rahatlıyorum:

1) Sorgulamayı bırakmadan, pes etmeden kabulleniş… Bu dağınıklığı, muğlaklığı “bir süreliğine” kabul etme ve zamana güvenme.

2) İçsel-bireysel kararlılık: “her şeye rağmen”, içimdeki masumiyeti korumaya kararlı olma, dik durma… Dayandığım tek kişinin ve gücün kendim ve kendimden olması…

Bunlar beni çok rahatlatıyor.”

 

Teşekkür ederim anne…

 

İnsan insan derler idi

İnsan nedir şimdi bildim

Can can deyü söylerlerdi

Ben can nedir şimdi bildim.

 

Kendisinde buldu bulan

Bulmadı taşrada kalan

Canların kalbinde olan

İnanç nedir şimdi bildim.

 

Muhyiddin eder hak kadir

Görünür her şeyde hazır

Ayan nedir pinhan nedir

Nişan nedir şimdi bildim.”2

 

Aşikâr olan nedir, gizli olan nedir…

 

Nişan, yani anlam nedir şimdi bildim…

 

Kabullendim.

 

Bugün Tabella’nın 1. yıl dönümü, bu projeyi başlatan bütün insanları kutlarım…

 

Heterojenliğimizle yüzleşmemizi sağlıyorsunuz.

 

Bana erkân arayışımda dost oluyorsunuz.

 

Nice senelere.

 


 

Referanslar:

[1] Bora Aşık – Geceyi Atlatabilmek

[2] https://www.youtube.com/watch?v=fEzpsVi1Qd0

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir