Hemen her ülkenin en yüksek seviyede bir güvenlik kurulu vardır. National security council ya da millî güvenlik kurulu bir ülkenin -genellikle yürütme organları aracılığıyla- ulusal güvenliği tehdit eden veya edebilecek unsurlara karşı çalışmalar yapmak için toplanır. Birleşik Krallık, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya veya Türkiye bu kurula sahip ülkeler olarak da gösterilebilir.
Kuzey Kıbrıs Anayasası’nın 111’inci maddesi güvenlik politikasının saptanması ve uygulanması ile ilgili kararların alınması ve gerekli eş güdümün sağlanması konusunda çalışacak olan Cumhuriyet Güvenlik Kurulunun oluşmasını hükmeder.
Madde 111
(1) Cumhuriyet Güvenlik Kurulu, Cumhurbaşkanının başkanlığında, Cumhuriyet Meclisi Başkanı, Başbakan, Savunma, İçişleri ve Dışişleri Bakanları ile Silahlı Kuvvetler Komutanı ve Emniyet Genel Müdüründen kurulur.
Gündemin özelliğine göre, Kurul toplantılarına diğer ilgili bakan ve kişiler, Başbakanın istemi üzerine çağrılıp görüşleri alınabilir. Kurulda sekreterlik görevleri Başbakanlık örgütünce yürütülür.
(2) Cumhuriyet Güvenlik Kurulu, Devletin ve yurdun güvenlik politikasının saptanması ve uygulanması ile ilgili kararların alınması ve gerekli eşgüdümün sağlanması konusundaki görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir. Kurulun, Devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda alınmasını zorunlu gördüğü önlemlere ait kararlar, Bakanlar Kurulunca öncelikle dikkate alınır.
İşin ilginç kısmı ülkemizde Cumhuriyet Güvenlik Kurulu resmî olarak hiç toplanmamıştır. Bu kurulu toparlamak ilgili maddenin ilk fıkrasında da belirtildiği üzere Başbakanlığın görevleri arasındadır. Yani olası herhangi bir güvenlik meselesinde (örneğin füze düşmesi, cephanelik patlaması, sel, müttefik devletlerde darbe girişimi) koordinasyonun sağlanması ve gerekli politikanın belirlenmesi gibi hususlarda çalışmaların Bakanlar Kurulundan önce bu kurulda yapılması Başbakanlığın anayasal görevidir. Ancak Anayasa’nın yürürlüğe girmesinden beridir bu konuda bir çalışma yapılmamıştır.
Dönem dönem bu kurulun aktifleşmesi isteği hükûmetlerin gündemine gelmiştir. Örneğin Yorgancıoğlu hükûmetinin programında Cumhuriyet Güvenlik Kurulunun aktifleştirilmesinden bahsedilmiştir. Buna karşın Anayasa’nın geçici 10’uncu maddesinin bu kurulun çalışmasına engel olduğuna dair de bir düşünce vardır. Hâlbuki geçici 10’uncu madde Anayasa’nın 117’nci maddesi ile ilgilidir ve doğrudan Cumhuriyet Güvenlik Kurulunun oluşmasına ve çalışmasına engel etmez.
İlgili güvenlik politikalarının uygulanması geçici 10’uncu madde ile Bakanlar Kurulunun yetkileri dâhilinden çıkartılmış kabul ediliyor olsa dahi bu kurulun çalışması ile Güvenlik Kuvvetleri Komutanı ile Bakanlar Kurulu temsilcileri, Cumhurbaşkanlığı ile bir araya gelecek ve ilgili politikalara yön verebilecektir.
Ancak ilgili kurulun üyelikleri meselesinde önemli bir sorun vardır. Anayasa, kurulun üyeleri arasında bir “Savunma Bakanı” olmasından bahseder. 13 Ocak 2004 tarihinde 1. Talat hükûmetinin kurulması ile Dışişleri ve Savunma Bakanlığının isminden “Savunma” ibaresi kaldırılmış ve Başbakan Yardımcılığı ile birleştirilmiştir. Böylece Bakanlar Kurulunda savunmadan sorumlu bir bakanın varlığı sona ermiştir. Geçtiğimiz yaklaşık 16 yıl içerisinde kurulan 12 kabinede de böyle bir görev verilmemiştir.
Savunmadan sorumlu bir bakanlığın olup olmadığı tartışmaya açıktır. Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı ve Polis Genel Müdürlüğü Başbakanlığa bağlıdır. Bu bağlamda Başbakan’ın, “savunmadan sorumlu bakan” olarak kabul edilebileceğine dair bir argüman ortaya çıkabilir. Yine bu doğrultuda Başbakan iki görevi de üstlendiği için bu kurulda belirtilen üyeliklerin ikisine aynı anda sahip olursa kurulun üye sayısı olan 8’in altına düşeceği için bu durumun Anayasa’ya aykırılık teşkil edip etmeyeceği de sorgulanabilir. Ancak benzeri bir durum bir bakanın görevini boşaltması ile o göreve bir başka bakanın o göreve uzun süreli vekâletinde söz konusu olabilir. Buna örnek olarak Özdil Nami’nin müzakereci olarak atanmasının ardından Dışişleri Bakanlığı görevine dönemin İçişleri Bakanı Teberrüken Uluçay’ın vekâlet etmesi gösterilebilir. O dönem bu vekâlet devam ederken, görev yapan hükûmetin istifası nedeniyle yeni bakan uzun süre atanamamış ve Teberrüken Uluçay iki aylık bir süre boyunca İçişleri Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı görevlerini beraber yürütmek durumunda kalmıştır. Buna benzer bir durum da Mehmet Ali Talat’ın Cumhurbaşkanlığı görevine gelecek olması nedeniyle Başbakanlık görevinden istifa etmesi ve o dönem Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olan Serdar Denktaş’ın bu göreve yeni hükûmet atanana kadar vekâlet etmesi sonucunda olmuştu.
Bu örnekler ve bunlar gibi vekâletler sadece istifalarla değil, aynı zamanda sağlık sorunları ve yurt dışı ziyaretleriyle de gündeme gelmektedir. Bu durumlarda toparlanması gereken Cumhuriyet Güvenlik Kurulu hangi üyelerle toplanacaktır? Kurul üye sayısı tamamlanmadan bu toplantıların yapılabilmesi veya tavsiye kararların nasıl alınacağı net değildir ve Anayasa ile uyumlu olacak bir yasa ile düzenlenmesi gerekir. Yine aynı şekilde Anayasa’nın mevcut durumu bir “Savunma Bakanlığı” gereksinimi doğuruyor da olabilir.
Sonuç olarak geçici 10’uncu maddenin artık yürürlükten kalkması yönündeki ihtiyacı görmezden gelmeden, Anayasa’nın 111’inci maddesinin uygulanmasının toplumsal güvenliğimiz açısından alınan kararların koordinasyonunun temin edilmesi, şeffaflaşması ve demokratik teamüllere uygun şekilde alınması için önemli olduğunu düşünmekteyim. Bu maddenin fiilen uygulanması için geçici maddeler dâhil herhangi bir anayasa değişikliğine ihtiyaç olmamakla beraber çalışma durumlarını düzenleyen bir yasanın çıkartılması işleyişi kolaylaştıracaktır.
Fotoğraf için tıklayınız.