Bilinen Her Şeyden Uzakta (1)

22 Ağustos. Zar zor, yirmi kiloluk valizlerimizi sürükleyerek yetiştiğimiz otobüs, Montréal Havaalanı’ndan umursamazca ayrılıyor. Anlaşılan şehre yakında veda etmesi gereken benim, o değil. Gaz pedalının sesi ve hızla kazandığımız ivme, ikisi de uykumu açmakta başarısızlar. Arkamı dönüp, karanlıkta seçemediğim, ayırt edemediğim detayları kazımaya çalışıyorum yorgun beynime. “Başka bir kıtadasın”, diyorum kendime. “Tek başınasın ve bu senin yeni hayatın”.

 

Otobüsün penceresinden içeri giren serin rüzgâr saçlarımı dağıtıyor, kirpiklerimi okşuyor. Bir an zihnimi bu düşüncelerden sıyırıyor ve dönüp yanımdaki arkadaşıma bakıyorum. O da 13 saatlik yolculuğun sonunda yorgun düşmüş gibi. Evet şu an beraberiz, ama o da yalnız macerasına atılmak üzere. Bu hayatta herkes bir kolektif, bir de bireyci hikâye yazar. İşte o gece biz de hikayemizde yeni bir sayfa açmıştık. Şimdi aklınızda “hiç mi ailenden ayrı kalmadın?” sorusu oluşmuş olabilir. Tabii ki kaldım, on sekiz yaşından beri ayrıyım denebilir. Fakat, 22 Ağustos’un üzerinden neredeyse iki ay geçtikten sonra, evinizden bu kadar uzağa geldiğinizde tekrardan fark ettim ki, bizim hayatımız konfor alanınızın tamamen dışına çıktığınızda, kararlarınızı bilmediğiniz bir ortamda, yalnız kaldığınızda başlıyor. Bugün evimin civarlarında yürürken fark ettim ki, çevrem bildiğim çevre değil, yepyeni bir ortama bırakılmışım. Burada her sabah gördüğüm yaşlı teyze önümüzdeki üç ay boyunca hep benimle olacak, fakat üç ay sonunda onu bir daha görmemek üzere ayrılacağım bu kıtadan.

 

İnsan hayatı dönemlerle doludur derler; bugünlerde bu düşüncelerin bana kazandırdığı en büyük korku, hayatımın bir dönemine yetişememek, tadını tam anlamıyla çıkaramadan geçirmek. Her dönem, yeni bir derse gebe. İnsan her nereye giderse gitsin, kendisini hangi insanlarla çevrelerse çevrelesin, özü değişmiyor. Uyum sağlayan bir canlı olmanın verdiği doğal dürtü ile kesinlikle deneyimliyor, gelişiyor, mutlaka bir şeyler öğreniyor, deneyimliyor, fakat her zaman kalbinde taşıdığı evinde analize ediyor gördüklerini, kendi değerleri ile ölçüp biçiyor. “Evim” dediğiniz yerden yeteri kadar uzaklaştığınızda, yeni bir ben çıkıyor ortaya. Çok bana benzeyen, ama stabil olmayan bir sen. Bu deneyim, değişiklikle beraber değişmeye açık, algıları açılmış bir sen doğuruyor. Konfor alanınızdan çıkın, kendinizi bir daha keşfetmenin en güzel yolu bu.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir