Probiyotikler Antibiyotiklerin Yerini Alacak mı?

Bu yazıya yayım tarihinden (18.11.2019) sonra içerik yönünde değişiklikler yapılmıştır. Yazar, yazının önceki hâlindeki yanlış bilgi aktarımları adına özür diler.


İç Savaş

Probiyotiklerden ve biraz da antibiyotiklerden bahsetmeden önce küçük bir bilim dersine ne dersiniz?

 

İlk önce hastalıklar nelerden kaynaklı olur bunu biraz anlatmak isterim. Yazımın bu kısmının başrol oyuncuları virüsler ve bakteriler. Tabii hastalıklar genetik bozukluklarla da ortaya çıksa da şu an konumuz onlar değil.

 

Virüsler ve bakteriler birer canlı organizma formlarıdır. Tek hücreden oluşsalar da bizim çok hücreli sistemimize saldırmakta üstlerine yoktur. Küçük, tek hücreli, gözle görünmez diye küçümsemeyin, bu küçük yaratıklar vücuda girdiği anda bizi iki büklüm edip yatakta kıvrandırmayı başarabilecek güce sahiptirler. Ama böyle dediğime bakmayın; ben sadece bir grup virüs ve bakteriden bahsediyorum. Biz bu gruba bilimsel ismiyle “patojenler” diyoruz, onlar “kötü çocuklar” (Şekil 1). 

 

Şekil 1. Beyaz kan hücreleri patojenlere karşı.[1]‘den uyarlandı.

Şu kötü çocuklar bizim mahalleye girdikleri anında başlar savaş. Bizim mahallemizde de askerlerimiz yok değil. Bağışıklık sistemimizi oluşturan koskoca beyaz kan hücrelerimiz var ve bir de bizim mahallemizde yaşayan artık mahallenin ekonomisine katkıda bulunmuş mahallenin yapısına zararlı değil yararlı olan yani bakterilerimiz yani iyi çocuklarımız var. Mide bağırsak florasında bulunan bakterilerin yiyecek veya hap kullanımıyla takviye edilebilen kısmı probiyotik bakterilerdir. Kim daha güçlüyse savaşı o kazanır!

 

Savaş içte başladığı anda dışarıda da can çekişmeler başlar. Biz de savaşı kazanmak adına eğer hastalığın sebebi bakteriler ise antibiyotiklere başvururuz. Birey eğer yeterince bu konuda bilinçli değilse doktora danışmadan antibiyotik kullanımına yönelebilir. Diğer ülkelerde bunun için reçetesiz antibiyotik verilmese de bizim ülkemizde antibiyotik almak oldukça basittir. Fakat antibiyotik doktora danışmadan, aklınıza göre ayarladığınız zaman sürecinde kullanabileceğiniz bir ilaç değildir. Son yıllarda kontrolsüz antibiyotik tüketiminden ötürü bakteriler antibiyotiklere direnç kazandı. Durum basit, öyle geçiştirilebilecek durumlardan değil. Öyle bir noktadayız ki bazı bakterilere karşı savunmasız kalabiliriz ve bu yüzden dünyada bir sürü insan ölebilir.

 

Bu durumu düzeltmek adına bilim insanları çıktıkları yolda “Antibiyotikler geride kaldı, şimdi probiyotiklerin zamanı!” diyor.

 

Probiotics: Just Another Trend?
Şekil 2. Probiyotikler (sol) ve patojenler (sağ).[2]

İçimizdeki Faydalı Bakteriler

Mide-bağırsak florasında bir sürü yararlı bakteri bulunur. Eski araştırmalarda vücudumuzda bulunan yararlı bakterilerin sayısı vücut hücrelerimizin 10 katı olduğunu iddia etse de son araştırmalara göre bakteri sayısı biraz daha yüksek olmak üzere hemen hemen aynı sayıda hücreye sahibiz.[3] Hâl böyle olunca bu bakteriler fiziksel sağlığımızdan tutun zihinsel sağlığımıza kadar her şeyimizi etkiliyor.

 

Probiyotikler Patojenlere Karşı

Yararlı bakteriler mide bağırsak sistemimiz üzerinde hükmünü ilan etmiştir. Biz onlara üreyip yaşamayı sürdürecek besini ve alanı sağlarken onlar da bizi patojenlerden korurlar. Aslında patojenlerden bizi hem farkında olarak hem de farkında olmayarak koruyorlar. Onlar üreyip besin tüketmeye ve belli bir alan kaplamaya devam ettikçe patojenler mide veya bağırsakta kurulacak yeri ve üremeleri için gerekli olan besini bulamıyorlar. İkisi arasındaki bu besin ve yer adına olan savaş bu sırada bizim sağlıklı kalmamızı sağlıyor. Ne kadar fazla yararlı bakteriye sahip olursak, ordumuz o kadar güçlü olur ve patojenlere karşı savaşta kazanan biz oluruz. Bu nedenle bu yararlı bakteri popülasyonunu probiyotik içerek yiyecekler ve haplar tüketip artırabilir ve ordumuzu güçlendirebiliriz. 

 

Aynı zamanda probiyotik bakteriler doğrudan doğruya bağışıklık sistemimizi de güçlendiriyorlar. Bağırsak epitel hücreleriyle bağlantı hâlinde olan probiyotik bakteriler bağışıklık sisteminde rol alan ve bir çeşit beyaz kan hücresi olan T hücrelerini patojenlerle savaşmak adına aktifleştirebilirler.[4]

 

Araştırmalara göre probiyotik kullanımı solunum borusu enfeksiyonu, sindirim borusu enfeksiyonu ve orta kulak iltihabı gibi hastalıklarının ilerlemesini önlemiş, hastalıkların semptomları azaltmıştır.[5] Hastalığa daha az rastlandığı için antibiyotik kullanım oranı düşürülmüştür.[5] Yine araştırmalar, uzun süre probiyotik kullanımının mide-bağırsak florası dengesine herhangi bir zararı olmadığını söylemektedir.[4]

 

Bir diğer yandan da yapılan bir araştırmada günlük olarak Lactobacillus helveticus R0052 ve Bifidobacterium longum R0175 içeren probiyotik formülasyonları tüketen bir grup bireyin kullanmayan diğer bireylere göre daha düşük stres seviyelerine sahip olduğu gözlemlendi.[6] Devamlı stres vücudun bağışıklık sistemini kortizon etkisiyle zayıflatır. Kortizon etkisi bağışıklık sistemimizde bulunan bizim mahallenin askerlerinin, beyaz kan hücrelerinin aktifliğini bastır. Bir başka deyişle, askerlerimizi uyuşturur.[7] Peki böyle bir durumda dolaylı olarak probiyotik tüketmenin psikolojimizi olumlu etkilemesi sonucu hastalıklara karşı ordumuzu hep dinç tutmanın bir yolu olduğunu söyleyebilir miyiz? 

 

Probiyotik hapların yararlı olduğunu savunan bir grup bilim insanı olduğu gibi, yararsız olduğunu destekleyen bir grup bilim insanı da bulunmakta. Onlar probiyotik hap kullanımını hakkında yapılan araştırmalarının yeterli sonuç vermediğini savunuyorlar. Hâl böyle olunca ben de “İlaç bayilerinin bir oyununa mı geliyoruz?” diye sorguladım. Bu nedenle bu yazının sonucu olarak probiyotik hapların kullanımını kesin bir kanıt ve sonuç olmadan savunamam. Fakat bireyleri yoğurt, turşu, kefir, ekşi maya ekmeği gibi besinleri tüketmeleri konusunda kesinlikle ve kesinlikle destekleyebilirim! 

 

Antibiyotiklere olan ihtiyacımız uzun bir süre daha devam edebilir, tabii antibiyotikler işe yaramaya devam ederse. Biz yine de ne yapalım biliyor musunuz? Orduyu güçlendirelim, patojenler vücuda girdiklerinde bizi iki büklüm edemeden ölsünler. Bunun için bol bol probiyotik bakteri içeren yiyecek tüketelim, bol meyve sebze yiyelim, sağlıklı beslenip spor yapmaya özen gösterelim ve en önemlisi stresten olabildiğince uzak duralım. 

 

Sağlıklı kalın, sevgiyle kalın!

 


Referanslar ve Notlar

[1] Vig, M. (2019). “What Is Blood And What Are Its Different Components?” ScienceABC.

[2] Site Editörleri. (2018). “Probiotics: Just Another Trend?” Aussie Health Co.

[3] Sender R, Fuchs S, Milo R. (2016). Are We Really Vastly Outnumbered? Revisiting the Ratio of Bacterial to Host Cells in Humans. Cell, 164: 337-340.

[4] Maldonado Galdeano C, Cazorla SI, Lemme Dumit JM, Vélez E, Perdigón G. (2019). Beneficial Effects of Probiotic Consumption on the Immune System. Annals of  Nutrition & Metabolism, 74: 115–124.

[5] King S, Tancredi D, Lenoir-Wijnkoop I, Gould K, Vann H, Connors G, Sanders ME, Linder JA, Shane AL, Merenstein D. (2019). Does probiotic consumption reduce antibiotic utilization for common acute infections? A systematic review and meta-analysis. European Journal of Public Health, 29: 494-499.

[6] Messaoudi M, Lalonde R, Violle N, Javelot H, Desor D, Amine N, Bisson J-F, Rougeot C, Pichelin M, Cazaubiel M, Cazaubiel J-M. (2011). Assessment of psychotropic-like properties of a probiotic formulation (Lactobacillus helveticus R0052 and Bifidobacterium longum R0175) in rats and human subjects. British Journal of Nutrition, 105: 755-764.

[7] Dhabhar, F.S. (2008). Enhancing versus Suppressive Effects of Stress on Immune Function: Implications for Immunoprotection versus Immunopathology. Allergy, Asthma & Clinical Immunology, 4: 2-11.

Not: Probiyotikler hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz Suna Cenk’in geçen haftalarda yayınladığı yazısını okuyabilirsiniz.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir