Mikrop Teorisinin Keşfine Kadar Tıp

Tıp tarihinden neler geçti neler! Meraklı bilim insanları, komik din adamları ve zavallı hastalar… 

 

Hepsini anlıyorum ama bazen gülmeden, bazen acımadan da edemiyorum. Her şey bugünlere gelmek içinmiş, hiçbir şey boşuna gerçekleşmemiş diyerek anlatmaya başlıyorum!

 

Milattan veya Hipokrat’tan Önce

Düşünün ki ne bilim var ne teknoloji. Şu anki hayatınızda olan her şey o zamanlar yok aslında. Fakat yıl hangi yıl olursa olsun, hangi yüzyılda olursak olalım hayata, yaşama ve dünyaya anlam verme dürtüsüyle dolu insanların varlığı hep var. Kimse “Amann! Yaşayıp ölüp gidelim işte.” demiyor, herkes sorguluyor ve sorguluyordu.

 

Sıfır noktasındasınız, açıklayacak çok şey var ama nasıl hepsini açıklarsınız? Düşündünüz, düşündünüz ve buldunuz, cevap doğaüstü güçler! Neden mi? E, en basit açıklama bu da ondan. Şimdi yağmurun neden yağdığını çok detaylı ve birçok adımdan oluşan su döngüsüyle mi açıklasın daha buharlaşmayı bilmeyen adamcağız? Gök tanrı kızmıştır gök tanrı! Su döngüsü ne ki? Okuma bilmeyen çocuğa ansiklopedi mi verilir?

 

Tam olarak insanlığın bu tip bir kafa yapısına sahip olduğu günlerde bir bakmışlar ki kafileden biri kenarda acılar içinde sızlanarak yatıyor, kusuyor, öksürüyor, cayır cayır yanıyor. Durmuşlar düşünmüşler, neden böyle ki şimdi bu arkadaş?

 

O zamanlarda da karma bayağı popüler bir kavram olacak ki “herhalde bir günah işlemiştir o yüzden bir şeytan da içine girip ona işkence ediyordur” demişler. Sebebi şeytan, ilacı şeytan çıkartma. Büyüler, ritüeller ve doğaüstü güçlerin yoğunlukta olduğu zamanlarda gerçek anlamda bir hastalığı pozitif etkileyecek olan tek çözüm yolları bitkilerdi. Bunun yanında kafatası delmek de kötü ruhları veya şeytanları kaçırmak için yapılan bir olaymış. O zaman hasta olmak da ne zormuş ama! Bizim yüzyılımızın da avantajı bu. Yine her şeyi bilmiyoruz ama yine de birçok şeyi biliyoruz, en azından kafatasımızı da iyileşelim diye delmiyoruz (bazı durumlar haricinde).

 

Hipokrat’tan Sonra

Hipokrat, tıbbın dinden ayrıldığı dönüm noktasıdır. Hipokrat’ın zamanında simyacılar tarafından ortaya atılan 4 element kuramı vardı. Dünya bu 4 elementten oluşmaktaydı, bu 4 element ise su, ateş, toprak, havaydı. Hipokrat da bu kuramdan yola çıkarak 4 sıvı kuramını ortaya koydu. Vücut mutlaka bu 4 sıvıyı içinde barındırıyor. Bu sıvılar; kan, mukus, safra ve koyu safradır. Eğer kişi hasta ise o zaman bu 4 sıvının dengesi oynamıştır. Tedavi yöntemi olarak bu 4 sıvının tekrar dengeye gelmesini sağlamak için kan akıtma gibi yöntemlerden yararlanmaya çalışıldı. Aslında kan akıtma dediğimiz olay Hipokrat’tan önce de tedavi olarak uygulanan bir olaydı ve inanmayacaksınız ki dünyanın bazı yerlerinde hâlen daha bu bir tedavi olarak kullanılmaya çalışılıyor. İnsanlar kollarını ve ayaklarını bantlarla sıkıca sarıp ciltlerini kesip kanın akması için bekliyorlar. Ortam sterillikten ve modern tıptan yoksun.[1] Bir diğer kullanım alanı ise hemokromatozis hastalığı (Demir metabolizması bozukluğu. Yüksek dozda bulunan demirin bağırsak ve bazı diğer organlara zarar vermesi. Demirin değerini düşürmek adına hâlâ kan akıtmak tedavi olarak uygulanmaktadır.). Bu arada bu dönemde bahsettiğim vücut sıvılarının dengesi insanların karakterinin bir yansıması olarak görülürmüş. “Melankolik” kelimesinin kökeni buradan gelir. Koyu safra sıvısı yüksek olan insanlara melankolik diyorlardı ve bunun semptomları depresif davranışlardı. “Melan” siyah, “kholē” kelimesi de Yunancada safra anlamına gelir.[2]

 

En sonunda da 17. yüzyılın sonlarına doğru 1676’da Antonie van Leeuwenhoek ilk defa mikroorganizmayı gördü. Tabii hemen “Aa şurada küçük bir canlı var bu bizi hasta eden şey olmasın?” demedi. Bunu birinin diyebilmesi için tam tamına iki yüzyıl gerekti. 19. yüzyılda Robert Koch ve Louis Pasteur sayesinde mikrop teorisi var oldu.

 

Hipokrat’a, Antonie van Leeuwenhoek’e, Robert Koch’a, Louis Pasteur’e çok şey borçluyuz. Olmasalardı, ciddi anlamda olmayabilirdik.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir