Geçtiğimiz günlerde Türkiye Cumhuriyeti eski Başbakanı Ahmet Davutoğlu AKP’den istifa edeli neredeyse tam üç ay olmuşken uzun süredir çalışmalarını yürüttüğü parti kurma çabalarının sonuna geldi ve İçişleri Bakanlığına yapmış olduğu başvuru ile adını “Gelecek Partisi” olarak koyduğu yeni partiyi yaptığı konuşma ile Türkiye’ye duyurdu. Bir başka eski AKP’li ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı yapmış olan Ali Babacan’ın parti çalışmaları, Habertürk’te Fatih Altaylı’nın programında yaptığı açıklamalar dışında gizli bir şekilde devam ediyor. Günün sonunda Türkiye siyaseti Davutoğlu’nun “Gelecek Partisi” ve Ali Babacan’ın ismi daha açıklanmayan/belli olmayan partisi ile iki yeni ve önemli aktör kazanmıştır. Bu adisyonun bir “kazanım” olup olmayacağını tabii ki ilerleyen günler gösterecek. Bu arada AKP’nin içindeki kopmalardan belki de kamuoyuna en çok yansıyan ve dikkat çeken insanlardan Abdullah Gül ise bu iki oluşumun dışında kalmakla birlikte Babacan’ın verdiği demece göre bunu kendi isteğiyle yapmış lakin Babacan’ın kuracağı partiye dışarıdan destek vereceğini söylemiş.
Ortaya çıkan tablo ise AKP’nin kamuoyundaki yankı eksikliğine rağmen ne kadar bölündüğünü gözler önüne sermektedir. Özellikle son 10 senede AKP’den “parti-içi disiplin” sebebiyle veyahut sebepsiz yere ihraç edilen veya partiden kendini ayrılmaya mecbur gören insanların sayısı bize Sovyetler Birliği döneminde Stalin’in emri altında yapılan “Büyük Temizlik”i hatırlatmaktadır. Stalin’in “Büyük Temizlik”inin aksine AKP iktidarının gütmüş olduğu sonuç belli isimleri partiden uzaklaştırmaktı. Başka bir “temizliği” de 15 Temmuz darbe girişimini müteakip yapılan yargı süreci olarak nitelendirebiliriz. Bu bölünmenin Davutoğlu ve Babacan’ın parti kurma çabaları dışındaki en büyük kanıtı ise Euronews’ün yayımladığı istatistiklere göre AKP’nin son 4 ayda yüz binden fazla üye kaybetmesi olarak gösterilebilir. Son bir yıllık periyoda bakınca ise AKP’nin Ağustos 2018’e göre bir milyon üye kaybettiği de gözler önüne seriliyor.
O veya bu şekilde partiden (üyelik ve/veya fonksiyonel olarak) ayrılan önemli isimleri şöyle özetleyebiliriz:
- Abdüllatif Şener (AKP kurucu üyesi ve eski Devlet Bakanı, 2007 yılında partiden istifa etmişti).
- Abdullah Gül (partiden resmen istifa etmese de son birkaç yıldır Erdoğan ve AKP hükûmetine yaptığı eleştiriler yüzünden AKP tarafından tepki çekmişti).
- Kadir Topbaş (eski İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı 2017’de başkanlıktan istifa etmişti).
- Melih Gökçek (eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı 2017’de başkanlıktan istifa etmeye zorlanmıştı).
- Ali Babacan (geçtiğimiz temmuz ayında partiden istifa etmişti).
- Ahmet Davutoğlu (üç ay önce partiden istifa etmişti).
Yukarıdaki isimlerden iki tanesinin yeni bir siyasi hareketlilik içinde bulunduklarını unutmamamız gerekir. Davutoğlu’nun “Gelecek Partisi”nin gerek kurucu üyelerinin kompozisyonunun gerekse de söylevlerinin ve politik duruşlarının toplumun merkez-sağ ve muhafazakâr kesmine hitap ettiği ve bu bağlamda politik yelpazenin bu kesiminden son 20 yıldır en çok oy alan AK Parti’ye bir alternatif olarak kendini göstermek istediği aşikâr. Buna kıyasla Babacan’ın çalışmalarının gizli yürütüldüğünden söylenecek her şeyin spekülatif olmasına karşın, kendisinin Habertürk’te yayımlanan programda yapmış olduğu açıklamalar ışığında AKP ve Gelecek Partisi’nin aksine daha geniş bir sosyolojik tabana hitap etme hedefi olduğu ve partisinin bu iki partiye kıyasla daha liberal bir görüş benimsediğini söylemekte fayda var. İki parti de şu ana kadar basına yapmış oldukları açıklamalarda dolaylı ama sert bir şekilde eleştirilerde bulunmuş ve bunun sonucu olarak da AK Parti tarafından tepki çekmişlerdi. Görünen o ki, işbu partiler önümüzdeki süreçte AKP’yi hedef alan bir politika izleyecekler.
AKP’yi en derinden sarsacak senaryolardan biri ise bu hareketler yüzünden partinin oy kaybetmesidir. Bu anlamda en ilginç anekdot ise AKP’nin tıpkı şimdi korku duyduğu bu duruma benzer bir olay ile hayata gelen bir parti olmasıydı. Fazilet Partisinin 2001 yılında mahkeme kararıyla kapatılmasıyla partinin içinden çıkan iki gruptan biriydi AKP. Karardan sonra parti içindeki “gelenekçi” kesim Saadet Partisini kurmuş, “yenilikçi” kesim ise Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde Adalet ve Kalkınma Partisini kurmuştu. Elbette Davutoğlu ve Babacan’ın kuracağı partilerin hemen ilk seçimde AKP’den büyük oy kaymalarına yol açmaları çok olası gözükmese de alacakları hatırı sayılır bir rakam ve (eğer varsa) AKP ile hükûmet kurmama duruşları, AKP ve MHP’nin oluşturduğu ve son iki seçimde %50’yi zor geçen Cumhur İttifakı’nı hükûmetin dışına itebilir. 2019 Yerel Seçimlerinde ülke genelinde oyların %51,64’ünü toplayan Cumhur İttifakı, 2018 Genel Seçimlerinde ise %53,66’lık bir oy kazanmıştı.
Önümüzdeki yılın Türkiye siyaseti için önemli ve çalkantılı bir süreç olacağı aşikâr. Ekonomik, diplomatik ve siyasi krizlerin merkezindeki AKP’nin ana-akım muhalefet partilerine ve yeni kurulan Gelecek Partisi ve Babacan’ın kurulma sürecinde olan partisine karşı sergileyeceği tutum ve Türkiye’de gerçekleşecek olası bir seçimin sonucunda (ki Davutoğlu ve Babacan’ın partilerinin iyi bir çıkış yakalamasıyla AKP’nin olası bir erken seçimi veto etme ihtimali çok yüksek) oluşacak 28. Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi resmi Türkiye’nin geleceğini temelden değiştirebilecek nitelikte.
Fotoğraf için tıklayınız.