Sıtma ve Talasemi Mücadeleleri: Sahip Çıkmamız Gereken Bir Vizyon

Geçtiğimiz çarşamba akşamı Kıbrıs Türk Tabipler Birliği’nde ülkemiz tarihinde gerçekleştirilen iki büyük halk sağlığı başarısıyla ilgili iki kitabın tanıtımı yapıldı: Dr. Gülsen Bozkurt ve Prof. Dr. Erol Baysal’ın kaleme aldığı Talasemi Sendromları: Kıbrıs’ta Talasemi Önleme Programı ve Sonuçları ile Mehmet Barışsever’in kaleminden Kıbrıs’ta Sıtma Mücadelesi: Mehmet Aziz ve Arkadaşları.

 

Her ikisi de son derece değerli olan bu iki çalışmaya dair emeği geçen, katkısı olan herkese toplumsal bilgi dağarcığımıza sundukları için öncelikle teşekkür etmek gerekir.

 

Kitap etkinliğinden bu yana iki kitabı detaylıca okuyamasam da kısaca göz gezdirme fırsatım oldu. Bu yazıda etkinliğe ve kitaplara dair izlenimlerimi aktarmaya çalışacağım.

 

Etkinliğe dair izlenimler

Kıbrıs Türk Tabipler Birliği’nde gerçekleştirilen etkinliğe salonun kapasitesinin üzerinde bir rağbet gerçekleşti. Bu ülkede halk sağlığına dair bilimsel yaklaşımların ve sağlık alanındaki yayınların desteklenmesine dair geleceğe yönelik bir perspektiften bakıldığında bu son derece umut vericiydi. Etkinlik boyunca yapılan konuşmalar da son derece bilgilendirici ve sürükleyiciydi.

 

Bununla beraber, katılımcı profilinde dikkatimi çeken bir nokta vardı. Ülkemiz geçmişindeki iki halk sağlığı başarısının gelecek nesillere aktarılması için yazılan bu kitapların tanıtımında kendi jenerasyonuma mensup, sağlık alanında eğitim gören katılımcılara rastlayamadım.

 

Bu durumu “gençler bu konulara ilgisiz” diyerek geçiştirmek kanımca durumu doğru yansıtmayacaktır. Protokolün katılım gösterdiği, belli bir resmiyete sahip olan bu gibi etkinlikler gençlere yeterince hitap etmeyebilir. Gençlerde bu konuya ve genel olarak koruyucu sağlık uygulamalarına dair ilgi uyandırılması için benzer içerikli ancak daha samimi etkinliklerin özellikle sağlık öğrencileri başta olmak üzere genç bir kitle hedeflenerek de yapılması önemli bir adım olacaktır. Bu konuda her türlü yardım ve iş birliği için elbette ki iletişime açığım.

 

Etkinliğe kitapların sponsorluğunu yapan Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı katıldı, Başbakan Ersin Tatar da katılacakken kısa sürede organize edilen Türkiye seyahati nedeniyle bulunamadı. Etkinliğe farklı kamplardan siyasilerin ilgi göstermesi, bu gibi değerlerin ve politikaların siyaset üstü bir pozisyonda olabileceğini gösteren, umut verici bir durumdu. Bununla beraber, bu hassasiyetin ülkemizde üretilen siyasete de sirayet etmesi önem taşımaktadır. Gerek parti politikalarında, gerekse partilerce el birliğiyle imza atılacak siyaset üstü devlet politikalarıyla ülkemizde kalıcı bir bilim politikası, bilimsel temele dayalı bir halk sağlığı politikası oluşturulması vakti gelmiştir. Keza Cumhurbaşkanlığı gibi kurumlarca bilime ve bu gibi yayınlara verilecek değerli desteklerin de, daha sistematik ve üretimi teşvik eden bir hâle getirilmesi çok önemlidir.

 

Etkinlikteki konuşmacılar da tam olarak bu yönde yorumlar yaptılar. Dr. Bozkurt koruyucu sağlık uygulamalarının önemine işaret edip bu konunun Sağlık Bakanlığınca daha öncelikli olarak ele alınması gerektiğini ifade etti. İşaret ettiği çok önemli bir nokta, bu gibi çalışmaların uzun vadede sağlık maliyetlerini azaltarak aslında kamu maliyesine ve ülke ekonomisine de olumlu etki sahibi olacağıydı.

 

Bu kapsamda hâlihazırda geçmiş hükûmet döneminde kurulmuş bir Koruyucu Sağlık Hizmetleri Birimi olsa da, bu yöndeki yapıların güçlendirilmesi çok önemlidir. Dr. Bozkurt, böylesi bir birimin başındaki kişinin siyasi atamalardan uzak, uzun yıllar değişmeyecek birisi olması gerektiğini ifade etmiştir ki bu son derece haklıdır. Bu bağlamda örnek olarak İngiltere’de Ulusal Sağlık Servisinden (NHS) bağımsız, Sağlık Bakanlığı çatısı altında olmakla beraber özerk faaliyet gösteren, kendi bütçesine sahip olan, araştırma ve istatistik yönü çok güçlü Public Health England kurumu gösterilebilir.

 

Prof. Dr. Baysal’ın konuşmasında yaptığı “KKTC halkı dünyadaki en iyi sağlık standardına layıktır” vurgusu ise çok önemlidir. Esasen bu gecede beni en çok etkileyen nokta, sıtma ve talasemi alanlarında dünyaya yol gösteren uygulamalara imza atabilmiş olduğumuz gerçeğini hatırlatmasıdır. Dr. Bozkurt’un konuşmasında işaret ettiği üzere bunlar henüz ancak “50 yılda bir” gerçekleşebilmiş başarılardır. Ancak Kıbrıslı Türkler olarak kanserden obeziteye her alanda dünya çapında parmakla gösterilebilecek çalışmalara imza atma, bu ülkede dünyadaki en kaliteli sağlık standardını tesis etme potansiyelimiz vardır. Bu biz genç sağlıkçıların asla kaybetmemesi gereken bir vizyondur.

 

Bu bağlamda Prof. Dr. Baysal’ın vurguladığı DNA laboratuvarının sağlıktaki öneminin, hem halk sağlığı hem de bilimsel çalışmalar açısından bu ülkeye sunabileceği potansiyelin beni de çok heyecanlandırdığını ifade etmek isterim.

 

Kitaplara dair izlenimler

Talasemi Sendromları: Alanlarında dünyaca otorite olan iki insanımızın, Dr. Bozkurt ve Prof. Dr. Baysal’ın bu çalışması, Türkçe bilimsel literatüre önemli ve zamanlı bir katkı teşkil ediyor. Son derece titizce hazırlanmış bu kitapta, güncelliğe de dikkat edilerek talasemi hastalığı her açıdan son derece doyurucu bir şekilde ele alınıyor. Dr. Bozkurt’un bu alandaki zengin tecrübeleri ve çalışmaları ışığında kitap genel bir kesit vermekle kalmıyor, her fırsatta Kuzey Kıbrıs’la içeriğin ilişkisini kuruyor. Özellikle ktiabın son iki bölümünde Dr. Bozkurt’un aktardığı Talasemi Önleme Programı sonuçları ve Kuzey Kıbrıs’ta tespit edilen nadir vaka raporları, Kıbrıslı Türk bir okuyucu için kitabı çok farklı bir yere koyuyor.

 

Ancak kitabın içeriği bununla sınırlı değil: Prof. Dr. Baysal’ın yazdığı bölümler, okuyucuya genetik biliminin nereye gittiğini, gerek genelde gerekse talasemi özelinde ne gibi imkânlar yarattığını, bunun sosyal ve siyasal boyutlarını aktarıyor. Bu bakımdan Türkçe literatür özelinde bu kitaba değer katıyor. Burada genetiğin sosyal gündemi ve tıbbi genetiğe dair eğitimin önemine dair ifade edilen noktanın ülkemizde bu konularda ilgili daha derin bir değerlendirmeye vesile olmasını da dilerim. Buradan birkaç cümle aktaracak olursam:

“Tıbbi genetiğin faydalarının tahmin edilenden fazla ve derin olmasına rağmen, bu gelişmeyi doğal olmayan ve tehlikeli olarak görenler olacaktır. Şimdiden kamu eğitiminde bu konuların potansiyel faydaları ve riskleri dürüst bir şekilde açık ve net anlatılmalıdır. Aynı zamanda, hızla gelişen bu alandaki yanlış anlaşılmalara kulak asmalı ve genetiğin sosyal gündemine dikkat etmeliyiz.”

 

Kitabın en büyük eksikliği olarak ise bilimsel bir kitapta dolaşım açısından çok önemli olan, anahtar kelimeleri içeren bir dizinin eksikliğini gösterebilirim.

 

Özetle, bu değerli çalışmayı tıp öğrencisi arkadaşlarım başta olmak üzere okuyucuya tavsiye ederim.

 

Mehmet Aziz ve Arkadaşları: Mehmet Barışsever’in çalışması, Kıbrıs’ta sıtma mücadelesiyle ilgili erişilmesi güç pek çok kaynağı bir araya getirerek çok değerli bir başvuru kaynağı oluşturmuş. Aynı zamanda Mehmet Aziz’in ailesiyle görüşerek bu değerli şahısla ilgili daha fazla bilgiyi açığa çıkarmış, bununla da kalmayıp ekibinin geriye kalanının da hayat hikâyelerini incelemiş. Özellikle ülkemizin kadın öncülerinden olan, kan bankası kurucusu Melahat Hulusi Hacıbulgur’un hayat hikâyesine yer verilmesi, bu konuda kaynak bulmakta zorlanmış birisi olarak beni çok sevindirdi.

 

 

Sn. Barışsever’i ayrıca yaptığı çevirilerin akıcılığı ve anlaşılabilirliği dolayısıyla tebrik etmek isterim. Yukarıda bahsettiğim, anahtar kelimeleri içeren bir dizinin olmamasıyla ilgili naçizane eleştirimi burada da tekrar etmek isterim. Sn. Barışsever’in son sözde kaleme aldığı şu satırları da buraya aktarmak isterim:

“Ülkemizde gerek Kuzey’de gerekse Güney’de Mehmet Aziz ve onun ekibinde çalışan, burada isimleri anılan ve anılmayan isimsiz kahramanların anısına yapılabilecek çok şey vardır: Mehmet Aziz’in adını taşıyacak bir Sağlık Koleji’nin uluslararası bir ünü olur. Onların kullandığı bütün araç gereci bir araya getirerek açılacak bir müze ülke turizmine katkı sağlar. […] Lefkoşa’da onun yaşadığı sokağa adının verilemesi de düşünülmesi gereken seçeneklerden biridir.”

 

Sn. Barışsever’in yaptığı bu referans çalışmasının, Mehmet Aziz’in mirasıyla ilgili yapılacak yeni çalışmalar için sadece bir başlangıç olması en büyük temennim. Bu noktada gelecekte bu mirasın daha da kolay aktarılması için aşağıdaki noktalar düşünülebilir:

  • Mehmet Aziz’in hayatı ve çalışmalarını sürükleyici bir anlatımla kaleme alan biyografik bir eser.
  • Bu konuda yapılabilecek kısa, etkileyici ve hatta güldürücü videolar.
  • Konuyu görsel bir şekilde anlatacak infografikler.
  • Kitapta bahsedilen bilgilerin farklı dillerde kolayca erişilebilmesi için Wikipedia gibi ortamlara aktarılması.

 

Bu noktalar ise hepimizin görevidir.

 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir