Oscar, Parasite ve 92 Yıl Sonra Bir Dönüm Noktası

Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisinin (bundan böyle sadece Akademi) 1929’dan beri her yıl düzenlediği Oscar ödüllerini sinema izlemiş, sinemayı sevmiş herkesin bildiğini varsaymak işten bile değil.

 

2020 yılında Oscar Ödülleri’nde yeni bir şey oldu. Sinema endüstrisinin en prestijli ödülleri olan Oscar ödüllerinin en prestijlisi olan Academy Award for Best Picture (En İyi Film Ödülü) ilk kez İngilizce olmayan bir yapıma verildi.[1] Parasite, Güney Kore yapımlı, Güney Kore’de çekilmiş, tamamıyla Korece olan bir yapım. Bu an Oscar ödüllerinin tarihi için fazlasıyla önemli, ancak asıl dönüm noktası uluslararası filmlerin geleceğini ilgilendiriyor.

 

Oscar Ödülleri ve Uluslararası Filmlerin İlişkisinin Kısa Bir Tarihi

1929’dan beri her yıl gerçekleşen Oscar ödül törenleri bünyesine uluslararası filmlere ayrılmış bir bölüm olan Academy Award for Best Foreign Language Film (En İyi Yabancı Dilde Film Ödülü) kategorisini 1956’da ekledi. Bundan önce de yabancı dilde çekilen ve ABD’de yayımlanan en iyi film ödülü verilmiş olsa bile bunun ne rekabetçi (adaylık süreci) ne de düzenli bir şekli vardı. 2020 itibariyle bu kategorinin adı Academy Award for Best International Feature Film (En İyi Uluslararası Film Ödülü) olarak değiştirildi.

 

Elbette, bu kategorinin varlığı uluslararası filmlerin sadece bu kategoride değerlendirildiği anlamına gelmiyor. Teknik olarak, Akademi kriterlerine uyan her film (bu kriterler menşei sorgulamıyor) herhangi bir kategoride yarışabilir.[2] Öyle ki, 1929’dan günümüze kadar 12 adet İngilizce olmayan film En İyi Film kategorisinde değerlendirildi; 8 tanesi ise tamamen ABD dışında ülkelerde üretildi. Bu 8’e misal Roberto Benigni’nin La vita è bella (Hayat Güzeldir – 1998) ve Ingmar Bergman’ın Viskningar och rop (Çığlıklar ve Fısıltılar – 1973) gösterilebilir. İlki Academy Award for Best Leading Actor (En İyi Erkek Oyuncu Ödülü) kazanırken, ikincisi ise Academy Award for Best Cinematograghy (En İyi Sinematografi Ödülü) ile ayrıldı. Her ikisi de En İyi Film ödülünü ABD menşei bir filme kaptırdı.[3]

 

 

Şekil 1. En İyi Film Ödülünü alan filmlerin üretildiği yere göre dağılımı. Kaynak: Oscars.[1] Not: Oluşturulan grafikte kullanılan verilerde hem sadece ülkelerin yerli firmalarının üretimleri hem de, örneğin, ABD’li firmalarla ortak yapımlar olduğundan her ortak ülke ödül sahibi sayıldı.

En prestijli Oscar ödülünün dağılımında ciddi bir ABD (daha da özelde Hollywood) meyili olduğu görülebiliyor (Şekil 1.). Hemen ardından, ilk kez 1948’de Hamlet filmi ile Birleşik Krallık En İyi Film ödüllerine sızdı.

 

Her ne kadar Akademi uluslararası filmleri tanıdığını göstermiş olsa da ABD popüler sinema endüstrisinin (namıdiğer Hollywood) kendine yönelik prestij dağıtma merkezi gibi görülmesine engel olmadı. Bunun sebebi, hem bu ödülün getirdiği prestij etkisinin diğer ödüllerine nazaran düşük olması, hem de hâlen diğer ödül kategorilerinde uluslararası filmlerin yarışmakta zorlanması (ikinci noktayı birazdan açacağım). Ayrıca bu ayrı kategorinin ilginç bir yanı da filmlerin üretildiği ülkeleri temsil etmeleridir (bir diğer değişle ABD dışında her ülke sadece bir film aday gösterebiliyor). İroniktir, Oscar ödüllerinin geçen yıla kadar olan geleneğini en güzel özetleyen kişi Parasite filminin yönetmeni Bong Joon-ho oldu: “Oscar ödülleri uluslararası bir film festivali değil. Onlar gayet yerel.”[4]

 

Akademi: Yerli mi, Küresel mi?

Elbette, her ne kadar fazla “yerel” oldukları için eleştirsek bile, Akademi ve Oscar ödülleri ABD, özellikle de Los Angeles merkezli olup, kendi endüstrisinin sergilediği ürünlere öncelik tanıması kabul edilebilir bir durum değil mi?

 

Buna karşılık üretebilecek iki argüman var. Bunların ilki, Akademi’nin kendini nerede görmek istediği. İkincisi ise dünyanın Akademi’yi nerede görmek istemesi. Akademi, kendi görevini dünyayı filmler aracılığıyla birbirine bağlamak olarak tanımlıyor.[5] Kendine bu görevi edinen bir kurum, Hollywood dışındaki yapımların ödüllerde yarışmasını bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde kısıtlayarak başaramaz. Bir diğer önemli konu ise imajını zedeleyen, Akademi’nin yapısı üzerine aldığı eleştiriler. Twitter platformunda vuku bulmuş ve “#oscarssowhite” etiketiyle gündeme gelmiş olan çağrı Oscar ödüllerinin, ister sahipleri olan yönetmeler ve aktörler olsun, ister o yönetmenleri ve aktörleri seçen Akademi’nin kurulları olsun, fazlasıyla “beyaz” olduğundan; yani çeşitlilik yoksunluğundan bahseder. Bu çağrının kendi etiğini ve değerlerini incelemek bir yana, belli bir miktar Akademi’yi etkilediğini söylemek yanlış olmaz. Örneğin, yazının başında belirttiğim gibi 2020 itibariyle İngilizce olmayan filmlere ayrılmış olan ödülün adı değiştirildi. Bunun sebebi başlıca eski adının fazlasıyla “çağ dışı” kalmış olması olarak belirtildi.[6][7]

 

Öte yandan, bu ödüllerin büyük bir global (ABD dışında) seyirci kitlesi var. 2015 yılında The Hollywood Reporter’in yaptığı bir araştırmaya göre Oscar ödülleri hâliyle ezici çoğunlukta ABD’de izlendiği gözlemlense de, kayda değer bir küresel izlenme rakamlarına erişiyor (Şekil 2).[8] Bu durum hâlihazırda göze çarpsa da, araştırmada birçok Asya ülkesinin izlenme rakamlarına erişilemediği, erişilen rakamların ise gerçeğin altında seyrettiğini belirtiyor. Sonuç olarak Oscar ödüllerinin yerli olduğunu iddia etmek pek mümkün değil. Buna rağmen, neden ödüllerin dağılımında Hollywood dışına çıkmak zor?

 

En İyi Film Ödülü Oscar’ı Nasıl Alınır Rehberi

Önceden de bahsettiğim gibi En İyi Film Kategorisinde günümüze kadar sadece 12 adet İngilizce olmayan film yarıştı. Bir avuç kadar olan bu sayının az olmasının başlıca sebepleri iki adettir: Oscar kuralları ve Oscar gelenekleri.

 

Şekil 2. 2015 yılı için Oscar Ödülleri töreninin İzleyici Kitlesi. Kaynak: The Hollywood Reporter.

 

Oscar kural kitapçığında bir filmin hangi koşullarda En İyi Film için incelemeye tabi tutulduğunu irdelediğimizde karşımıza ilginç bir kural çıkıyor. Koşullara uyması için bir filmin Los Angeles’taki bir sinema salonunda gösterilmiş olması gerekli.[9] Böylece filmlerin -özellikle uluslararası filmlerin- karşısına hem coğrafik hem de finansal bir yük biniyor. Hâliyle ABD sınırları içerisinde dağıtımını üstlenecek bir sponsor bulamayan filmler böylece hükmen yarış dışı kalıyor.

 

İkinci sebep olarak bahsettiğim gelenek ise kural kitapçığı gibi açık açık söylenmese bile kritik bir etkiye sahip. Akademi’nin ödülleri kazanacak filmleri seçen yedi binin biraz üstü sayıda üyesi vardır. Koşulları aşıp aday olmayı başaran ve kazanmayı hedefleyen her filmin ekibinden, siyasette seçim ortamına benzer biçimde, etkinliklere katılıp bu üyelerin oylarını çelmesi beklenir. Kısaca, Oscar ödülü kazanmak ucuz bir iş değil. Sonuç olarak, bu iki ana sebep Hollywood dışındaki yapımların Oscar’da yarışmasındaki ana engeldirler.

 

Eklemediğim hâlde bahsetmem gereken son nokta ise elbette başarılı bir filminizin olması gerektiğini unutmamaktır, ki bu yukarıda bahsettiğim iki kural kadar katı değildir.

 

Parasite’in bu engellere rağmen kazanması hem yönetmeni Bong Joon-ho’nun görkemli bir bütçeye sahip olmasa da karizması ile başarılı bir şekilde geçirdiği “gelenek” dönemi ile Parasite filminin günümüz için fazlasıyla alakalı (bir o kadar da ölümsüz) bir gündemi, harika oyunculuk ve senaryosuyla konu etmesidir: Sınıf ayrımı; zengin karşısında fakir.[10] Hemen hemen her kesim tarafından takdir edilen film, kazanması ile Oscarlarda nadir görünen bir etki yarattı: Herkes sevindi.

 

Uluslararası Filmler ile Oscar Ödülleri’nin Geleceği ve Kapanış

Oscarlar sanıldığının aksine film için salt daha fazla tanınma kazanıp daha fazla seyirci çekme uğraşı değildir. Hatta Oscar kazanmanın gelir olarak etkisi fazla değildir, sadece aday olmayı başarmak bir filme daha fazla ilgi kazandırır.[11] Hayır, Oscar kazanmanın gerçek etkisi prestij ve prestijle gelen endüstri içerisindeki tanınmışlığın artması. Oscar kazanan bir yönetmen hemen hemen istediği her stüdyo ile iş birliği yapabilir; istediği her oyuncunun dikkatini çekebilir. Bu elbette diğer film endüstrisinin ödül dağıtan kurumları için de söylenebilir, ancak Oscar’ı farklı kılan hem aralarından en eski olması hem de yukarıda detaylarını aktardığım seçim metodu.

 

Uluslararası filmlerin bu prestije erişmeleri artık bir hayal değil. Hâlihazırda (uluslararası kategoride) Oscar kazanma olasılığının ülkelerde film yapımını etkilediği gözlemlenmiş bir durum.[12] Peki ya en prestijli olanı gerçekten kazanma ihtimali? Bu olasılık artık ABD’nin yükselen yıldızı olmayı hedefleyen dağıtım firmalarının göz ardı etmeyeceği bir durum. Netflix gibi global bir kitleye hitap eden platformların, ki Netflix The Irishman filmi ile Oscarlarda iddialı olduğunu göstermiş bulunmakta, bu fırsatı daha da göz önünde bulunduracağını tahmin etmek zor değil. Bu durum ayrıca “sinemanın ruhu için yapılan savaş”ın yeni bir aşamaya taşınacağının işaretçisi olabilir.[13]

 

Son olarak bahsetmek istediğim konu ise uluslararası filmlerin hak ettiği ilgiyi görmeye başlamasına karşı hissettiğim mutluluktur. Gerek galip gelen Parasite olsun, gerek geçen senenin Roma olsun, gerek adı onlar kadar yayılmamış birçok eşsiz ve aslında ödüller kazanmış popüler filmlere ilham veren diğer birçok uluslararası film bir tecrübe ekonomisi olan sinemanın severleri için keşfedilmeyi bekleyen saklı elmaslardır. Yine yönetmen Gong’u alıntılamış olacağım ama, yazıyı bitirmeye en müsait lafı o etmiştir:

 

“Alt yazıların 1 inçlik engelini aştığınız anda pek çok muhteşem film ile tanışacaksınız.”

 


 

Referanslar ve Notlar

[1] 2020 yılında (ve diğer yıllarda) Oscar ödüllerinin tüm kategorilerde kazananlarını görmek için tıklayınız.

[2] Parasite filminin En İyi Film seçilmesiyle İngilizce olmayan herhangi bir yapımın kazanmadığı 3 kategori kaldı: Academy Award for Best Sounds Mixing (En İyi Ses Miksajı Ödülü), Academy Award for Best Visual Effects (En İyi Görsel Efekt Ödülü) ve Academy Award for Best Adapted Screenplay (En İyi Uyarlama Senaryo Ödülü).

[3] Kazanan filmler: Shakespeare in Love (1998) ve The Sting (1973).

[4] Jung, E. A. (2019). Bong Joon-ho’s Dystopia Is Already Here. Vulture.

[5] “We recognize and uphold excellence in the motion picture arts and sciences, inspire imagination, and connect the world through the medium of motion pictures.”

[6] Rosen, C. (2020). Why Did The Oscars Change “Best Foreign Language Film” To “Best International Feature”?. Decider.

[7] Not düşmek gerekir ki bu değişiklik pratikte “makyaj” sayılabilir; kurallarda bir filmin çoğunlukla İngilizce olmaması gerektiği hâlen bir zorunluluk. Bu durum ana dili İngilizce olan Nijerya’nın “Lionheart” filminin diskalifiye olmasına yol açtı.

[8] Szalai, G ve Roxborough, S. (2016). Oscars: How Many People Watch the Ceremony Worldwide?. The Hollywood Reporter.

[9] Bununla beraber belli bir zaman dilimi süresince ve günde akşam 6 ila 10 arasında en az 1 ekranda gösterimde olması da gerekli.

[10] Filmi ve konusunu daha yakından tanımak için Sevgili Buse Çelebi’nin yazdığı incelemeyi okumanızı tavsiye ederim.

[11] Deuchert, E., Adjamah, K. ve Pauly, F. (2005). For Oscar Glory or Oscar Money?. Journal of Cultural Economics, 29, s. 159-176.

[12] Agnani, B. ve Array, H. (2016). Effects of Oscar Awards on Movie Production. Economics

Discussion Papers, 2016-8, Kiel Institute for the World Economy.

[13] Bu konuyu derinden inceleyen Sevgili Buğra Özverel’in yazısını şiddetle tavsiye ederim.

 

Kapak fotoğrafı için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir