“Çılgın Proje”: Kanal İstanbul

Kanal İstanbul, Marmara Denizi’nden Karadeniz’e uzanacak, yaklaşık 47 kilometre uzunluğunda ve 25 metre derinliğinde bir su yolu projesidir. Yapımı 7 yıl sürecek ve 75 milyar ₺’lik bir ihaleyle gerçekleştirilecek olan proje ilk olarak 2011 yılında açıklanmıştır. Projenin başlıca amaçları İstanbul Boğazı’ndaki gemi trafiğini ve kaza riskini azaltmak, bölgeyi tanker trafiğine kapatmak ve ülkeye ek gelir sağlamaktır. Bakanlığın yaptığı açıklamaya göre şu anda İstanbul Boğazı’ndan günde 120 gemi geçerken kanaldan günde 185 gemi geçebilecek. Proje kapsamında kanal kazısından çıkarılan hafriyatla iki yeni yarımada oluşturulacak.

 

Projenin imar planı, aralarında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı da bulunan büyük bir kesimden tepki görmesine rağmen, geçtiğimiz haftalarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylandı.

 

Söz konusu tepki, çevreye verilecek zararlardan kaynaklanmaktadır. Öncelikle proje kapsamında 3 bin 567 hektar tarım alanı ve yaklaşık bin 500 hektar çayır ve mera arazisinin yok olacağı saptanmıştır. Bölgedeki bitki örtüsüne ve çeşitli hayvanların yaşam alanlarına ciddi zarar verecek projenin tarım ve hayvancılığı da olumsuz etkilemesi bekleniyor. Ayrıca, tarım ve hayvancılık arazileri kamulaştırılacak ve çevredeki betonlaşmanın artışı toprağın geçirgenliğini engelleyip bölgeyi sel baskınlarına daha yatkın hâle getirecektir.

 

Bilim insanlarının açıklamalarına göre Karadeniz, Tuna Nehri’nin Avrupa’dan getirdiği sanayi atıkları nedeniyle en pis denizlerden bir tanesidir. Endişelerin bazıları, kirliliğin Kanal İstanbul sayesinde Marmara Denizi’ne akacağı yönünde. Su yolunun yaratacağı yeni akışın, oksijen ve tuz bakımından birbirinden çok farklı olan Marmara Denizi ve Karadeniz’in dengelerini bozup bazı deniz canlılarını tehdit etmesinden korkuluyor. Buna ek olarak, planlanan kıyı dolgusunun Terkos Gölü açıklarındaki önemli balık yumurtlama alanlarına vereceği zarar yüzünden azalacak balık popülasyonun, bölgedeki balıkçılık sektörüne büyük zarar vereceği ve ekonomik kayba neden olacağı tahmin ediliyor.

 

Araştırmalara göre, İstanbul’da kişi başına düşen günlük su tüketimi 150 litredir. İstanbul hâlihazırda kendi su ihtiyacını karşılayamazken, proje dâhilinde oluşturulacak 500 bin nüfuslu yerleşim alanı su talebini daha da artıracaktır. Buna ek olarak, su yolunun inşaatı nedeniyle etkisiz hale gelecek olan Sazlıdere Barajı ve zarar görecek birçok yeraltı su rezervi, İstanbul’un su krizini ciddi boyutlara taşıyacaktır.

 

Son olarak, proje fay hattı etrafındaki nüfus ve bina yoğunluğunu arttıracağı için, olası bir depremde bölgedeki can ve mal kayıplarının normalden daha yüksek olması kaçınılmazdır.

 

Çevresel faktörlere ek olarak, Kanal İstanbul’un Montrö Boğazlar Sözleşmesi üzerindeki etkisi de başlıca tartışma konularındandır. Montrö Boğazlar Sözleşmesi, 20 Temmuz 1936’da Bulgaristan, Fransa, Yunanistan, dönemin Sovyetler Birliği, Japonya, Romanya, Birleşik Krallık, dönemin Yugoslavya’sı ve Türkiye tarafından imzalanıp, 9 Kasım 1936’da yürürlüğe girmiştir. Bu anlaşmayla beraber İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolü ve savaş gemilerinin geçiş düzenlemesi Türkiye’ye verilmiştir. Sözleşmeye göre, barış zamanı sivil gemi dolanımı özgürken, Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelere ait savaş gemilerinin geçişleri sınırlıdır.

 

Her ne kadar projenin fikir mimarı olan Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz aylarda yaptığı açıklamalarda Montrö anlaşmasının Türkiye’ye elle tutulur bir avantaj sağlamadığını ve yapay su yolunun Montrö’nün dışında olacağını ima etmiş olsa da, bazı hukukçulara göre, bu proje Türkiye için büyük önem taşıyan sözleşmeyi sona erdirebilecek niteliktedir.

 

Peki birçok olumsuz etkisi olacak Kanal İstanbul’a harcanacak 75 milyar TL ile alternatif olarak neler yapılabilir?

 

  • Yıllardır beklenen büyük İstanbul depremine hazırlık olarak, şu an İstanbul’da çok kısıtlı olan afet toplanma alanları çoğaltılabilir, acil müdahale ekipleri eğitilebilir ve binalar depreme dayanıklı standartlara getirilebilir. Böylece, olası bir depremde can kaybı minimuma indirgenebilir.
  • Ya da son yıllarda çok sallantıda olan eğitim sistemi güçlendirilebilir. Ücra bölgelere okullar inşa edilerek, hem daha çok öğrenciye ulaşılabilir hem de atanamayan öğretmenlere iş imkanları sağlanabilir.
  • Çok verimli topraklara ve büyük bir nüfusa rağmen diğer ülkelere olan bağımlılığı azaltmak için ülkedeki tarım teknolojileri desteklenebilir.
  • Veya yurt dışında çok yatırım alan fakat Türkiye’nin geri olduğu çok önemli bir sektör olan temiz enerji araştırmalarına yatırım yapılabilir.

 

Ekonomik kriz bu kadar kötüyken; özel çıkarlar için çevre sistematik olarak katledilirken 10 gün gibi kısa bir sürede 100 binden fazla aleyhte dilekçeye rağmen, Kanal İstanbul projesinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanması, Türkiye’nin yönetim ve demokrasi anlayışını bir kez daha sorgulatmıştır.

 


 

Referanslar:

‘Kanal İstanbul Nedir, Nerede Yapılacak? Kanal İstanbul Projesi Ne Zaman, Hangi Ilçelerde Yapılacak? İşte Harita Ve Güzergah’ (Milliyet, 2020) <https://www.milliyet.com.tr/gundem/kanal-istanbul-nedir-nerede-yapilacak-kanal-istanbul-projesi-ne-zaman-hangi-ilcelerde-yapilacak-iste-harita-ve-guzergah-6118575> accessed 22 February 2020

‘Kanal İstanbul: Erdoğan’In ‘Hayalim’, İmamoğlu’Nun ‘Cinayet’ Dediği Proje’ (BBC News Türkçe, 2020) <https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-50629578> accessed 22 February 2020

‘Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ (Tr.wikipedia.org, 2020) <https://tr.wikipedia.org/wiki/Montrö_Boğazlar_Sözleşmesi> accessed 19 February 2020

Sayfa A, and neler? &, ‘Çılgın Proje’ Olarak Anılan Kanal İstanbul’U Uzmanlar Yorumluyor’ (euronews, 2020) <https://tr.euronews.com/2019/12/27/cilgin-proje-olarak-anilan-kanal-istanbul-u-uzmanlar-yorumluyor-projenin-riskleri-neler> accessed 22 February 2020

 

Kapak görseli için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir