COVID-19 ile Mücadelede Yardım Edin: Linç Kültürüne Karşı Durun!

Eğer ülkenin hâlen çalışmalarına devam eden anahtar sektörlerinden birinde çalışan fedakâr bireylerden biri değilseniz, COVID-19 mücadelesine sunabileceğiniz en büyük katkı evde kalmak.

 

Doğamız gereği pek çoğumuz bu durumda yardımcı olmanın başka yollarını arıyor. Bu yolların en çekicilerinden biri, sosyal medya kullanımı.

 

Ancak bunu yaparken çok dikkatli olmak lazım! 80,000 Hours isimli bir proje, kişilerin COVID-19 krizine yardımcı olmak isterlerse neler yapabileceklerini değerlendirirken yardımcı olmaya çalışırken daha fazla zarar verme tehlikesinden bahsetmekte. Özellikle teknik bilgi sahibi olmayan kişilerin bu doğrultuda paylaşımlarında çok dikkatli olması gerekiyor.

 

Bu noktada yapabileceğiniz çok etkili bir şey var: Linç kültürüne karşı durmak.

 

Neden? Çünkü şu anda Kuzey Kıbrıs’ta salgın hâlen tam anlamıyla kontrolsüz bir şekilde ilerlememekte. Esas endişe, yurt dışından gelenlerin zorunlu karantinaya girmesi öncesinde adaya gelmiş olan kişilerin virüsü taşımış ve bulaştırmış olması tehlikesi üzerine kurulu. Bu noktada da sıkı bir temaslı takibi, krizde bizi düzlüğe çıkarabilecek olan tek şey.

 

Ancak burada önemli bir sorun var! Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Nesil Bayraktar’ın da açıklamasında belirttiği üzere temaslı takip ekibinin yaşadığı en büyük sorunlardan biri, temaslı kimselerin takip ekibinden kaçması! Bu alanda çalışan insanlarımız, maalesef çalışmalarını Dr. House izleyenlerin yakından bileceği “Herkes yalan söyler.” varsayımıyla devam ettirmek zorunda.

 

Peki neden? Dr. Bayraktar, açıklamasında bunu “vatandaşın tepkisi”ne bağlıyor. Ekliyor: “Bu virüs utanılacak bir şey değil!”

 

Bu arada, benzer bir açıklamada Jale Refik Rogers da bulundu.

 

Teşhisi koyalım. Kuzey Kıbrıs’ın COVID-19 ile ilgili bir sosyal damgalama ve linç kültürü sorunu vardır.

 

Bulaşıcı hastalıklarla ilgili sosyal damgalama yeni bir gerçeklik değildir. HIV/AIDS isminin bu yazıyı okuyanların bilinçaltında çağrıştıracakları bile maalesef bunun etkisini gösterir. Bunun yanı sıra yakın zamanlarda Ebola, tüberküloz ve COVID-19’un kuzeni olan SARS gibi hastalıklarda sosyal damgalama fenomeni gözlemlenmiştir. Ve maalesef bu durumlarda da sosyal damgalamanın temaslı takibine ciddi bir zarar verdiği bilimsel literatürde belgelenmiştir.

 

COVID-19 ile ilgili de uyarılar, zaten daha salgının ilk aşamalarından Dünya Sağlık Örgütü tarafından yapılmıştı.

 

Şimdi bir düşünelim. Kıbrıs’a gelen ve COVID-19 kapmış bulundukları ortaya çıkan ilk çiftin yaşadıklarını düşünelim. Alman turistler ülkelerine döndüğünde edilen şükürleri düşünelim. Yurt dışından gelen öğrencilere sosyal medyada yapılan “aha gelecek virüslüler” yorumlarını, Alsancak Belediye Başkanı’nın gösterisini düşünelim. Alsancak bölgesinde bu yaşananların ardından, Lapta’da öğrencilerle tamamen alakasız vakalarla ilgili temaslı takipte yaşanan sorunları hatırlayalım. Noktaları birleştirelim.

 

Bu gidişata dur demeye siz de yardımcı olabilirsiniz!

 

Üstelik bunu ben değil, Dünya Sağlık Örgütü diyor.

 

COVID-19 kapmış olanlar hakkında ne konuştuğunuz ve nasıl konuştuğunuz çok önemlidir. Konuyla ilgili UNICEF’in hızlı soru-cevap sayfası buraya tıklanarak okunabilir. Daha detaylı, Dünya Sağlık Örgütü destekli bir rehbere buradan erişilebilir. Aşağıda yazılanlar, bu kaynaklar doğrultusunda şekillenmiştir.

 

Ne konuşmalısınız? Sağlık Bakanlığının iletişim stratejisini eleştirebilirsiniz, ama konuyla ilgili en güvenilir kaynağın konuyla ilgili resmî otoriteler olduğunu unutmayınız. Sağlık Bakanlığının yanı sıra Kıbrıs Türk Tabipler Birliği ve konuyla ilgili çalışan Bakanlık doktorları da güvenilir kaynaklar arasındadır. Medya kaynakları da maalesef böyle bir dönemde güvenilir olmayan haberler yapabilmektedir.

 

Sağlık Bakanlığı, Tabipler Birliği gibi kaynaklar tarafından doğrulanmamış iddiaları yaymayınız, gördüğünüzde resmî bir doğrulama olmadan güvenilemeyeceğini açıkça yazınız. Burada çok iyi bir örnek torpil iddiaları: Kumyalı’daki kadının torpilli olduğu iddiası, torpilli öğrencilerin farklı bir otele yerleştirildiği iddiası… Bu ülkede sosyal damgalama öyle boyutlara ulaşmıştır ki, insanlar çocukları yaşındaki öğrenciler hakkında cinsel içerikli yorumlar yapmışlardır! Bunları gördüğünüz yerde açıkça kınayınız.

 

COVID-19 taşıyanların isimlerini hiçbir şart altında paylaşmayın. Bu aynı zamanda suçtur.

 

Bunun yanı sıra, COVID-19’dan etkilenen gruplar hakkında empati uyandıran gönderileri paylaşınız. Bu gibi paylaşımlar bir sosyal dayanışma hissi uyandırır ve insanların temasları konusunda konuşmasını teşvik eder. Toplumda hedef alınan bir çiftin kızının paylaşımı, COVID-19 teşhisi konup taburcu olmuş birinin paylaşımı, yakınını COVID-19’dan maalesef kaybetmiş insanların paylaşımı bunlar arasındadır. Ancak bunlar içerisinde bilimselliği şüpheli veya başkalarını damgalayıcı iddialar olup olmadığına dikkat ediniz.

 

Sağlık çalışanları ve karantinadaki çalışanlar başta olmak üzere bu süreçte fedakârca çalışan herkesin değerini hissettiren paylaşımlar yapın.

 

Nasıl konuşmalıyız? Öncelikle, insanların COVID-19 kaptığını veya taşıdığını söyleyiniz, ancak bu insanlara “vaka” demeyiniz (Dünya Sağlık Örgütü bunu çok açıkça ifade etmektedir). Maalesef Dr. Bayraktar’ın açıklamasının ardından Kudret Özersay’ın “yalan söyleyen vakalara ceza verilecek” açıklaması bu konuda yürüyecek ne kadar yolumuz olduğunu göstermektedir. “Virüslü”, “koronalı” gibi kelimelerden kesinlikle kaçının.

 

Bulaş durumlarında “onlar bulaştırdı”, “gezdi gezdi hastalığı yaydı” türü suçlayıcı ifadelerden kaçının. İnsanlara sorumsuzluk atfetmeyin. Siz onların sorumsuz olduğunu düşünseniz de bunu ifade etmeniz sadece “ya bana da sorumsuz denirse” diye temaslı veya semptomatik kimselerin otoritelerle iletişime geçmemesini sağlayacaktır.

 

Temaslı kişilerden bahsetmek için “şüpheli vaka”, “potansiyel vaka” ifadelerini kullanmayın.

 

Temaslı, yurt dışından gelen kişilerin veya COVID-19 taşıyanların sokağa çıkma yasağından ve ekonomik kayıplardan sorumlu olduğuna dair paylaşımlar yapmayın.

 

Gönderilerinizde negatifleri değil, pozitifleri vurgulayın. Örneğin temaslıların düzgün takibiyle hastalığın yayılmasının önüne geçilebileceğini belirtin. Pozitif çıkan kişinin gezip gezip hastalığı yaymış olabileceği ihtimalini vurgulamayın.

 

Birinin yaptığı yanlış iddiaları düzeltecek veya doğrulanamadığını belirtecekseniz de empati kurun. Bu kişi de paylaşımını kendisinin ve ailesinin sağlığı veya ekonomik durumu hakkında endişelendiği için yapmıştır. Çok kabul edilemez durumlar dışında insanlara kişisel olarak saldırmayın, dediklerine odaklanın, davranışlarda tutarsızlık varsa işaret edin, ama kişisel nitelemelerde, hakaretlerde bulunmayın. Bu nokta, linç kültürüne hedef olmuş pek çok arkadaşın da yorumlarına yönelik bir dikkat çağrısı niteliğindedir.

 

Bu yazı, genel kamuoyuna yönelik yazılmıştır. Hükûmet, sivil toplum örgütleri veya toplum nezdinde etkili kişilerin yapabilecekleri için, yazıların arkasındaki bilime giriş niteliğindeki bu makaleyi okuyun. Daha fazla literatüre makalenin referanslarından erişebilirsiniz. Bu konuda iş birliği yapmak veya daha da bilimsel literatür incelemekle ilgileniyorsanız benimle iletişime geçebilirsiniz. Konuyla ilgili Kuzey Kıbrıs özelinde akademik bir incelemede bulunmayı değerlendiriyorum. Bununla ilgileniyorsanız, yardımcı olabilirseniz veya fikirleriniz varsa lütfen benimle iletişime geçiniz.

 

Sağlıkla kalın…

 


 

Kapak görseli için tıklayınız.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir